BÖLÜM 7

54 4 1
                                    

Kyle. Beraber dans ediyorduk. Benim evimin salonundaydık. Her bir hareket ayrı bir anlam taşıyordu sanki. Ahenk denilen şey bu olmalıydı. Yüzünde küçük siyah bir maske vardı, sadece gözlerini çevreleyen. Mavi gözleriyle, gözlerimin içine bakıyordu. Dansımız derinlik kazanmıştı. Salonda kuğu gibi süzülüyorduk. Mutfağın gözüktüğü yerde dans ederken kendimi mutfakta gördüm. Dalgın dalgın bize bakıyordu. Elindeki kupayı yere düşürüp kırdıktan sonra kendine gelmişti. Arkasında kaçtığım şey duruyordu. Kahvesinden yudumlayan benim omzumu ince parmakları ile kavramıştı. Dejavu yaşıyordum. "Yüzüme bak Amy, gözlerime." Dedi Kyle hoş bir sesle. Dediğini yaptım. Derin gözlerine bakıyordum. Bu anı sonsuza dek yaşamak istedim. Hatırladım, biz dans eden gölgelerdik. Birden o kaçtığım şey Kyle'ı benden geri çekti. Elleri belimden kaymıştı artık. Onu benden uzaklaştırırken ben sadece izliyordum. Son bir kere elini uzattı Kyle. Tutup onu kendime çekmeye çalıştım. Benden daha güçlüydü karşımdaki kuvvet. "Kaç Amy!" Diye Kyle'ın bağırmasını duyduktan sonra hızla koşmaya başladım.

                              *  *  *

"KYLE!" Diye bağırarak uyandım. "Sanada günaydın Amy." Dedi Brock yatağını toplarken. "Günaydın." Dedim. "Bayan Brown aradı 10 dakika önce, Courtney uyanmış." Dedi. Gözlerimi ovuştururken "Sonunda." Diyebildim. "Ne zaman dönüyor buraya?" Diye de ekledim. "Buraya dönmeyecek, işte orası problem." Dedi. "Ne?!" Dedim. "İyiyse neden gelmiyor?" Diye sordum. "Annesi izin vermiyormuş, eşyalarını geri gönderecekmişiz." Dedi. "Çok güzel!" Dedim îmalı bir şekilde. "4 gün var gitmemize, dayanabilirsin." Dedi teselli edermişcesine. "Ben buraya sizle eğleneyim diye gelmiştim." Diyerek yatağımda oturur pozisyon aldım. "Bende." Diyerek ayak ucuma oturdu. "Sen niye Kyle diye bağırdın az önce?" Diye sordu. "Öyle mi?" Diyerek karşılık verdim. "Evet, hatta bir an ses tellerin kopacak sandım." Diye abarttı. "Farkında değilim." Diyerek yalan söyledim. "Gece ne konuştunuz?" Diye sordu. "Kişiliği ikiye bölünmüş ya onu konuştuk." Diyerek kısa kesmeye çalıştım. "En az yarım saat konuştuğunuz şey bu mu?" Diye şüpheli bir şekilde sordu. "Bana niye soruyorsun ona sorsana. Nasılsa senin arkadaşın." Dedim başımdan atmak için. "Artık galiba sadece benim değil." Diye gülerek kulübeden çıktı. "Öyle mi?" Dedim içimden. Üstümü değiştirip yatağımı düzenlerken içeri Nelly ve yanında Felicity girdi. "Günaydın Amy." Dedi Nelly. "Size de günaydın." Dedim. "Bilmiyor olabilirsin belki, arkadaşın buraya geri dönmeyecek. O yüzden sana oda arkadaşı getirdim. Ve arkadaşının eşyalarını toplayabilir misin? Saat 13.00'da ailesi almaya gelecek." Dedi Nelly. "Oda arkadaşına ihtiyacım yok, teşekkürler." Dedim Felicity'ye bakarak. "İhtiyacın olmayabilir fakat bir kulübe de en az iki kişi kalmak zorunda." Dedi. Bir an onu boğazlamak istedim. "Hadi yerleş