Her ne kadar doğum günleri geçse de Rabia ve Ess'e ithafen ;')
Sırtım duvara dayalıydı.Bacaklarım hala beline sarılı bir şekilde duruyordu.Elleri belimdeydi,benim ellerim de onun boynunu sarıyordu.Jongdae dudaklarını vücudumda gezdiriyordu.Vücudumu ateşe vermişler gibi hissediyordum,feelsten bayılmama çok az kalmıştı.
Hızlı bir hareketle yönünü değiştirip beni yatağa oturttu.Korkuyordum.
Kendimi fahişe gibi hissediyordum."Kendini kötü hissettiğini biliyorum."
"O zaman neden hala yaptıklarına devam ediyorsun ? Ne istiyorsun benden ?"
"Ben her şeye sahip bir adamım." dedi bakışlarını bana çevirirken. "Her şeye.Bana verebileceğin bir şey yok." durdu. "Tek bir şey dışında.Sen.Bana seni ver Minseok."
"Ah ne saçmalıyorsun,seni tanımıyorum diyorum anlamıyor musun ?"
"Beni istemiyor musun ?"
"İstemiyorum."
"İstemiyor musun ?"
Söylediği şeyden sonra üstüme gelmeye başlamıştı.Bakışları pek iç açıcı değildi.Üstümde bir şey yoktu.Ellerini bedenimde gezdirmeye başladı.
"Cidden beni istemiyor musun ?"
"İstemiyorum."
"Ama ben istiyorum."
"Bu benim sorunum değil."
"Sert tavırların beni fazlasıyla tahrik ediyor."
"Ah- sen herşeye tahrik olan sapık bir adamsın."
"Sapıklığım sadece sana özel."
Jongdae duyduğu sesle üstümden inmişti.Telefonu çalıyordu.Odadan çıktı.Bu benim için bir fırsattı,iyi değerlendirebilirsem yararıma olacaktı.Hızla kalkıp üstümü giyindim.
Camı açtım,etrafı incelemeye başladım.Mesafe çok değildi ama atlarsam biraz canım acıyabilirdi.Derin bir nefes aldım ve anlam veremediğim bir özgüvenle ayaklarımı dışarı doğru sarkıtmaya başladım.Gözlerimi kapattım ve zıpladım.Dizlerimin üstüne düşmüştüm ve ağzımdan bir inilti çıkmıştı.Jongdae'nin bunu duyma olasılığını düşünürsek benim bir an önce buradan uzaklaşmam gerekiyordu.Bacağımın acısını umursamayarak koşmaya başladım.Nereye gideceğimi bilmiyordum,sadece koşuyordum.Ormanlık yerdeydim,bir hayvan karşıma çıksa kesinlikle ağlayarak ölürdüm.Tahminlerime göre hava 1-2 saat sonra kararacaktı.Ve ben buradan o saat dilimi içerisinde kurtulamazsam bir hayvana yem olacaktım.
-
Hava kararmıştı ve ben ormanda kaybolmuştum.Ormanda yankılanan hayvan sesleri vardı.Bu içimin ürpermesine sebep oluyordu.Sahiden Jongdae beni hiç fark etmemiş miydi ? Ona ihtiyacım vardı ve onun beni bulacağını zannetmiyordum.Belki de biraz sonra karşıma yırtıcı bir hayvan çıkıp hayatıma son verecekti.Tek yapabildiğim Tanrı'ya beni koruması için dua etmekti.
O kadar korkuyordum ki şuan karşıma tanımadığım bir insan çıksa sarılıp ağlayabilirdim.Jongdae sapığı bile olsa sarılırdım yani durum o kadar vahim..Gittikçe bana yaklaşan bir ses vardı.
"Küçüğüm."
Bana küçüğüm diyen tek kişi Jongdae olduğuna göre bunu söyleyen kişiyi tahmin etmem çokta zor olmamıştı.
"Ah Jongdae sen misin ?"
"Olduğun yerde dur tamam mı ben seni bulacağım."
"Korkuyorum,lütfen hemen yanıma gel."
"Geliyorum bebeğim sakin ol."
"Nasıl sakin olayım korkuyorum."
"Bebeğim hamile kadınlar gibi davranma."
Bir süre sonra fenerin ışığını gördüm ve sonrasında Jongdae'nin gölgesini..
Jongdae beni gördüğü an feneri yere atıp koşarak sarılmıştı.Kendimi güvende hissediyordum.Sanki o yanımdayken başıma hiç birşey gelmeyecekmiş gibi.
"Sana bir şey oldu sandım salak,neden gittin ?"
"Özür dilerim."
"Özür falan dileme."
"Ya ne yapayım ben o zaman."
"Sadece sarıl küçüğüm,sadece sarıl."
"Sarılıyorum şuan zaten."
"O zaman öp."
Jongdae feneri yere attığı için ortama yayılan ışık etrafı loş gösteriyordu.Bu fazlasıyla romantikti.Söylediği şeyin üstüne dudaklarımı yanağına doğru uzattım ama Jongdae kafasını çevirince gözlerini dudaklarıma odaklamıştı.Dudaklar dudaklara değmeden öylece durulan saniyeler... Sadece bir hareketle istediğini alırdın,tadını hissederdin ama onu beklemek ayrı bir konuydu.
Yüzüme bakmaya başladı ve ardından tekrar sarıldı.
"İleride evleneceğin kişi." dedi kulağıma fısıldayarak. "Sana böyle güzel sarılabilir mi ?"