Koşuyordum, bacaklarım hissedilemez hâle gelmişti. Nefesim, daralıyordum. Koştukça gittiğim yolda daralıyordu. Neyden kaçıyordum ben? Bu karanlık, Tanrı'nın unuttuğu ormanda bir ağaca tutunarak durdum. Soluk soluğa nefes alıp verirken ardıma baktım. Bana doğru yürüyordu. Yüzünü göremiyordum. Yaklaştıkça kalbim daha hızlı atıyordu. "Korkma Amy! Korkma Amy!!" Diye iç sesim yankı yapıyordu. Cesaretimi toplamak için gözlerimi sımsıkı kapattım, derin bir nefes alıp gözlerimi açtım. O yoktu, fakat hissediyordum varlığını. Karanlık gökyüzüne baktım. İçimden dua ediyordum. Dizlerimin üstünde yere oturdum, boynum eğilmiş bir şekilde. Gözlerimi ovuşturdum ve ağaç kovuğuna doğru girdim. Dinlenmek istiyordum. Gözlerimi açıp kapatmamla önümde o belirdi. Onun yüzü, onun yüzünü göremiyordum. Bana fısıldıyordu. Onu duyamıyordum. "Öldüm mü acaba?" diye bir an düşündüm. Kafasını sağa ve sola eğdi. Bana baktığını göremesem de hissediyordum. Ve o çığlığı duydum...
Terlemiş bir şekilde uyandım. Kahrolası bir kâbusmuş sadece. İçim az da olsa rahatlamıştı. Gözlerimi ovuşturup saate baktım, 3:45 'ti. Tekrar rahatlamış olmanın verdiği serin kafayla derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Gecenin bu saatinde kendime kahve yapmak için mutfağa indim. Pofuduk kedili terliklerim ben yürürken komik sesler çıkarıyordu. Kahve çekirdeklerinin hoş kokusu ciğerlerimi doldururken gözüm salona daldı. Gözümün önünde karanlıktaki gölgelerin dansı.. Lanet! Kupamı düşürdüm. Biraz daha dalgınlık yaparsam sınavlarımdan da geçemeyeceğimi düşündüm bir an. Yerdeki cam kırıklarını toplarken kahve hazır olmuştu. Elime yeni kupamı alıp kahvemi dolduruyordum ki o çığlığı yine duydum. Adeta donup kalmıştım. Arkamda durup saçlarımı sağ yanımda topladı. Boşta kalan omzumu ince uzun parmakları ile kavradı. Kulağıma yaklaştı. Bana sessizce adım ile fısıldıyordu. "Amy..."
* * *
"Bayan Fox, uyanıp dersimize katılmanız bize şeref verdi doğrusu." Uykulu gözlerle Bay Duncan'a bakarak "sizde olmayınca..." diyecekken Brock ışık hızı ile ağzımı kapattı. Gözlüklerinin altından bana bakan Bay Duncan tahtaya dönerek ders anlatmaya devam etti. "Şöyle fevri davranmayı bırak." Derken Brock'un eli hâlâ ağzımı kapatıyordu. Elini çeksin diye elini yaladım. "Iyk" diye elini geri çekerken saate baktım, 03:45.. Gözlerimi ovuşturup tekrar baktığımda 15:45'i gösteriyordu. Başım ağrıyordu. Haplarımı almak için çantama doğru eğildim. Ön cepten haplarımı aldıktan sonra tekrar eski hâlimi almak için kalkarken bahçede gözüme o takıldı...
Bu ilk hikayem. Umarım güzel olmuştur, hoşunuza gitmiştir. Keyifli okumalar 😌😊🙈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE FOX'S MARK
General FictionO simgeyi daha önce gördüğümü sanıyorum. Ya da biliyorum. Kendimden emin olmama gerek yok, hatırlıyor olmam benim için yeterli.