Felicity." Dedi. "Bu arada 10 dakika sonra kahvaltı için kafeteryaya gelin." Diye devam etti. "Çıkabilirsin artık." Diyerek kapıyı gösterdim. Sahte bir gülümseme ile çıktı. "N'aber Amy?" Diyerek Courtney'nin yatağına uzandı Felicity. "Normal." Dedim. Felicity diğer sürtükler gibi değildi. Hatta bir aralar bizimle takılırdı. Sonra diğer kızlar gibi olmak istedi galiba. Daha az paçoz diyebilirim onun için. Courtney'nin eşyalarını toplamaya başladım. Rüyanın etkisi üzerimden geçmemişti. "Bende iyiyim." Dedi soru sormadığım hâlde. Courtney'nin eşyalarını bir araya topladıktan sonra "Ben kafeteryaya gidiyorum." Diyerek kulübeden çıktım. Sıra çok yoktu o yüzden koşarak sıraya girdim. Sanırım tek kalmıştım. Brock da yoktu ortalarda. Pastırma ve krep istiyordum. 4 kişiden sonra sıra bana geldi. "Reçelli krep ve biraz pastırma, lütfen." Dedim görevli kadına. "Krep yapılıyor, biraz bekleyebilir misin?" Diye sordu. "Tabii." Diye cevapladım. 2 dakika sonra krepler gelmişti. İçecek olarak portakal suyu aldım ve bir masaya oturdum. Krepleri yerken çok acıktığımı farkettim. Tatları fena değildi. Kreplerimi bitirirken masaya Kyle oturdu. "Günaydın Amy." Dedi. O da krep almıştı. "Günaydın." Diye karşılık verdim. "Krepler nasıl?" Diye sordu. "Fena değil." Dedim. "Niye durgunsun böyle?" Diye sordu. "Öyle mi?" Dedim. "Gece hepimize kötü geldi." Dedi. "Courtney geri dönmüyor." Diye karşılık verdim. "Oda arkadaşı mı istiyordun?  Sorman yeterliydi." Derken haşin bir gülüş daha atmıştı. "Zaten var." Dedim portakal suyumdan yavaşça yudumlarken. "Kim? Brock mu? Bizim kulübede yoktu hem." Dedi. "Hayır Felicity. Nelly getirdi. Bir kulübede en az iki kişi kalmalıymış-mış." Derken gözlerimi devirdim. "Galiba memnun değilsin." Derken gülüyordu. "Pek sayılmaz." Derken bende güldüm. "İstersen değiştirebilirsin." Dedi. "Sende mi bilmiyorsun? Kız erkek aynı kulübe de kalamaz." Dedim. "Olsa kalır mıydın?" Diye sordu gülerek. "Cy seni özlemesin." Derken masadan gülerek tepsimi alıp kalktım. Çöpleri attıktan sonra lavabolara ilerledim. Felicity de yanıma geldi. "Siz çıkıyor musunuz?" Diye sordu. "Ha? Kim?" Dedim. "Adını hatırlamıyorum, az önce beraber kahvaltı yaptığın." Dedi. Hayır anlamında başımı salladım. Ellerimi yıkadıktan sonra dişlerimi fırçaladım. Üstüme çeki düzen verdikten sonra çıktım. Felicity sanki peşime takılmıştı. "Ne var?" Dedim. "Yalnız gezmek istemiyorum." Dedi. "Öyleyse kulübeye gir." Diyerek ilerledim. "Niye böyle davranıyorsun?" Diye sordu. "Pek iyi bir zaman değil biliyor musun? Belki daha sonra." Dedim. "Gittim diye mi?" Diye sordu. "Sana özellikle tavır sergilemiyorum Felicity. Sadece seni artık tanıyamıyorum." Dedim ve Brock ile konuşmak için kafeteryaya ona bakmaya gittim. Tahmin ettiğim gibi kahvaltısını yapıyor. Kyle da hâlâ bitirmemişti. Birşeyler konuşuyorlardı.  Yanlarına geldiğimde konuşmayı bıraktılar.  