Bu adam deli miydi ?
Ah tabiki öyleydi,bu bir soru bile değil.Cidden şaka gibi,ormanda ismi Jongdae olan o adamdan kaçmaya çalışıyordum.Ve o sürekli arkamdan gelip önümü kesiyordu.Kurtuluş yoktu.Kendimi kapana kısılmış gibi hissediyordum.Beni şuracıkta öldürebilirdi ve ben savunmasız kalıp kendimi koruyamazdım bile.
Düşüncelerimi durduran omzumdaki ellerdi.
''Ne olur,kaçma benden.''
''Lütfen beni bu labirent gibi olan ormandan çıkar ve sonrada peşimi bırak,tek istediğim bu.''
''Benim de istediğim sensin ama.''
''Saçmalamayı kes,beni tanımıyorsun bile.''
''Ah benim küçük meleğim,hiçbir şey bilmiyorsun.''
''Sen deli misin ?''
''Yani aşk insanı deli eder derler ama deli olduğumu sanmıyorum sadece saf bir aşk işte.''
''Aşk mı ? O Titanic'le birlikte battı diye biliyordum.''
''Titanic izleyip bu kadar sert davranman,mükemmelmiş.''
''Espri yapıyorsan,yüzümde mimik bile oynamadığını fark etmişsindir umarım.''
Bu dediğime sadece yarım ağız gülmekle yetindi.Sonra da konuşmaya başladı.
''Seni ne kadar özlediğim hakkında hiçbir fikrin yok.''
''Yok çünkü seni ilk kez görüyorum.''
''Bak sadece öyle sanıyorsun tamam mı ? Sana her şeyi anlatmak istiyorum ama bunu şuan yapamam.''
''Neden ?''
''Öyle gerekiyor,ama seni sevmekten hiçbir zaman vazgeçmedim.Tam unuttum derken karşıma çıkman bir tesadüften ibaret olamaz.''
''Sen delirmişsin,seni ilk kez gören birini sevmekten bahsediyorsun.Hadi diyelim senin dediğin doğru niye benim seni tanımamama rağmen beni sevmeye devam ettin.''
''Çünkü bazen devam etmemi sağlayan tek şey umuttu.''
''Umut mu ?''
İlk yüzüme boş boş bakmıştı,sonra nefesini dışarı üfleyerek konuşmaya başlamıştı.
''Bir şeyi istiyorsan,peşini bırakmaman gerekir Minseok.''
''Garip.''
''Sana öyle geliyor çünkü hiç aşık olmadın.''
''Sen bunu nereden bilebilirsin ki.''
Bu sefer sorumu cevaplamamıştı.Başka bir konu üstüne konuşmasını sürdürmüştü.
''Tesadüf diye bir şey yoktur Minseok.Seni unuttuğumu sanarken karşıma çıkman,şuan yanımda olman saçma 7 harfli bir kelimeden ibaret olamaz.Biliyor musun,arzu ettiğin şeyler beklemekten vazgeçtiğin anda gerçekleşirmiş.Bu da hayatın 'sen bakarken soyunamıyorum' deme şeklidir.''
Kendi söylediğine kendi gülümsemişti.Bu adam cidden deli.
''Deli olmadığımı sana söylediğimi hatırlıyorum.''
''Ne ?''
''İç sesini tutman gerek,bir gün bana aşık olacağın zaman pat diye sana aşık oldum diyebilirsin.''
''Öyle bir şey olmayacağı için rahatım.''
''Fazla rahat olma o zaman.''
Ben onu incelerken ellerini ellerime geçirdi.Şuan el ele tutuşuyorduk,şaka gibi.Tanımadığım ve bana aşık olduğunu söyleyen adamla el ele tutuşuyordum.Tanrım bu bir rüyaysa beni hemen uyandır.Artık korkuyordum.
''Korkma,ben yanındayım.''
''Ya senin özel bir gücün falan mı var ? Beni nasıl duyabiliyorsun ?''
''Ben,senim.''
''Ee ne yapabilirim.''
''Sende benim ol.''
''Kes şunu.Nereye gidiyoruz ?''
''Cennetime.''
