Uzun süre beklettiğim için gerçekten özür diliyorum.
Bu bölüm Fatma Nur Demirbaş için...
Artık yoğunlaşan baş ağrım uyumama izin vermiyordu. Gözlerimi açtığımda her şey bulanıktı. Yüzümü buruşturup avuç içlerimle gözlerimi ovuşturduktan sonra baktığımda artık daha net görebiliyordum. Bir iki saniye etrafıma göz gezdirdim ama çevremdeki hiçbir şeye anlam veremedim. Giray'ın arabasının içinde arka koltukta yatıyordum ve yalnızdım.
Neler olduğunu anlamak için uzandığım koltukta dikleşip çevreye bakındım.
Etrafta sadece görkemli çam ağaçları vardı. Ne bir ev, ne bir araba, ne bir insan... Hiçbir şey yoktu.
Hava tuhaftı. Gündüz mü, gece mi anlaşılmıyordu. Ellerimle başımı ovuşturup kendime gelmeye çalıştım. Arabanın camından dışarı bakıp etrafı biraz daha dikkatle inceledim.
Gözlerimi kısıp biraz daha uzağa baktığımda onu gördüm, Giray'ı.
Yüzü seçilmiyordu. Bana doğru yürümeye başladığında kapıyı açıp arabadan indim. Tenimi okşayan bir rüzgar vardı. Arabanın kapısını kapatıp onun yanıma gelmesini bekledim.
Neden burada olduğumu, ya da buraya nasıl geldiğimi bilmiyordum, hatırlamıyordum.
Yaklaştıkça yüzü daha da belirginleşiyordu. Ama gözleri bir anlam taşımıyordu, oldukça boştu. Bana doğru son bir adım daha attı ve aramızda sadece bir adımlık mesafe kaldı. "Neredeyiz?" dedim kısık çıkan sesimle. Sesimde bolca endişe vardı.
Gözlerini kıstı. Gözlerimden başka bir yere bakmıyordu. "Biliyor musun?" dedi. "Çok benziyoruz."
Ne demek istediğini anlamaya çalışırken "Giray ne diyorsun? Anlamıyorum." dedim. İlk defa ismiyle seslenmiştim ve bu oldukça tuhafıma gitmişti.
"Ölsen." dedi umursamazca. "Kimsenin hayatı değişmez."
İşittiğim şeyle birlikte ona garip garip baktım. Cevap vermedim. Sadece düşündüm. Daha önce hiç düşünmemiştim. O an bir saniyeliğine düşündüm. Bir gün öldüğümde, geride bırakacaklarımı düşündüm. Aklıma gelmesi o kadar uzun sürmedi. Yanılıyordu. Annem vardı benim. Ama yine de içimde bir sızı oluştu. Hatta bir sızıdan daha fazlası.
Kalbim acıyordu. Mecazi anlamda söylemiyorum, gerçekten acıyordu. Kaburgalarım derime batıyormuş gibi, hatta boğuluyormuş gibi hissediyordum. Göğüs kafesimdeki kemikler acıyordu.
Bir adım daha atıp aramızdaki mesafeyi kapattı. Arabayla onun arasında kalmıştım. Hiçbir şeye anlam veremiyordum, sadece canımın nasıl yandığını hissedebiliyordum.
Birden kaşlarını çattı. Gözlerinin rengi koyulaştı. Şu an karşımdaki o değil gibiydi. Boyu benden uzun olduğu için bana biraz yukarıdan bakıyordu. Çenesi kasılırken başını yukarıya çevirdi. Bir iki saniye gök yüzüne baktıktan sonra derin bir nefes alıp tekrar bakışlarını bana çevirdi. Bakışlarına artık fazlaca acımasızlık vardı, bu dışarıdan görülebiliyordu. Gözleri onun değil gibiydi. "Senin yüzünden" dedi üstüne basa basa. Yüzündeki kaslar gerildi.
Tam ne demek istediğini soracakken iki elini boğazıma götürdü. Parmakları nefes almamı tamamen engellerken üstüme daha çok gelip beni arabayla kendisi arasında sıkıştırdı. Şaşkınlıkla gözlerim irileşirken ellerimi boğazımdaki ellerine götürürdüm. Kurtulmaya çalışıyordum, bağırmaya çalışıyordum ama hiçbir işe yaramıyordu, sadece daha fazla yoruluyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ DUMAN
Teen FictionKalbi kırgınlıkla, acıyla ve bir o kadar da öfkeyle dolup taşmış, artık kan pompalamak yerine sadece acıyan bir adamın içinde vicdan yoktur. Ve oynadığın oyunun kuralları arasında vicdan yoksa, hangi oyunu oynadığının da bir anlamı yoktur. 29.12.15