Brock'un yanına oturdum. "Sen yedin mi?" Diye sordu Brock. "Çoktan." Dedim. "Ne konuşuyordunuz da ben gelince sustunuz?" Diye ekledim. "Bende rüya görüyorum." Dedi Kyle. "Rüyasını anlatıyordu." Diye lafını tamamladı Brock. İçimden laf sokmak geçti fakat vazgeçtim. "Sen mi oldun Dakota?" Diye Brock'a sordum. "Hayır sadece dinlememi ve yorum yapmamı istedi." Dedi. "Ne gördün rüyanda?" Diye Kyle'a sordum. "Önemli birşey değil." Diyerek cevapladı. Neden sezgilerim "senden birşey saklıyorlar." Diyordu bana? "Sen nasılsın?" Diye sordu Brock. "Gördüğün gibi." Diyerek işte ben anlamında kollarımı iki yana açtım. "Seninle konuşmam gerek." Dedim Brock'a. "Tamam söyle." Dedi hâlâ kahvaltısını yaparken. Gözlerimle Kyle'ı işaret ettim. "Kalk diyebilirdin." Diyerek masadan kalktı. Konuşmak için kafeteryadan çıkmasını bekledim. "Bende rüyamı anlatacağım gibi birşey." Diye söze girdim. "Tamam, ne gördün Kaptan?" Diye sordu. "Hani daha önce dans eden gölgeler gördüm falan demiştim." Dedim. "Evet." Diyerek devam etmeyi istedi. "Gölgelerin kim olduğunu biliyorum." Dedim. "Az önce Kyle da böyle birşey anlattı. Kyle ve sen mi?" Diye sordu. "Kyle rüyasında bunu mu görmüş?" Diye bende soru sordum. "Evet, bunu anlattı." Dedi. "Dans eden gölgeler senin de dediğin gibi işte. Sonra kaçtığım şey Kyle'ı yakalayıp benden uzaklaştırdı. Kyle ise kaçmamı söyledi. Kyle'ın yüzünde siyah bir maske vardı ve sesi çok şeydi.." Derken o kelimeyi arıyordum. "Erotik?" Diye sordu Brock. Ona niye anlattığımı bir an düşündüm. "Anlatmak isteyen sendin ben sadece kelimeyi bulmana yardım ettim. Galiba doğru kelimeydi." Diyerek güldü. Omzuna bir yumruk attıktan sonra bende güldüm. "Ona anlatmayacaksın değil mi?" Diye emin olmak için sordum. "Böyle sormasaydın söylemeyi düşünüyordum." Dedi. "Sonra ne oldu?" Diye gülerek sordu. "Uyandım." Dedim. "Ve Kyle diye bağırdın." Derken hâlâ gülüyordu. "Çok komik." Dedim. "Bak belki de ona karşı birşeyler hissediyorsundur ve bilinçaltın da bunu rüyalarında gösteriyordur. Olamaz mı?" Dedi. "Birşey hissetmiyorum ona karşı." Diyerek çıkıştım. "Sen bilirsin." Dedi gülerek. "Hâlâ neyden kaçtığımı bilmiyorum ama." Dedim. "Gerçeklerdendir." Derken hâlâ gülüyordu. "Yapma şöyle." Diyerek sitem ettim. "Pastırma?" Diyerek tepside kalan son iki pastırmayı gösterdi. "Hayır, dişlerimi yeni fırçaladım." Dedim. "Tamam." Deyip ikisini de ağzına attı. "Ne yapalım?" Diye sordum. Canım sıkılmıştı. "Belki canını sıkar ama nehir kenarına gidelim mi?" Dedi. "Pek istediğimi sanmıyorum." Diye cevapladım. Masadan kalkıp dışarı çıktık. "Gece olsaydı kamp ateşi kurar korku hikayeleri anlatırdık." Dedi. "Saat şu an tam 12." Dedim. "Tamaaam, ben futbol oynayacağım, görüşürüz." Dedi elini sallayarak. Beni ekmişti. Yine tek kaldım. "Hayır oynamayacaksın." Dedim kolundan tutarak. Durup bana döndü. "Evet?" Dedi. "Ben sıkılıyorsam sende sıkılmalısın." Dedim. "Sana vakit geçirebileceğin birşey ayarlayabilirim." Dedi. "Tamam." Dedim. "Biraz bekle, hemen gelirim." Deyip