İNATLAŞMA

228 14 2
                                    


Hani yağmur yağmadan önce gökyüzü sarımtırak bir hal alır sonra rüzgar insanların saçlarını okşar gibi tenlerini narin narin öper gibi eser ya işte öyle bir havanın hakim olduğu bir gündü. Tam anlamıyla en sevdiğim havaydı bu. Bir o kadar da basit ve oldukça sıradan bir gündü.

Sağ elimi, henüz güneşin yüzünü tam anlamıyla çevirmediği ama tam olarak da bedenlerimizi sarıp sarmalamadığı günler yaşadığımız için üzerimdeki lacivert kapüşonlumun cebine koymuş diğer elimde de kitaplarım tutuyorken çanta taşımamanın verdiği rahatlıkla adımlarımı kampüse doğru ilerletiyordum. Ayaklarımda beyaz Converse'lerim , altımda bacaklarımı tayt gibi saran koyu renk kotum vardı. Yağmurun en azından kendimi eve atana kadar yağmamasını diliyordum. Çünkü saatlerimi saçlarımı düzleştirmek için harcamıştım ve tek bir yagmur damlası bile emeklerimi çöpe atardı. Kulağımdaki sadece sol tarafıyla müzik dinleyebildiğim kulaklığım vardı. Yadigar bana her gün okul yolunda yoldaş olurdu. Şimdi de beni yalnız bırakmamıştı ve sol kulağıma doğru 'sen ona aşıksın' diyordu.

Ben ona ? En sevdiğim havaya, bütün güzelliğiyle henüz yitmemiş papatyaya, özgürce kanatlarını açmış bir gelin gibi havada süzülen kuşa... Hangisine ? