Umutsuz

113 8 7
                                    

Tekrardan merhaba. Nasılsınız :) Umarım çok bekletmemişimdir. Buraz heyecanlı bir bölüm sizi bekliyor. İyi okumalar :)

Tom'un ağzından

Umut denen şey de neydi ki? Olmayacak şeyler için kendimizi mutlu etme yöntemi ya da tatmin etme yöntemi miydi? Yoksa içimizde büyüttüğümüz ve gerçekten olacak şeylerin düşüncelerimize yansıması falan mıydı? Evet. Sanırım bunlara umut deniliyordu. Ama ilk seçenek daha yakındı sanki bana. Bir şekilde buradan çıkıp Sally'yi bulacağımı ve mutlu mesut lanet zombisiz bir yaşam süreceğimizi umut ediyordum. Kesinlikle bu kendimi tatmin etme yolumdu benim. Çünkü şu boktan durumda lanet bataklığa daha da batmıştım. Herşeyi birbirine karıştırmış ve kelimenin tam anlamıyla çaresiz durumuna düşmüştüm. Peki bu durumda olan birinin ne yapması gerekiyordu? Muhtemelen harekete geçmesi gerekiyordu değil mi? Peki ben bunu yapabilir miydim? İnanın bilmiyordum. Evet, belki bu lanet yerden kurtulabilirdim. Ama sonra ne olacaktı? Sally'nin nereye gittiği hakkında bir fikrim yokken nerede arayacaktım onu? Nasıl bulacaktım? Hala yaşayıp yaşamadığını bile bilmeden...

Ama tabiki de yaşadığını umut ediyordum. Aslında umut denilmezdi buna. İnanıyordum. Sally yapabilirdi. O güçlü bir kızdı. Üstesinden gelebilirdi. Yapabilirdi değil mi? Bunu kendisi için yapmalıydı. Ben de onun için buradan sağ salim kurtulup onu nerede arayacağımı bilmesem bile aramalıydım. Çünkü yaşamam gerekiyordu. Ve yaşamam için de Sally gerekiyordu. Onu uzun zamandır görmememe rağmen sanki daha da bağlanmıştım. Onu bulunca hiç bırakmayacak şekilde sarılmak istiyordum ona. Gerçekten özlemiştim.

" Şu lanet kapıyı tutmama yardım edecek misin?! "

Helen kapıyı kilitlemiş ve dışarıda duran sakallı adamın içeri girmesini engellemek için kapıyı tutuyordu. Ben düşüncelere dalmışken bir yandan da kapının açılmasını zorlaştırmak için kanepeyi çekmeye çalışıyordum. Sanırım bitmiştik. Adamların kapıya dayanması ve bizi öldürmesi an meselesiydi. Ya da Sally'nin nerede olduğunu bildiğimizi düşünüp söyleyene kadar işkence çektirip öldüresiye döverlerdi. Ama lanet olsun ki bilmiyordum! Zaten buraya gelme amacım da Sally'ydi. Ah lanet olsun!

" Kenara çekil. Şu kanepeyi dayayacağım. "

Helen'ın kenara çekilmesiyle var gücümle ittim kanepeyi. Bu şey ne kadar da ağırdı böyle? Nefes nefese kalmıştım.

" Tamam. Yardım et de diğer kapıyı sağlamlaştıralım. "

Diğer kanepeye doğru yönelmeme rağmen Helen hareket etmeyince arkamı döndüm. Ellerini göğsünde birleştirmiş kızgın kızgın bana bakıyordu.

" Hadisene! "

Ona bağırmak istemiyordum ama bu durumda pek mümkün değildi sanırım.

" Peki o adamlar pencereyi kırmayı akıl edemeyecek mi bay zeki? "

Tamam bu konuda haklı olabilirdi. Ki öyleydi de. Aceleden resmen beynim durmuştu. Sanırım ne yapacağımızı bilmiyordum. Durum vahimdi. Ama acele etmezsek daha vahim hale gelebilirdi.

" Harika. Şimdi bittik. "

Hem umutsuzca elini başına götürdü ve saçlarını yoldu. Dışarıdaki adamsa pencereyi kırmayı ya da diğer arkadaşlarını çağırmayı akıl edememiş olsa gerek hala kapıyı açmaya çalışıyordu.

Tanrım. Ön kapıdaki diğer kapıyı kırmaya çalışan adamı farkettiğimde daha çok çaresiz hissettim. Neyseki aklıma gelen fikirle merdivenlere koştum.

" Çabuk benimle gel. "

Koşar adımlarla ikişer üçer merdivenleri çıkarak üst kata ulaştık. Harika. Şimdiki planım neydi peki? Sadece üst kata çıkabilmeyi mi akıl edebilmiştim yani? Hadi ama!