koşacakken yine tuttum. "Hayır futbola kaçıyorsun." Diye çıkıştım. "Hayır vakit geçireceğin şeyi getirmeye gidiyordum." Diye cevap verdi. "İki dakika içinde gelmezsen oyununu bozarım." Dedim. Asker selamı verdikten sonra koşarak uzaklaştı. Olduğum yerde sap gibi bekliyordum. Saatim mi bozuldu? Sanki zaman akmıyordu. Koşarak geri döndü Brock. Peşinden Kyle da geliyordu. Amacı ne bunun? "İşte.. Vakit geçirin." Dedi nefes nefese kalmış bir şekilde. "Cidden bir fikrin var sanmıştım." Dedim. "Konuşursanız sıkılmazsın." Dedi Brock. Sonra "Rüyalarınız aynı bak o konuyu konuşun." Dedi kulağıma fısıldayarak. "Biraz dolaşın." Dedikten sonra koşarak futbol oynamaya gitti. Beni nasıl onunla birlikte bıraktı. Gırtlağını kesesim geldi bir anda. Kyle'a döndüm. "Rüyalarımız aynıymış." Dedi gülerek. "Brock mu?" Dedim. "Evet. Bende onu gebertmeyi düşündüm." Diyerek güldü. Bende gülerek karşılık verdim. "Yürüyelim mi? Yoksa sap gibi burda dikilelim mi?" Diye sordu. "Olur." Diyerek kamp alanının dışına doğru yürümeye başladık. Ormanda ağaçların arasında yanyana yürüyorduk. Aramızdaki sessizliği Kyle bozdu. "Rüyanda hani.." diye başladı. "Evet?" Dedim ve devam etmesine izin verdim. "Bu kadar yakışıklı görünüyor muydum?" Diyerek güldü. Birşey demek istemedim çünkü hoşuma gitmişti o an. Bu yüzden bende güldüm. "Saklayamıyorsun, aynı rüyayı gördüm zaten." Dedi ve omzuma bilerek çarptı. Yanımızda başka birileri daha olsaydı utançtan yerin dibine girmiştim. "Neden konuşmuyorsun? Eğer sen soracaksan, çok güzeldin." Dedi. "Başka bir şey konuşsak?" Diyerek isteğimi belirttim. "Benden utanıyor musun?" Diye sordu şaşkın bir ifadeyle. Ne deseydim ki? "Hayır, rahatsız oldum." Dedim. "Benimle birlikte olmaktan mı?" Diye sordu. "Cevabını bildiğin şeyleri sormayı keser misin!?" Dedim. Sinirlenmiştim. Sakince bana bakıyordu. "İstersen kamp alanına dönelim?" Diye sordu. Oraya dönmeyi şu an düşünmüyordum. Konuyu değiştirmek için "Büyüyü buldun mu?" Diye sordum. "Hayır, ne bileyim büyücü falan bulalım bence." Dedi. "Benim için sorun olmaz, hatta daha iyi olur." Dedim. "Büyüyü araştıralım." Diye ekledim. "Şu sıralar kimya ile ilgileniyorum." Dedi gülerek. Ters bir bakış atarak ilerledim. "En sonunda olacağını biliyorsun." Diye peşimden seslendi. Dün gittiğim nehir kıyısına gelmiştik. Bir anlık korku ile geri kaçarken Kyle'a çarptığım için yere düştüm. "Hey, dikkatli ol." Dedi ve kalkmama yardım etti. Nehirden uzak durmak istemem gayet normaldi, dün az kalsın boğuluyordum! "İyi misin?" Diye sordu. "Sadece nehirden uzaklaşalım." Dedim. Neden istediğimi anlamış olmalıydı ki o da kabul etti. Onunla konuşmayı seviyordum fakat konuyu sürekli saptıyordu. Daha düne kadar hiç sevmiyordum bile. Fikrimi nasıl değiştirdi ki? Ona baktığımda rüyamdaki sahneler gözümün önüne geliyordu. Rüya kontrolünü öğrenmeliydim. "Dinlenelim mi?" Diye sordu. Kabul etmek istemediğim hâlde olur dedim. Çimenlerin üzerine