BÖLÜM 5

202 16 4
                                    

Tanımadığım dar bir sokaktayım, hava soğuk. İnsanın tenini ürperten bir sessizlik var. Şehrin kalabalık yüzü ortadan kaybolmuş. Hiçbir hayat belirtisi yok. Her yer gri tonlarında. Dar sokakta yürürken iki elimi vücuduma sarıp ısınmaya çalıştım. Üzerime baktım. Bembeyaz, zarif, tam vücuduma oturan bir elbise vardı. Ama ayakkabılarım yoktu. Ayaklarım çıplaktı. Normalde dalgalı olan saçlarım özenle yapılmış gibi dümdüzdü. Etrafıma bakınarak soğuktan titreye titreye yürümeye devam ettim. Attığım her adım ayaklarıma sanki cam kırıkları batıyormuş gibi acıtıyordu. Sokak boyunca yürümeye devam ettim. Sokağın sonuna geldiğimde karşıma uzun, büyük bir duvar çıktı. Duvarı incelemeye başlarken bir ürperti hissettim ve ani bir hareketle arkamı dönünce onu gördüm. Abimi.

Açık kahve dalgalı saçları her zamanki gibi özenliydi. Her zaman saçına dikkat ederdi. Babamdan aldığı masmavi gözlerinin içi parlıyordu. Üzerinde siyah bir takım elbise vardı. Yüzünden hiçbir zaman eksik olmayan gülümsemesiyle bana bakıyordu. Hala o halindeydi. Yirmi yaşındaki halindeydi. Tam öldüğü yaştaki görüntüsüyle bana bakıyordu. Bana doğru gelmeye başladı ve tam karşımda durdu. "Abi" diyebildim sadece fısıltıyla. Gözlerimden iki damla yaş aktı. "Şşş..." diyerek beni susturdu. Yüzümü iki avcunun arasına alıp iki baş parmağıyla gözyaşlarımı yanaklarımdan sildi. Mavi gözlerinde tuhaf bir ışıltı vardı. "Zaman ne kadar çabuk geçmiş" dedi fısıltıyla, "yorulmuşsun."

Sesinin verdiği huzurla başımı boynuna gömüp ona sıkıca sarıldım. Gözlerimi kapatıp o çok özlediğim kokusunu içime çektim. Orada öylece ne kadar durdum bilmiyorum ama bir süre sonra abim beni kendinden yavaşça ayırdı. Eliyle yüzüme düşen bir tutam saçı narince kulağımın arkasına yerleştirdi. Gözlerimin içine bakarak gülümsedi. Geriye doğru bir adım attı. Gülümsemesini yüzüne iyice yayarak "mutlu da olacaksın" dedi. Ona doğru gitmek istiyordum ama ayaklarım bulunduğum yere mühürlenmiş gibiydi. Abimin de gözünden bir damla yaş aktı. Hem gülüyordu hem de gözlerinden yaşlar akıyordu. Geriye doğru bir adım daha attı. "Mutlaka olacaksın, söz veriyorum" dedi. Sonra geriye bir adım daha attı.

"Gitme" diye ağlamaya başladım. Git gide görüntü kararmaya başlarken "gitme!" diye bağırarak yerimden sıçradım. Kan ter içinde kalmıştım ve yanaklarım göz yaşlarımdan ıslanmıştı. Hızlı nefesler alırken etrafıma baktım. Kalp atışlarımı duyabiliyordum. Hala arabanın içindeydik.

Rüya mıydı? Olamazdı. Hissetmiştim, herşeyiyle hissetmiştim. Derin bir nefes aldıktan sonra oturduğum koltukta arkama yaslanıp bir iki saniyeliğine gözlerimi kapattım. Sol tarafıma bakınca sürücü koltuğundaki Giray'ı gördüm. Sadece bir saniyeliğine gözlerime bakıp kafasını tekrar yola çevirdi. Konuşmadı. Sadece şimdi değil, yaklaşık dört beş saattir süren yolculuk boyunca hiç konuşmadı. Yola koyulduğumuzdan beri aynı umursamazlık ve ifadesizlik maskesini yüzündeydi. Olması gereken de buydu zaten. Nefes alışımı düzene koyduktan sonra oturduğum yerde bedenimi sağa doğru çevirip başımı cama yaslayarak yolu izlemeye başladım. Gördüğüm rüyanın etkisinden çıkmak isterken abimi ne kadar özlediğimi düşündüm. O gittiğinden beri hiçbir şey yolunda değildi.

Ben düşüncelere dalmışken sessizliği Giray'ın çalan telefonu bozdu. Telefonun sesiyle sol tarafıma dönüp onun olduğu tarafa baktım. Montunun iç cebinden çıkarttığı telefona baktı. Arayanın ismini okuduktan sonra çalan telefonu umursamadan iç cebine tekrar yerleştirdi. Ben de umursamadan tekrar başımı cam tarafına çevirip yolu izlemeye devam ettim. Burası neresi bilmiyordum ama çok güzeldi. Etrafta uzun çam ağaçları vardı ve bir araya geldiklerinde çok güzel bir görüntü ortaya çıkmıştı. Şu hayatta sevdiğim bir şey varsa o da ne tür olursa olsun bitkilerdi. Menekşeler, güller, papatyalar.. Özellikle de papatyalar. Bana çoğu insanın veremediği huzuru verirlerdi.

DELİ DUMANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin