BÖLÜM 6

41 6 1
                                    

 Margaret'in ölümünün Kyle'ın elinden olduğu düşüncesi beni ürkütüyordu. Margaret'in ruhunun huzursuz olduğunu düşündüm, hissiz olsa bile ızdırap çektiğini, içim kötü olmuştu. Kyle da sapık olabilecek potansiyel yok değildi. Fakat nekrofili olmak onun için bile fazla gibi duruyordu. Bu düşünceler yüzünden uyuyamıyordum. Baş ağrım çok şiddetlenmişti. Çok ağır baskı altındayken baş ağrım beynimi patlatacak gibi oluyordu. Beynimi düşüncelerden arındırmak için hayal kurma yolunu tercih ettim. Fakat bu bile düşüncelerimi kaldıramıyordu. Dışarıdan gelen gürültüyle yataktan fırladım. Courtney çoktan uyumuştu. Onu da sarsarak kaldırdım. "Ne var?" Dedi uyku sersemi hâldeyken. "Dışarıdan gelen gürültüleri duydun mu?" Diye sordum. "Banane, sende git yat." Dedi sırtını bana dönerken. Dışarıdan gelen gürültü kesilmiyordu. Üstümdeki pijamalarla dışarı fırladım. Kimse yoktu. Etrafa bakmak için ilerledim. Burada kimse yoksa o gürültü nereden geliyordu ki? Rüzgar çok hızlı esmeye başlamıştı. Üstümde hırka olduğu için kollarım üşümemişti fakat altımdaki şortdan bacaklarım buz kesmişti. Gürültüyü duydu mu diye Brock'a sormaya gitmek için onun kulübesine ilerledim. Tim ve Kyle ile aynı kulübe de kalıyordu. Hızla kapıyı tıklattım. Kapıyı açan Kyle olmuştu. "Konuşmak için bekleyemedin mi?" Diye sordu. "Hayır, sende sesleri duydun mu?" Diye sordum. "Hangi sesler?" Diye soru ile karşılık verdi. Bilinç altımın bana bir oyunu olabilir miydi bu? "Pardon da sanki bir ata taciz ediliyormuşcasına sesler geliyordu, kulakların iyi mi?" Dedim. Kyle'ı geçip içeri girdim. Brock da uyuyordu. Onu da sarsarak kaldırdım. "Tim bir daha bana dokunursan o elini bir yerine kapı kolu gibi monte ederim." Dedi. "Brock, benim. Amy." Dedim. Yerinden zıplayarak kalktı. "Senin burada ne işin var? Bu saatte?!" Diye sordu. Kolundan çekip dışarı sürükledim. "Sende sesleri duydun mu?" Diye sordum. "Ne sesi?" Diye soru ile karşılık verdi. Kyle da dışarı çıkmıştı, yanımıza geldi o da. "Benimle konuşmayacak mısın?" Diye bana sordu Kyle. "Seninle konuşacak çok şeyimiz var, değil mi Brock?" Dedim ondan beni teşviklemesini bekleyerek. O anda Courtney'in çığlığını duyduk. Koşarak bizim kulübeye girdik. Kyle Courtney'i tek eliyle boğazından tutup havaya kaldırmıştı. Ama bizim yanımızda da Kyle vardı. Hızla koşarken elime kenarda duran kalas parçasını alıp Kyle'a vurdum. Brock'un yanında duran Kyle omzunu tutarak yere düştü. Ve önümde vurduğum Kyle'da. Courtney'i ayağa kaldırmak için kolundan çektim. "Anlatmamalıydım biliyordum." Diyerek ağlıyordu Courtney. İkinci Kyle ile ilgilenecektik ki yığıldığı yerde yoktu. Koşar adımlarla kulübeden çıkmıştı. Normal bizim Kyle peşinden hızla koştu. Brock da onların peşine takıldı. Ben Courtney ile ilgileniyordum. "Neden söyledin?!" Diye bana bağırırken hâlâ ağlıyordu. "Sana saldıran Kyle değildi." Dedim. "Onu sende gördün, beni öldürecekti." Diyerek göz yaşlarını sildi. "Kyle bizim yanımızdaydı Courtney. Fakat ona çok benzeyen birisiydi." Dedim. Şaşırmış bir şekilde gözlerini kocaman açıp bana baktı. "Katilimizi de bulduk galiba." Dedim. Dışarı çıktığımda Brock ve Kyle, taklitçiyi yakalamışlardı. Bir sandalyeye bağlayıp bizim kulübeye soktuk. Sorgu odası havası yaratsın diye ışığı kapatıp masa lambasını açtık. Kyle'a baktığımda korkmuş görünüyordu. Ama gözlerinin içindeki pişmanlığı görmemek elde değildi. Ne için pişman oluyordu ki? Sonuçta katilin o olmadığını anlamıştık. Sorulara ben başladım. "Margaret. Onu sen mi öldürdün?" Oldu ilk sorum. Pes etmiş bir gülümsemeyle "Kendine dikkat etmen için bir uyarıydı diyeyim." Dedi. İkinci sorum "Peki sen kimsin, ve neden Kyle'a çok benziyorsun? " olmuştu. "Neden bu soruyu Kyle'a sormuyorsun?" Dedi. Kyle'a baktım. Açıklama yapmak için kendini hazırlıyor gibi duruyordu. "Ben, benim kişiliğim bölündü." Dedi. "Seninle bunu konuşmak istiyordum, senin başına da paranormal bir olay geldiği için bana inanacağını düşündüm. İşte gerçek bu." Dediğinde geçirdiğim şoktan yüz felci geçireceğimi düşündüm. "Ben onun kötü tarafıyım." Dedi bağlı olan Kyle. "Bunu anlamak için Einstein olmaya gerek olduğunu düşünmüyorum." Dedi Brock. Orjinal Kyle'dan Özür diledi. "Bu ne içindi şimdi?" Diye sordu. "Yüzüne yumruk atmak istemiştim." Diye cevapladı Brock. Gerçek Kyle'ın tehlikeli bir tarafı yok ve Courtney iyiydi. "Seni yakaladıklarından sonra oluşacak görüntü pek iç açıcı olmayacak." Dedi bağlı olan Kyle'ın kötü tarafı. Dediklerini asmasam bile içimdeki sesi ürkütmeye yetmişti. "Dediğin olana kadar senin hâlin içler acısı olacak." Dedi Brock. "Onu öldüremeyiz." Dedi Kyle. Neden sorar gözlerle ona döndüm. "O ölürse bende öleceğim çünkü." Dedi. "Pek bir kayıp yaşanmaz en azından." Dedi Courtney. "Ya ben birşey yapmadım diyorum, anlamıyor musun?" Dedi Kyle. "Kyle, ne yapacağız?" Diye sordum. "Biraz konuşabilir miyiz? İkimiz." Dedi. Başımı onaylar şekilde salladım. Kötü Kyle'ın yanında Brock ve Courtney durduğu için hakkında endişeli değildim. Kyle ile beraber kulübeden dışarı çıktık. "Evet, konuşalım öyleyse." Dedim. "Bu bana yardım edilmiş hâlim." Dedi. "Nasıl?" Diye sordum. "Dakota'yı tanıyorsun değil mi?" Diye sordu. Evet anlamında başımı salladım. "Onun kardeşi Meg'i de bilirsin o zaman." Dedi. Yine başımı aynı şekilde salladım. "Aslında ben ilk Dakota ile görüşüyordum, kuzenim sayesinde ilk defa ona fal baktırmıştım. Biliyorum saçma birşeydi fakat dediği herşey olmuştu. Birçok kere onunla görüştüm bu konular hakkında. Birkaç hafta gitmeyi bıraktım. Sonra kabuslar görmeye başladım. Rüya kapanı belki gerçek değildir fakat almaya kararlıydım. O gün yine gittim. Dakota yoktu. Beni deli sanan bir mağaza görevlisi ve Dakota'nın falcı kardeşi Meg vardı. Dakota'nın bir şeytan olduğunu bana zarar