oturduk. Konuşacak birşey bulamıyordum. Ona kendisi ile ilgili birşey sorsam onunla ilgilendiğimi düşünecek. "Neleri seversin, Amy?" Diye sordu. "Beni bir yıldır tanıyorsun ve neleri sevdiğimi bilmiyor musun?" Dedim. "Hayır sadece senin ağzından duymak istedim." Derken gülmüştü. "Korku filmleri, naneli şeker + kahve ve birçok şey." Diyerek kestirip attım. "Ben adrenalini çok severim." Dedi. Cevap verecek birşey bulamadım. "Birşeyler yapalım mı?" Dedi. "İkimiz mi? Hayır." Dedim kararlı bir şekilde. "Küçük şeyler?" Dedi. Hayır anlamına gelecek şekilde başımı salladım. "Hiç mi?" Derken yine gülmüştü. Komik bir şey yoktu ki burda. "Seni tanımasam açıkçası başka birşey sanabilirdim." Dedim bende gülerek. Zoruna gitmiş olmalı ki omzumdan itti. "Zoruna mı gitti?" Derken çimenlerin üzerinde yatıyordum. Öğle vaktinin ışıkları yüzüme vuruyordu. O da yanıma uzanıp yan durdu. "Senin demen zoruma gitti." Dedi derken bana bakıyordu. "Sürekli fırsat kolluyorsun, ne dememi isterdin?" Diye sordum. "Aslında birşey demedi istemezdim. Fırsattan yararlanabilirdin." Diyerek güldü. "Bir fikrim var." Diye bir süre bekledikten sonra ekledi. "Neymiş o?" Diye sordum. "Dans edelim." Diyerek heyecanla ayağa kalkıp beni de kaldırdı. "Ben dans edemiyorum." Dedim. "Daha iyi işte, öğretirim." Derken de heyecanlıydı. "Evet, cevabın?" Diye sordu. Neden hep istemediğim şeyler yapıyorum ki? "Tamam." Dedim. Kendimi bu cevabı vermek için zorlandığımı hissettim. "Tamam şimdi ilk olarak bir müzik açalım." Dedi. "Telefonun yanında mı?" Diye sordum. "Herneyse müziksiz de dans edilir, bende telefonumu bırakmışım." Diyerek güldü. Ellerini belime doladı. Tuhaf hissediyordum, ne yapacağımı bilmediğim için sap gibi duruyordum. "Ellerini omuzlarıma koyman gerekiyor." Dedi beni kendine yaklaştırarak. Ellerimi omuzlarına koydum. Bu benim yapacağım bir dans türü değildi. Direkt göz teması kuruyorsun, bu rahatsız ediciydi. "Şimdi benim attığım adımlara göre sende adım atacaksın, birbirimize çarpmamak veya ayaklarımıza basmamak için senkronize olmalıyız." Derken göz temasından kaçınmıyordu. Benim aksime. Az çok dans edebiliyordum galiba. Bunu sevmesem bile becerebilmek beni sevindirmişti. "Yapabiliyor muyum?" Diye sordum. "Hemde çok iyisin." Dedi. Bakışı delip geçiyordu. Yüzüne bakmaktan daha çok çevreye bakıyordum. Yüzüne baktığımda da bana baktığını görünce yine bakışlarımı kaçırıyordum. Su gibi akıyorduk. "Ne kadar becerikli biriyim." Diye düşündüm. "Gayet iyi gidiyorsun fakat bu dansa duygu yön vermeli. Yüzüme bakar mısın Amy?" Diye sordu. Neden utanıyordum ki? Ne olacak diye düşünüp gözlerinin içine baktım. Tıpkı rüyamdaki gibiydi. Zaman da bizimle birlikte akıyordu. "Sevdin mi?" Diye sordu. "Evet, aslında sevmezdim. Yani ilgimi çekmezdi." Diye cevapladım. "Fikrini ben mi değiştirdim?" Diye tekrar bir soru sordu. Gülümsemekle yetindim. O da gülümseyerek karşılık verdi. "Rüyamızdaki gibi olmadı mı?" Diye sordu. "Romantik bir an olduğunu düşünmüyorum." Dedim. "İstersen romantik bir an olabilir." Diyerek haşince güldü. Bir elini belimden çekip saçımı kulağımın arkasına attı ve yanağıma dokundu. "Olmasına gerek yok." Diyerek elini indirdim. Dans etmeyi istiyordum, romantik olmasına gerek  yoktu. Dans, sade ve sessizken daha güzeldi. Kyle ile olmak da güzel olabilirdi. Veya da Kyle ile dans etmek. "Tamam, bir ara çıkalım öyleyse." Dedi biz hâlâ dans ederken. Direkt gözlerimin içine bakıyordu. Kısa cevap. "Hayır." Diye cevapladım. Beni kendine daha çok çekip birden sarıldı. Dans etmek yerine hafifçe sallanmaya başladık. Sarılmasına karşılık vererek bende ona sarıldım başımı göğsüne yaslayarak. Bu his rahatlatıcıydı, kendimi güvende hissetmemi sağlıyordu. Şeytanları düşündükçe!  Güzel kokuyordu. Boylarımız sanki özellikle ayarlanmış gibiydi. Sarıldığımda kalbinin sesini rahatça duyabiliyordum. Çenesini başıma yaslarken "Nasıl hissediyorsun?" Diye sordu. "Normal." Diye tek kelime ile cevapladım. "Sen?" Diye sordum. Biraz bekledikten sonra "Daha önce bu kadar harika hissettiğimi hatırlamıyorum." Dedi. Bu güzel anı bozmak istemesem de kamp alanına geri dönmek istedim. "Kyle." Dedim "Evet?" Diyerek devam etmemi istedi. "Kamp alanına geri dönelim mi?" Diye sordum. "Şimdi olmaz." Derken daha sıkı sarılmıştı. Yaklaşık 10 dakika öyle durduk. "Artık gidebiliriz." Diyerek elimden tutup beni yanına çekti. "Yavaş." Diyerek elimi geri çektim. Parmaklarımdaki morluklar hâlâ açıyordu. Kamp alanına gidene kadar pek konuşmadık. Büyük kapıdan içeri girdiğimizde ortalıkta kimse yoktu. Belki de çevreyi geziyorlardı. Ya da herkes kulübelerine çekilmişti. "Herkes nerde!" Diye çok yüksek bir sesle bağırdı Kyle. Normalden daha sessizdi. "Fırtına öncesi sessizlik." Diye fısıltılar ile konuşuyordum. "Kulübeleri kontrol edeceğim, gözümün önünden ayrılma." Diyerek kolumdan tutup beni yanına çekti ve bende geri çektim. "Sende sülfür kokusu aldın mı?" Diye sordum kulübeleri kontrol ederken. Çoğu kulübenin içi dağınıktı. Yoğun sülfür kokusu ciğerlerimi yakmıştı. Burada bir laboratuvar olduğunu hiç sanmıyordum. Kokuyu almamak için kolumla burnumu kapattım. Orman tarafından kamp alanına giren birkaç kişi gördüm.  İçimdeki ses "Vur gaza kaç" diyordu. Daha çok yaklaşmılardı. Kyle2 de oradaydı. Şeytanlar? "Burdan gitmeliyiz." Dedim kamp aracını almak için koşarken. "Gideceğimiz yeri bulacaklar." Dedi koşar adımlarla beni takip ederken. "Bir süre oyalamaya yeter mi?" Arabayı çalıştırdım. "Bilmiyorum, sür işte." Diye bağırınca gazı kökleyip hedef belirlemeden hızla sürmeye başladım. Peşimizden gelip gelmediklerini aldırmadan karanlık ormana daldık.

Arkadaşlar lütfen vote da verin. Şu an ki okuma sayısının daha da üzerine çıkacağını umuyorum. 8. bölümü +100 okuyucu ve +50 vote geldikten sonra yayınlayacağım. Keyifli okumalar. 👽💚

THE FOX'S MARKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin