Bir Eldiven Bir Kayıp

439 85 76
                                    


İçeriyi buz kestiren dış kapıyı kapadı Angelica. Elindeki hediye kutusunu suratına yaklaştırdı ve ne olduğunu anlamaya çalıştı. Uzunca bir bekleyişin ardından kutuyu mutfaktaki büyük dolabın üzerine koydu. Ve evden çıkmaya hazırlandı. Katie'nin hediye ettiği turkuaz renkli uzun paltoya bakarken içinden kutuda ne olabileceğini geçirdi. Hiçbir tahmini yoktu. Belki de Katie'nin tuhaf süprizlerinden biriydi. Aklını tırmalayan düşüncelerden vazgeçemeyeceğini anlayınca aşağı inip kutuyu aldı ve henüz yeni vefat eden büyükannesinden kalma kumaş koltuğa oturdu. Kutuyu iyice sezdikten sonra artık dayanamadığını hissetti ve kutuyu açtı. Karşısında gördüğü Katie'nin mor eldivenlerinden başka birşey değildi. Ve yanında bir not: "Soğuktan donmuş kokuşmuş kan kokan bir cesedi bir eldiven kurtaramaz..." Yüzünde salak bir gülümsemeyle kutuyu kapattı, eldivenleri ve notu salondaki masanın üzerine koydu. Yine Katie'nin ucuz numaralarından biriydi. Kapının önündeki kapağı gıcırdayan eski dolaptan şapkasını ve atkısını aldı. Ve aklını kemiren binlerce düşünceden arınmış olarak dışarı çıktı.

Hava soğuktu. Geçen kışın tek damla kar yağmamış olması çok önceleri bu kışın daha sert olacağının işaretiydi. Rüzgar şiddetle atkısını savuruyor, buz tutmuş betonun üzerinde Angelica'yı çaresizce itip kakıyordu. Öyle ki, yüzüne gelen büyük toplu kar kütlesini farketmemişti bile. Anladığında bir iki saniye bekledi ve düşmek üzere olan atkısını sağlamlaştırarak karşıya baktı. Karlarla kaplı buz dolu beton zeminden başka kimse yoktu. Bu merak uyandıran olayın ardından birkaç adım daha atmaya devam etti. Buz dolu patikanın sonuna geldiğini anladığında aradığı yeri bulmuştu. İşte orasıydı. Charles'in evi.

Kapı aralıktı. İçeriye girmeden büyük tereddütle birkaç saniye bekledi ve büyük bir istekle girmeye karar verdi. İçerisi büyük ve sessizdi. Koyu kahve bozuk peynir ve küf kokan tarihi mobilyaların arasından bir odadan gelen ışığı gözledi. Birkaç göz hareketiyle izleyişin ardından odadan gelen ışığa doğru gitti ve arkasını dönük sandalyede beyaz saçlı yaşlı bir kadını gördü. Kim olduğu endişesiyle sandalyeye doğru yaklaştı ve korkutmamak amacıyla (kendi de çekinerek) kadına dokundu. Kadın arkasını döndü ve:

-Ahh sen miydin? Charles senden söz etti. Şöyle buyurmaz mısın? Otur istersen çok üşümüş olmalısın.

-Evet benim. Angelica efendim. Peki ya siz? Beni nerden tanıdınız?

-Ben Isabella. Charles'in büyükannesi. Dedim ya. Charles. Charles senden söz etti ve geleceğini söylemişti. Birkaç ufak işi vardı. Bilirsin, polis olmak. Zor işler işte.

-Ahh evet efendim.

-Sen nasılsın bakalım küçük kız? Olamaz hala üşüyorsun. Sıcak bişeyler getirsem iyi olucak.

Yaşlı kadın mutfağa gitti ve gidip dönmesiyle bir oldu.

-Ahhhh aslında hazırlıklıydım. Sıcak süt hazırdı. Birkaç küçük numaram işte. Bilirsin yaşlılar hazırlıklıdır.

Ve evin sessizliği yaşlı kadının kahkasıyla bozuldu. Angelica yaşlı kadını sevmişti ve onu kendine yakın bulmuştu. Yaklaşık yarım saat laflamanın ardından artık gitmesi gerektiğini düşündü. Isabella bırakmak istemedi fakat Angelica diretince engel olamadı.

Kapıyı büyük bir gürültüyle açtı ve bedenini sarsan rüzgardan kendini içeri zor attı. Hala tek parça olduğuna şükrederek aniden gelen mesaj sesiyle ilkirdi. Buz kesilmiş elleriyle telefonunu çıkardı ve Katie'nin numarasından gelen mesajı görünce istemsizce sırıttı. Mesajı açmak üzereyken, kapının büyük bir gürültüyle çalındığını farketti ve kapıya koştu. Gelen liseden arkadaşı Grace'den başkası değildi. Grace büyük bir hızla kendini içeri attı ve Angelica'nın boynuna atıldı.

-Seni çok özlemişim.

-Bende Grace. Buna bol bol vaktim oldu.

-Söylesene neler yapıyorsun? Bu küçük kulubede kaldığından beri ne ben ne de Katie senden haber alamıyoruz.

-Hayır Grace. Katie'yle sürekli konuşuyoruz ve bilmek ister misin bilmiyorum o artık evli.

-Ahhh Aman Tanrım. Bu bir şaka mı? Nasıl olur da beni nikaha çağırmaz?

-Bunu Katie'e sormalısın. Hadi gel daha anlatıcak çok şeyimiz var.

Yaklaşık 3 buçuk saat süren bir konuşmanın ve özlemin ardından Grace veda etmek üzere kapıya yaklaştı.

-Seni çok özlemişim. Bunu tekrar yapalım.

-Olur. Buna hayır demem.

Kapıyı güçlükle örttü. Uzun ve yorucu bir günün ardından gelen mutluluk verici bir rahatlıkla kendini salondaki büyük eski kanepeye attı ve telefonunu çıkardı. Katie'den gelen mesajı hala okumamıştı. Okuma gereği hissetmedi ve telefonu kapatıp kanepeye kıvrıldı.

Sabahın ilk ışıkları Angelica'nın evini kaplamıştı. Perdesi açık evin bütün odaları güneş alıyordu. Dışarısının kaskatı soğuk olmasına rağmen içerisi hala sıcaklığını koruyabiliyordu. Angelica vücudunun ağrıdığını hissederek eski sert kanepeden güçlükle doğruldu. Ard arda gelen zil sesiyle beraber ayağa kalktı ve kapıya yöneldi. Kapının önü boştu fakat bir zarf vardı. Belediyenin dağıttığı saçma sapan bildirilerden biri olmalıydı. Bu aralar fazlasıyla yayınlıyorlardı. Fakat bu defa merak etti ve açtı.

-" Saygıdeğer Hellybrook Kasabası sakinleri. Dün akşam saat 18:00 civarında kaybolan Katie Kleeyro'yu gören ya da nerede olduğunu bilen varsa belediye binasına gelmesi ve bildirmesi yeterlidir. Sevgi ve saygılarımızla..."

Angelica gözlerini kapadı ve açtı. Eldiven olayı şaka değildi. Katie her zaman yaptığı şakalarından yapmıyordu. Artık iş ciddiye binmişti. Kapıyı hızlıca çarparak ikinci el pazarından henüz aldığı hurda arabasına binerek düşünmeye başladı. Telefonunu çıkardı ve Katie'den gelen mesajı açmak için duraksadı. Bekledi.. Bekledi... İçini dolduran suçlulukla bekledi. Ya eğer Katie ondan yardım istediyse? Ve o gelen mesajı açmayarak bu yardımı reddettiyse? Ozaman kendini asla affetmezdi. Büyük bir pişmanlıkla mesajı açtı ve korku dolu gözlerle okudu:

-"Hangi insan soğuk bir havada üşümez? Üşümeyen insan mıdır? Ya da.. Bir ihtimal.. Ölü bir insan mıdır?"

Hangi İnsan Ölür Ki?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin