Evlilikten korktuğum kadar gece rüyama giren karabasanlardan bile korkmamıştım. Hadi oda bir korku süsü verip çocukken yatağı ıslatmama neden oluyordu ama her zaman evliliğin birer damla halinde çoğalıp beni o suda boğacağına inanırdım.
Kadınlar gerçekten çok farklı yaratıklar anlamak çok güç geliyor çoğu zaman. Hatta bazen durup düşünmeye çalışıyorum sonra düşünsemde işin içinden çıkamayacağımı farkedince vazgeçiyorum. Bu bir döngü halinde hayatımda yer edindi artık. Komik gelebilir ama kadın denilen yaratıktan gerçekten çok korkuyorum. Hatta bazen yakın kız arkadaşlarım bile bambaşka haller alıyorlar. Söz konusu kadınlara aşık olan adamlara gelince de hiç anlam veremiyorum gerçekten. Kim böyle bir saçmalığa girer ki ah doğru ya benim dangalak arkadaşlarım. Aklınızdaki düşünceleri silin lütfen hiç aşık olmadım olmaya da niyetim yok zaten.
Çok sevgilim oldu. Annem hiçbir zaman hiçbirini beğenmedi ve desteklemedi. Annem mi kim? "Güner Atay" anne dediğin ev hanımı olur; evini temizler, yemeğini yapar, çocuğunu pışpışlar... Lakin benim annem hep bir şeylerin tersine gitmeyi çok sevmiştir. Aslına bakarsanız çalışmaya da hiç ihtiyacı yok. Çünkü babam Türkiye'nin sayılı zengin iş adamlarından biri. Annem sırf ona inat olsun diye işe başladı ve işlerin iyi gittiğini görünce kendi şirketini yaratıp babama karşı olarak bütün ihalelerde farkını ortaya koymaya başardı. Kadınlardan korkmamın birincil sebeplerinden biri de annemdir. Tam bir işkolik. Aslında işte yaşadığı işte kalır bize hiç yansıtmaz ama canı sıkkın olduğunda yüzündeki hacimsizlikten hemen anlarım. Doğrusunu söylemek gerekirse annem idolümdür tuttuğunu koparan cinsten ama kesinlikle bir eş figürüm değil, olamaz. Kafayı yerim. Babama bu konuda çok hayret ediyorum. O kadar sabırlı ve dirençli ki. Eşim olacak olan adaya gelince. Sevgililerime karşılık annem hep önüme bir engel koydu. Çünkü onun gibi soylu ve istikrarlı bir iş kadını ile evlenmemi istiyordu. Ama bu mümkün değildi. Zaten ben o çapta ciddi bir ilişki hiç düşünmedim. Henüz en uzun ilişkim de 3 haftayı aşmamıştı zaten. Kafam çok bozulursa Bengi'yi arardım, tabi Talia'dan zaman bulursa bana çok iyi bir destekçi ve dinleyici olurdu.
Bengi şu hayatta sahip olabileceğim en iyi dostlardan biri oda aşık ama aptal değil. En çokta bu özelliğini seviyorum zaten. Bengi'yle çocukluktan beri arkadaşız. Ailelerimiz aynı iş sektörünün içinde olduğu için de sürekli birlikteyiz. Bengi beni anlayan tek insan. Bazen sussada karşımda beni anladığını bilmek iyi hissettiriyor. Talia ile çok güzel bir birliktelikleri var. Aslında onlara imrenmiyor değilim. Ama aşk bana göre her zaman en aptalca çözüm. Bengi benim çok temiz bir kalbim olduğunu düşünüyor ve eğer birini gerçekten sevmeye çalışırsam ondan birdaha asla kopamayacağımı söylüyor. Bu ne kadar doğru bilmiyorum ama öyle bir şey olmasınıda istemiyorum doğrusu. Hayatım bence çok kusursuz ve tıkırında en azından kendimi rahat ve mutlu hissediyorum. Gerçi 'bir şey kusursuz gidiyorsa bilin ki o işi yanlış yapıyorsunuzdur.' bu tez ne kadar doğru acaba diye düşünüyor insan gerçi Murphy Kanunları'nın % 99.9u akla gerçekten hitap edecek şekilde ve doğru nitelikte. Peki ya Barlas Atay'ın da aşık olma vakti geldi mi dersiniz? Sizce ben hangi bahaneye inanmaya koyuldum? Sanırım bunların bir bahane olmadığına...
Artık yavaş yavaş anlamaya başlamıştım benimde ihtiyacım vardı; Bir isime...
Oda olmazsa bir tanıma...
Ve kısacası bir başlığa...
Sanırım birde başlığı atmaya değecek bir kadına......
Çarşambaları oldum olası sevmemişimdir. Hele Talia'nın kayıp olmasından sonra daha çok uzaklaştırdı beni kendinden. Aşık olmaya karar vermemin üstünden de iki sene geçti hala karşıma o çapta bir kadın çıkmadı. Çok güzel sevgililerim oldu ama güzellik sevmeye yetmiyor, çok zengin sevgililerim oldu ama para sevgiden eksiltiyor, çoklarla dolu bir sürü ilişki yaşadım ama hiçbirinin adı aşk değildi, olamazdı. Aşık olacağım kadın bunu gerçekten hak etmeliydi. Ve öyle basit bir insan olmamalıydı aşkımı yakıştıracağım en özel insanı bekliyorum. Ve onu bulduğum zaman hiç kuşkusuz tamamıyla onun olacağım. Bu düşünceler bir yana. Talia ve Bengi aşkının bitmesi aşka olan inancımı ve güvenimi biraz daha sarsmada büyük rol oynamıştı. Aslında aşkları belki bitmemişti ama doktorların söylediğine göre ve araştırdığıma göre büyük bir travma sonucu alzheimer olmadığı sürece insanlar gerçekten unutmak istediği müddetçe unuturmuş. Talia Bengi'yi sonsuz seviyordu onu neden unutmak istesin ki? Bengi hastaneden çıktığından beri bir gün bile yanlız bırakmadım sürekli yanındayım. Ben böyle bir şey yaşasam oda aynı şeyi yapardı eminim. Amerika'yla irtibat halindeyim, Talia'yı arıyorum ve umuyorum ki onu bulacağım. Çünkü imrendiğim tek aşk böyle basit bir sonla bitemez. İkisi de bunu hak etmiyor, gibi düşüncelerim Atay ve Demiröz ailelerinin bir araya gelip Bengi'yle beni biz yapmaya çalıştıktan sonra bitmişti. Aslında hala araştırıyordum. Ben araştıradurayım bu süre zarfı içinde biz Bengi'yle ufaktan yalan bir dünya kurmuştuk. İki dosttuk hâlâ ama biz resmiyette karı koca olmuştuk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZLUĞUN SONU
Chick-LitSevmek neydi? Neden gerekti? Aşk gerçekten mutlu mu eder, yoksa tamamıyla bir hayal kırıklığı mı? Kendi içimizde cevap bulamadığımız o derin soruların gerçekten bir cevabı var mı? Varsa benliğimiz neden cevaplamak yerine kafamızı karıştırıyor?