Vay canına yıllarca aşık olduğum adamla hayalini kurduğum nikah töreninde yanımda bambaşka bir adam oturacaktı.
Barlas Atay, Türkiye'nin sayılı zengin iş adamlarından Atlas Atay'ın oğlu. Belki de çoğu kızın hayalini kurduğu bir adamdı, Barlas. Uzun yıllardır tanıyordum onu aklımdan hiç böyle bir mertebede hayatımda olacağı geçmezdi. Oda pek evlilik adamı değildi aslında, çok sıkıştırdıkları için aramızda anlaşmıştık. Barlas gerçekten tam bir beyefendiydi Talia ve olanlar hakkında haberdardı. Hatta bir ara Talia'nın izini sürmek için Amerika'ya bile gitmişti. Sonuç ne kadar olumsuz olursa olsun aramaktan hiç vazgeçmedi. En zor anlarımda hep yanımdaydı. Hastanede kaldığım süre içinde bile Barlas ve ailesi beni hiç yanlız bırakmamıştı belki de bunu onlara borçluydum. Barlas, Talia'ya olan aşkıma herzaman saygı duydu ve benden aşırı sevgi istemedi bana karşı hep saygılı oldu. Onu seviyordum ama bu henüz aşk değildi ve Talia'ya karşı içimde bir umut olduğu sürece bu sevgi asla aşka dönüşmeyecekti, dönüşemezdi. İnsanlar hayatlarında gerçekten bir kere aşık olur ve ben bu duygu yoğunluğunu Talia'da yaşamıştım.
....
Düğün için herkes çok heyecanlıydı. Sanki ben değilde onlar evleniyordu. Ne kadar isteksiz de olsam adet gereklerini yerine getirmek zorundaydım. Gelinlik giymek istemiyordum çünkü bence her genç kız o anı aşık olduğu adamla birlikte yaşamalı. Ben ne kadar böyle düşünsem de annem bir şekilde beni ikna edip gelinlik giymemi sağlamıştı. Zaten birdaha nasıl giyecektim ki bunları düşünmek saçmaydı. Düğün günü geldiğinde ne kadar samimiyetsiz bir şekilde gülümsediğime siz bile inanamazsınız gerçekten çok mutsuzdum hatta buna sadece mutsuzluk demek dondurmanı tam ısıracakken düşmesi kadar hafif kalırdı. En azından öyle bi durumda yenisini alma fırsatın var burda üç kuruşa yeni bir düğün satın alamıyorsun. Salona girdiğimizde davetliler bizi alkışlarıyla karşılamaştı. Herkes mutluluğumuzu görmekten çok düğünümüz hakkında bir yorum yapabilmek amacıyla gelmişti belli. Bütün gözler bizden çok kıyafetlerimizdeydi. Kendimi çok rahatsız hissediyordum ve bunu Barlas'a çok yansıtmıştım. İlk dansımızda "Geç olmadan vazgeç istersen." demişti, çok utandım. Ve o andan itibaren bu rahatsızlığımı ona belli etmemeye gayret göstermiştim. İnsanlar çok samimiyetsizdi sadece jet sosyetede Atay-Demiröz ailesinin düğününde bulunduk demek amacıyla gelmişlerdi. Hayır sen ayağını üst üste atıp poker oynarken sırf benim düğünüme yorum yapabilmek için gel ben burda ölmekten beter olayım. Herşey çok anlamsızdı gerçekten. Sanki bir balıktım ama yıllardır yüzdüğüm sularda boğulmuştum. Nikah kıyma faslına geçtiklerinde gözüm hep kapıdaydı. 'Bir umut belki Talia beni hatırlayıp gelir mi acaba' diye. Sanki gelse ne olacak elimi tutup masadan kaldırsa onsuz geçen üç buçuk senemi nasıl telefi edebilecektik ki, zaten o kapıdan bir anda gelmesi tamamıyla bir mucize olur. Ne saçmalıyordum ben, tüm bunlar anlamsızdı annem ve babamın gözündeki o sıcak samimiyeti görebiliyordum çok mutlulardı ve bu aslında benim canımı çok acıtıyordu. Nikah memuru arka arkaya sözlerini söyledikten sonra mikrofonu bana yöneltti herkes susmuştu içimden hiç evet demek gelmiyordu. Gelinliğimin taşları sanki bir bıçak gibi beni yaralıyordu. Sanırım iki dakika durup düşünmüştüm. Nikah memuru sorusunu tekrarladı. Artık bir cevap vermek zorundaydım bir yola girmiştim ve bu yolun geri dönüşü yoktu. Eğer Barlas' ın dediği gibi vazgeçip kaçarsam bu korkaklık olacaktı. Ve ben birçok insandan gerçekten çok daha cesurdum. Sonra bu yola tek çıkmamıştım ki ben eğer vazgeçersem benimle birlikte ailemde zarar görecekti. Kazadan sonra ilk defa bu kadar yorulmuş hissettim ve yine kazadan sonra ilk defa beynim dilime söz geçiremiyordu güç bela "Evet" demiştim, sesim titredi. Annemin o an attığı çığlığı hala unutamıyorum ne kadar mutlu olmuşlardı. Ve ben artık evli bir kadındım. Bengi Demiröz Atay. Ve işte Merhaba yeni hayat. Soyadımı Talia degiştirmeliydi aklımda ve kalbimde olmayan bir adam değil. Barlas çok mükemmel bir insandı ama bu beni ona aşık etmeye yetmiyordu. Kendimi ne kadar zorlarsam zorlıyayım bu olmayacaktı zaten. Zorlamak saçmaydı. Artık zamana bırakmıştım kendimi herşeyin olacağına varması umuduyla.
Talia yoktu belki hayatımda. Hatta belki bu hayatta yoktu. Ama ben yinede ona ihanet etmiş gibi hissediyordum kendimi. Düşünceler zihnimi çok zorluyordu. Ya bir gün karşıma çıkıp bana bunun hesabını soracak olursa ne cevap verecektim ona. Bir kez daha pişman olmuştum, keşke'li cümlelerden oldum olası nefret ettim ve yaşadığım müddetçe keşke dememeye gayret gösterdim. Şu an keşke diyordum "keşke evet demeseydin be Bengi keşke bekleseydin" sonra durup düşünüyorum umut bu kadar vicdansızken hayatım boyunca umut edecek değildim ya. Aslında kazanmıştım bu savaşı ama adil miydi bu galibiyet ya da ben neyle savaşıyordum. İç sesim kendiyle amansız bir savaş veriyordu. Annemin sesiyle irkildim "Evine gitmek istemiyorsun herhalde gelin hanım" diye beni sarsmıştı. Sadece gülümsedim biran önce burayı terk etmek istiyordum çünkü. Hadi ama bunun birde evi vardı değil mi.
Arabaya bindiğim andan eve varana kadar olan süre zarfında hiçbir şey konuşmamıştık Barlasla. Talia'ya ihanet ettiğim düşüncesinin yanı sıra birde şimdi Barlas' a haksızlık ettiğim düşüncesi baş göstermişti. Bu haksızlıktı aslında hadi ben neyse ama onun aşık olduğu kadınla evlenmesini umardım. O bunu çok hakediyordu. Arabayı durdurduğu an ona yöneldim.
"Özür dilerim" konuşmasına izin vermeden devam ettim "Bir şey söylemeni istemiyorum benim yüzümden bu oyuna dahil oldun, ben şahken her açıdan beni koruyan vezirim oldun bu yüzden sana binlerce kez teşekkür ederim. Sen herşeyin en iyisini hakediyorsun. Bunlara katlandığın için gerçekten mükemmel bir insansın. Bundan sonra ne istersen yapmaya razıyım. Sen, ne dediysem kabul ettin saygı duydun artık saygı duyma sırası bende. Şimdi lütfen sus. Vicdanım ve azabıyla arasındaki savaşa bir zulüm daha ekleme." göz yaşım akmadan kafamı havaya kaldırdım ve akmasını engelledim, acı bir gülümsemeyle arabadan indim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZLUĞUN SONU
ChickLitSevmek neydi? Neden gerekti? Aşk gerçekten mutlu mu eder, yoksa tamamıyla bir hayal kırıklığı mı? Kendi içimizde cevap bulamadığımız o derin soruların gerçekten bir cevabı var mı? Varsa benliğimiz neden cevaplamak yerine kafamızı karıştırıyor?