" Şimdi ne yapacağız? "

Helen çaresizce etrafına bakınıyordu. O da ne yapacağını bilmiyordu. Haklıydı da. Yapılacak birşey kalmamış gibi görünüyordu.

" Önce şu odaya girelim ve kapıyı kilitleyelim. Sonrasını düşünürüz. " dedim ve Helen'ın kolundan tutup sağ taraftaki odaya girdim. Tanrıya şükür kapının üzerinde anahtarı vardı.

" Pencereden falan kaçabilir miyiz? "

Helen pencereyi açmış dışarı bakıyordu. Peki oradan nasıl kaçabilirdik?

" Bilmiyorum. Ama acele etmezsek kellemiz uçacak. "

" Aşağı atlasak olmaz. Adamlar gelip yakalar. Muhakkak. Yani, buraya kadar. "

Helen pes etmiş görünüyordu. Bu haline kızmıştım doğrusu. Hemen kolay kolay pes etmememiz gerekiyordu. Yoksa kendimizi teslim etmiş gibi olacaktık.

" Hemen pes etmek yok. Buradan kurtulacağız. "

" Peki ya nasıl? "

O sırada gelen kapı kırılma sesleriyle birlikte ağzımdan çıkan ilk kelime " Siktir. " oldu. " Hadi Helen. Aşağı atlamaktan başka şansımız yok. "

" Dur biraz. Bu evin geldiğimiz duvara bakan penceresi yok muydu? Beni takip et. Acele et. "

Hızla kapıyı açtı ve karşıdaki odaya girdi. Bende onu takip ettim. Kapıyı tekrar kilitledikten sonra geldiğimiz duvara bakan pencereye doğru ilerledik. Tabi ya. Nasıl aklıma gelmemişti ki?

" Bence gayret edersek buradan cuvara atlayabiliriz. Çok fazla boşluk yok. "

Dediği mantıklıydı. Aslında bakarsanız, şu an yapılabilecek tek ve mantıklı şeydi. Ama acele etmeliydik.

" Tamam. Önden sen atla. Ben arkandan geleceğim. "

" Tamam. "

Helen pencereye tırmandı ve derin bir nefes aldı. Umarım yapabilirdi. Şu an ki tek umudumuz burasıydı. Kendini birden attı ve elleriyle duvarı kavradı. Oh Tanrıya şükür başarmıştı. Zorluk çekerek de olsa duvarın tepesine tırmandı.

" Hadi Tom. Acele et. "

Hemen arkasından bende pencereye tırmandım. Derin bir nefes aldım ve atladım. Kollarım uzun olduğu için duvarı kolayca tutabildim. Kaslı kollarım sayesinde de zorluk çekmeden tırmandım.

" Hadi gidelim buradan. "

O sırada adamlar bizim anladığımız odanın kapısını kırmıştı bile. En son arkamızdan küfrettiklerini duydum. Tabi biz bu sırada aşağı atlamayı başarmıştık.

" Sonunda başardık. " dedi Helen rahatlamışçasına. Ellerini dizlerine koydu ve derin derin nefesler alıp verdi. Yorulmuş olduğu her halinden belliydi.

" Acele edelim. Her an gelebilirler. "

Helen kalktı ve hızlı adımlarla yürümeye başladı. Bende onu takip ettim. Duvar boyunca yürüdük ve köşeye geldik. Tam köşeyi döndüğümüzde karşımıza çıkan şeyle gözlerimi açmam bir olmuştu. 6-7 tane zombi bir hayvanın etrafına toplanmış onu yiyorlardı. Biz gelince farketmiş olmalılar ki hepsinin yüzü bize döndü. Ağızlarından fışkıran et parçaları ve kan insanın midesini bulandırmaya yetiyordu. Hepsinin gözleri bilyeler gibi parlak ve kocamandı. Afiyetle önlerindeki şeyi çiğniyorlardı.

" Hay. "

Hepsi teker teker ayağa kalkmış ve üzerimize doğru gelmeye başlamışlardı. Helen benim kolumu kavramış geri geri adım atıyordu. Cebimden bıçağımı çıkardım. Helen da silahını çıkardı.

" Hadi şunları halledelim. "

Bize doğru gelen ilk zombiyi kafasından bıçakladım. Olduğu gibi yere yığıldı. Ardından diğerine aynı şeyi yaptım. Helen silahıyla üstüne gelen zombiyi vurmaya çalışıyordu. Fakat ıskalayınca zombi onun üstüne düştü.

" Helen! "

Koşarak Helen'ın üstündeki zombiyi avlamaya gittim. Helen'ın silahı yanına düşmüştü.

" Tom! Arkanda! "

Zombi BaskınıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin