Bir aya yakın bir süredir yaşadığım şu günlerin benim hayatımla ne ilgisi olduğunu anlamaya çalışıyorum. Şu an yanımda oturan adam. Bir ay öncesine kadar varlığından bile haberim olmayan biri beni babamdan alıkoyuyor. Ya da babam. Bir ay öncesine kadar nasıl bir adam olduğundan haberim yoktu. Benim babam benim gözümün önünde birini öldürmüştü.
Şu hayatta yaşadığım hiçbir şeyi ben istemedim. Babamın böylesine kötü biri olmasını ben istemedim. Ece'nin benim yüzümden ölmesini hiç mi hiç istemedim. Hiçbir şeyi ben seçemedim. Kötü şeyler yaşamaya bağışıklık kazanmış bir bünyem var. Neden böyle oluyor bilmiyorum. Sadece susuyorum. Milyonlarca şey düşünüp, sadece düşünmekle kalmayı biliyorum. Çünkü konuşsam da hiçbir şeyin eski düzeninde olamayacağının farkındayım. Her şey eskisi gibi olsa da ben eski ben değilim. Belki de en çok bu sıkıyor canımı. En çok bu yakıyor içimi.
Ben yine kaşlarımı çatıp bir şeyler düşünürken arabanın durmasıyla irkilip çevreme baktım. Eve varmıştık ama ben fark edememiştim.
Giray anahtarı kontaktan çıkardıktan sonra kapısını açıp dışarı çıktı. Konuşmuyordu. Ben de kapımı açıp aşağı indim. Giray sinirliydi. Az önce babamla konuştuğu için öfkesi gün yüzüne çıkmıştı. Babamdan nefret ediyordu. Muhtemelen benden de nefret ediyordu. Haksız da sayılmazdı.
Bütün yüz hatları gergindi. Bir şeyler düşünüyor gibiydi.
Arabanın arka kapısından alışveriş poşterlerini çıkardıktan sonra anahtarındaki tuşa basıp kapıları kilitledi. Ellerindeki poşetlerle eve doğru yürümeye başladı. Bana bakmıyordu. Benim burada olduğumun farkında değilmiş gibi davranıyordu. Yanımdan geçip evin kapısına yöneldiğinde beni göremeyeceği için arkasından rahatlıkla gözlerimi devirdim. Ben de peşinden giderken iki elinde de olan poşetlerden bir elindekini diğer eline verdi ve boşta kalan eliyle ev anahtarını deliğe takıp kapıyı açtı. Benim girmemi beklemeden kapıyı açık bırakarak içeri girdi. Önceden ne olursa olsun ilk benim eve girmemi sağlardı ama şu an bunu pek umursadığını düşünmüyordum. Ben de arkasından içeri girip kapıyı kapattım. Şimdi o poşetin içinden ihtiyacım olan paketleri almam lazımdı ama Giray poşetlerle birlikte mutfağa gidiyordu. Sessiz bir şekilde oflayarak onu takip etmeye devam ettim.
Poşetlerin içinden önce papatya çayını çıkartıp tezgahın üzerine koydu. Elini tekrar poşete görüldüğünde bir iki saniye duraksayıp bana baktı. Benim de burada olduğumu yeni fark ediyor gibiydi. Sonra bana doğru bir iki adım atarak ihtiyacım olan paketleri gözümün içine bakarak poşetin içinden çıkarıp bana uzattı. Gözlerimden başka hiçbir yere bakmıyordu.
Bana böyle bakması parmak uçlarıma kadar kızarmama neden olmuştu. Utanarak ve gözlerimi kaçırarak paketleri elinden alıp koşar adımlarla mutfaktan çıktım. Merdivenleri hızlı hızlı çıkarak kendimi banyoya attım ve kapıyı kapatıp kilitledim. Tam işimi halledecekken çok büyük bir sorunum olduğunu fark ettim. Benim temiz çamaşıra ihtiyacım vardı! Büyük bir oflamayla birlikte yüzümü bıkkınlıkla buruşturdum. Bunu da ona söylemeye gücüm kalmamıştı. Giderek artan karın ağrım da durumu epey dayanılmaz bir hale getiriyordu. Sırtımdan belime terler akarken bir yandan da üşüyordum. Elimdeki paketleri yere atıp musluğu açtım. Soğuk suyu birkaç kez yüzüme çarptıktan sonra musluğu geri kapattım.
Su damlaları yüzümden akarken aynanının karşısında kendime baktım. Gözlerimin altı morarmıştı. Yüzüm bembeyazdı. Perişan görünüyordum. Görünen perişanlık sadece bedenimin yorgunluğundan kaynaklanmıyordu. Zihnimin karışıklığı, ruhumun yorgunluğu, kalbimin kırılmışlıkları beni mahvediyordu. Yüzleşmek yerine kaçtığım düşüncelerim beni kovalıyor, öldürdürdüğüm hislerim diriliyordu da benim elimden hiçbir şey gelmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ DUMAN
Teen FictionKalbi kırgınlıkla, acıyla ve bir o kadar da öfkeyle dolup taşmış, artık kan pompalamak yerine sadece acıyan bir adamın içinde vicdan yoktur. Ve oynadığın oyunun kuralları arasında vicdan yoksa, hangi oyunu oynadığının da bir anlamı yoktur. 29.12.15