vereceğini söylemişti. Benim içimde kötü bir ruhun sıkıştığını söylemişti ve yarın tekrar gelmemi istemişti. O gün eve dönerken Dakota'yı gördüm. Onu gördüğümde bu sefer korkmuştum. Meg'in dediğine inanmıştım. "Sakın yapma!" Diye bana bağırdıktan sonra koşarak eve dönmüştüm. Bir sonraki gün gittiğimde Meg benimle bir seansta işimizin kolayca biteceğini söylemişti. Nasıl ona inandıysam. O sıralarda Margaret ile çıkıyordum. Seanstan daha çok büyü yapıyormuş gibiydi. Ve evet, büyü yapmıştı. Bana içimdeki kötü ruhu çıkarttığını söylemişti. Yanıma benimle tıpatıp aynı görünen biri gelmişti. 'Bu senin kötü ruhun.' Dediğinde ruhumu ayırdığını anlamıştım. Pek bir sorun etmedim çünkü içimdeki sıkıntı da gitmişti. İki hafta sonra Margaret ile küçük bir tartışmamız oldu. Ama ona zarar vermedim. Sonra eve döndüm. Kötü yanımda odamda bekliyordu. Yüzüme sert bir yumruk atıp beni tek hamlede yere sermişti. Karşılık verememiştim. O bana vurunca kendi canı acımamıştı. Baygınlık geçirmeden önce Margaret'in eve çağırdığını duydum. Benim telefonumdan. Uyandığımda telefonumda bir mesaj vardı. İsimsiz bir numaradan. Açtığımda Margaret'in cesedini görmüştüm. Duygusal biri değilim fakat Margaret'i öyle görünce kendimi tutamadım. Ondan ayrılmayı düşünüyordum, resmi görünce kendimden nefret ettim. Polisi aradım hemen ve sonrasını biliyorsun." Diye anlattı. Açıkçası bende şaşırdım. Meg'e güvenemeyeceğimi de anladım. Bunları anlatırken yüzü düşmüştü. "Bunu yapmamalıydım, biliyorum fakat hiçbirşeyi geri alamam." Dedi. "Elinde değildi." Diyerek yardımcı olmaya çalışarak sırtını sıvazladım. "En başında bölünmeseydim bunların hiçbiri olmayacaktı." Dedi. Diyecek birşey bulamıyordum. Ne desem yine pişmanlığını alamazdım. Aklıma Margaret'in görüntüsü düştü. Keşke şu an burada olsaydı. O da bizimle aynı kulübe de kalırdı. Gitar çalıp şarkı söylerdi. "Amy." Dedi Kyle. "Efendim?" Diye sordum. "Rahatsız olmuyorsun değil mi?" Diye sordu. Rahatsız olmuyordum sadece biraz garipti. "Hayır, sadece biraz tuhaf hissediyorum." Dedim. "Ona ne yapacaksınız?" Diye sordu Kyle. "Eğer bırakırsanız senin için gelecekler. Bunun olmasına izin veremem. Sende birşey varmış, ne olduğunu bende bilmiyorum tam." Diye devam etti. "Sen nerden biliyorsun ki bunu?" Diye sordum. "Birbirimizin düşüncelerini duyabiliyoruz. Hâlâ bana bağlı çünkü." Dedi. "Öldüremeyiz de." Dedim. "N'oldu Fox, sende beni mi önemsiyorsun?" Derken yüzüne haşin bir gülümseme yerleştirmişti. "İstersen öldürelim." Diyerek bende güldüm. Ortamı neşelendirme görevini kendime vermiş gibi hissettim. "Sorun olur mu?" Derken eliyle parmaklarımdaki yaralara bakıyordu. Bu cidden tuhaf bir andı. "Sanırım, kötü tarafına ne yapacağız?" Diye kestirip attım. Ayağa kalkıp şortumu düzelttim. "Onunla uzak bir yere gidebilirim. Ya da birleştirme büyüsü de yapabiliriz." Derken o da ayağı kalktı. "Biliyor musun büyüyü?" Diye heyecanla sordum. Bana bakışından sonra heyecanımın gereksiz olduğunu anladım. "Büyü var mı aslında