Biraz yürümüştük,ve bu eylemi el ele gerçekleştirmiştik.Ne zaman elimi çekmeye çalışsam elimi sıkmıştı.Bende canımın yanmaması için bir daha elimi çekmemiştim.Saray gibi bir evin önündeydik,ama daha çok masallardaki şatolara benziyordu.Her an bir yerden Dudu Peri ve Taci çıkabilirdi.Gözlerimi bulunduğum yerde gezdirdiğimde biraz ileride bir şelale olduğunu gördüm.Ah burası cidden mükemmeldi.
Jongdae elimden çekip beni evin içerisine sokmuştu.Soğuktan sıcağa geçiş yapınca vücudumun uyuşmuş olduğunu hissettim.
''Saat kaç ?''
''Burada zaman dilimi yoktur,Minseok.''
''Nasıl yani,hava karanlık herhalde şuan gece.''
''Bunu bilemezsin.''
''Ben cidden korkuyorum.''
''Benden mi ?''
''Belki.''
''Ah miniğim sana asla zarar vermem.''
Söylediği şeye suskun kalmıştım.Bana uyumamı söylemişti ve merdivenden çıkıp bir odaya girmiştik.Oda tam anlamıyla muazzamdı.Her yer altın kaplamayla kaplıydı.Ben yatağa oturup etrafı izlerken o da yanıma oturmuştu.Ben odayı o beni izliyordu.
'Jongdae,Minseok'a aşıktı,Minseok ise odaya.' içimden söylediğim şeye kendim gülmüştüm.Tabiki kendim güleceğim o duymadı sonuçta,yoksa gayet yerinde bir espriydi.Yüzümdeki gülümseme genişlerken o beni izliyordu.
''Gülüşünden öpmek isterdim.'' söylediği şeyin üstüne telaşla odadan çıkması gerektiğini söylemiştim.Utançtan bayılacaktım.Neyse ki odadan çıkmıştı.Yüzüm yanıyordu,yatağa uzandım ve bacaklarımı kendime çektim.Uyuyamacağımı anlamıştım.Bir süre sonra bulunduğum odanın kapısı açıldı.Jongdae üstünü değiştirmişti ve bana hiçbir açıklama bile yapmadan yanıma yatmıştı.
''Uyu,küçüğüm.''
''Bana emir mi verdin sen ?''
''Hayır bunu emir olarak algılama,sadece senelerdir hayalini kurduğum şeyi gerçekleştirmek,kelimelere sığdıramayacağım kadar anlamlı.Ah,sana sarılmak yeniden doğmak gibi olacak.O yüzden şimdi bana sarılır mısın ?''
Yüzüne boş boş bakmıştım ve genelde Luhan'ın bana istediği şeyi yaptırmak için olan kedi bakışını şimdi Jongdae yapıyordu.Kararsızdım.Tanımadığım adamın kollarında uyumak,ama aynı zamanda beni senelerdir tanıyıp aşık olduğunu söyleyen adamın kollarında uyumak...
Benim yüzüm tavana dönüktü,Jongdae ise bana bakıyordu.Kafamı ona çevirdiğimde gözlerini dudaklarıma bakarken buldum.
''Hey,şu bakışlarını dudaklarımdan çeker misin ?''
''Ah özür dilerim sadece senin dudaklarını öpmek nefes almak gibi bir şey olurdu her halde diye düşünüyordum."
''Yanlış düşünüyorsun o zaman.''
Dediğime kahkaha atmıştı,gülüşü cidden güzeldi.Ama bundan bananeydi değil mi ?
''Uyumak istiyorum Minseok,şimdi bana sarıl.''
Onun susması için ona sarılmam gerekiyordu sanırım.Zarar da gelmezdi her halde.
''Sana benimle seviş demedim,sadece sarılacaksın.''
''Deseydin seni öldürürdüm.''
''Tamam,sen şimdi bana sarılmıyor musun ? Çok zor bir şey değil ben sarılırım.''
Bir şey dememe fırsat vermeden kollarını belime dolamıştı.Kendimi gereksiz güvende hissediyordum.Kollarımı onun boynuna dolamıştım,gülümsediğini hissedebiliyordum.
''Şuan ölmek istiyorum biliyor musun,Minseok.''
''Neden ?'
''Senin kollarında ölmek...'' dedi,nefesini omzumda hissediyordum.
''Senin kollarında ölmek,güzel olurdu.''