bilmiyorum, ama ayırma büyüsü varsa birleştirme büyüsü de vardır değil mi?" Dedi. "O zaman onu şu an serbest bırakmamız gerekecek." Dedim. "Hayır! Asla." Derken kollarımdan tutup beni sarsmıştı. "Bak o geldiğinde belki büyüyü bulmuş oluruz?" Dedim. "Ya bulamazsak, o zaman seni alacak." Dedi. "Buna izin vermezsin öyleyse." Dedim. "Evet vermem." Diye karşılık verdi. Bir süre sessizlikten sonra yine o bozdu sessizliği. "Sen izin verir misin?" Diye sordu. "Neye?" Diyerek soruyla karşılık verdim. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp boyuma yakın olmak için eğildi. Bunu istediğimi sanmıyordum. "Kyle." Diyerek yüzünü uzaklaştırdım. "Peki, karşılıklı diye düşünmüştüm." Dedi. "Önüme çıkan her yakışıklı ile öpüştüğümü mü düşünüyorsun sen?" Diye sordum. Aslında şu ana kadar hiç öpüşmemiştim. Bunu bilmemesi normaldi, pek konuşmuyorduk. "Beni yakışıklı kabul ediyorsun en azından." Diyerek güldü. "Yalan söyleyemem." Diyerek ellerimi teslim olmuş gibi kaldırıp bende güldüm. Bu kadar konuşmanın yeterli olacağını düşünüp kulübeye döndük. İkinci Kyle ortada yoktu ve bizimkiler yerde yatıyordu. Koşarak yanlarına gittik. Nabızları vardı. Bir darbe alıp bayılmış olabilirlerdi. Kyle'ın bağlı olduğu sandalyenin parçaları her yerdeydi. Kaçmıştı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Brock kendine geliyordu, gözlerini açmıştı. Courtney'i ayıltmaya çalışıyordum. Doğru düzgün nefes almıyordu. Boğazındaki parmak izleri, kötü Kyle'ın onu boğmaya çalıştığını belli ediyordu. "Git bir yerden oksijen maskesi bul!" Diye Kyle'a bağırdım. Birkaç dakika geçmeden Nelly ile birlikte kulübeye girdi. Ambulans çağırsak bile yolun yarısına kadar yarım saatte gelirdi. Yine de aradık. Nelly ilk olarak suni teneffüs yaptı. Courtney hâlâ uyanamamıştı. Oksijen maskesi taktıktan sonra onu kamp yeri gezdirme aracına taşıdık. Nelly onu hastaneye götürecekti. Nelly, Bayan Brown ve Courtney hastane yoluna koyulmuşlardı. Sadece arkalarından bakakalabildim. Brock'un bilinci yerinde olduğu için onun ciddi bir yardıma ihtiyacı yoktu. Gözlerim dolduğu için yanıyorlardı. Gittikleri yolu, yaşlı gözlerle izliyordum. Herkes dışarı toplanmıştı. Kampın ilk gününden bu kadar şey çok fazlaydı. Dizlerimin üstünde yere çöküp ağlamamak için kendimi kastım. Sevdiklerimin gitmesini istemiyordum. Margaret'dan sonra Courtney'i kaldırabileceğimi sanmıyordum. Böyle olumsuz düşünceleri aklımdan atmak için güzel şeyler düşünmeye başladım. Odaklanamıyordum. Ayrıca göz yaşlarımı daha fazla içimde de tutamıyordum. Koşarak kulübeye girip kapıyı hızla kapattım. Brock hâlâ bu kulübedeydi. Onunda boğazında çok belirgin parmak izleri vardı. Rahat nefes almak için öksürüyordu. Bir bardak su verdim daha iyi olmasını bekleyerek. Konuşmak için ağzını açtığında sesi kısık çıkıyordu. Onu daha rahat duymak için kulağımı yakınlaştırdım. "Onu kaçırdılar." Dedi kısık sesiyle. "Kötü Kyle'ı mı? Kim?" Diye sordum. Sesini yükseltmeye çalışarak "Bu işin içinde şeytanlar var, Amy." Dedi. İşte bunu demesini beklemiyordum. Ne şeytanı yani? "Nasıl?" Diye sordum. "Uzak dur bunlardan Amy." Derken sesi yüksek çıkmıştı. "Siz tehlikedeyken ben öylece oturacak ve sizin ölümünüzü mü bekleyeceğim?!" Diye çıkıştım. Birşey demeden sadece bana baktı. Yorgunluğu belli oluyordu. "Uyumak ister misin? Biraz dinlen." Dedim. Kolunu uzatarak "Kaldır beni." Dedi. Kolundan tutup yukarı doğru çektim. Üstüne başına baktı. "Baya hırpalamışlar be." Dedi. "Hemde nasıl!" Diyerek karşılık verdim. Courtney'in durumunu sormak için Bayan Brown'u aradım. "Evet Fox?" Diye açtı telefonu. "Bayan Brown, Courtney'in durumu için aramıştım, iyi mi o?" Diye sordum. "Evet çağırdığımız ambulans ile karşılaştık, orada ilk yardımı yapıldı. Şu an daha iyi fakat hâlâ baygın durumda." Dedi. İyi olduğunu öğrendiğimde bu sefer mutluluktan gözlerim dolmuştu. "Teşekkürler, bana haber verin." Dedim heyecanlı bir sesle. "Peki, iyi geceler Fox." Diyerek telefonu kapattı. Heyecanla Brock'a dönüp "Courtney iyiymiş sadece hâlâ uyanmamış." Dedim. "Yakında uyanır." Diyerek Courtney'nin yatağına uzandı. "Seni kulübene götürmemi ister misin?" Diye sordum. "Böyle bir geceden sonra sence burada tek uyuyabilir misin?" Dedi. "Sorun olmaz." Diye karşılık verdim. "Kulübelerde kız erkek birlikte kalamaz." Dedim. "O zaman yanına bir kız bul." Dedi. Diğer kızlar benimle aynı odada yatmazlardı ve bunu biliyordu. Pek sevilen biri değildim. Zaten o sürtüklerin de beni sevmesine ihtiyacım yoktu. "Bazen sana çok uyuz oluyorum." Derken dağınık olan yerleri topluyordum. "Niye?" Diye sordu. "Çok korumacı oluyorsun." Dedim. "Yapım böyle." Dedi. "Hem sen benden daha uyuzsun." Diye devam etti. "Ben niye uyuz muşum acaba?" Diye sordum. Aslında cevap çok açık ama yine de sordum. "Burnunun dikine gidiyorsun hep, sürekli birşeyleri saklıyorsun ve çok inatçısın." Dedi. "Bildiğim şeylerin dışında birşey demeni beklemiştim." Dedim. "Her neyse yatıp uyu, sende dinlenmelisin." Derken battaniyeyi omuzlarına kadar çekip gözlerini kapattı. "İyi geceler Müdür." Diyerek bende yattım. Bir gram uykum yoktu. Yorgundum fakat uyuyamıyordum. Bir sağa bir sola dönüp duruyordum. Aklım Courtney'de kalmıştı. Courtney'de ki sert kız havası onu dayanıklı biri gibi gösterse de aslında o kadar dayanıklı değildi. Saçma birşey için çabucak depresyona girebilirdi. Sabaha kadar iyi olması için sürekli dua eder haldeydim. Bunlar nereden başımıza açılmıştı ki? Durduk yere. Sevdiklerimin gözlerimin önünde erimesini izlemek istemiyordum. Bunun için herşeyi yapabilirdim. Göz kapaklarımın ağırlaştığını hissettikten sonra uykuya daldım.

Lütfen vote verin, keyifli okumalar.👽💚

THE FOX'S MARKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin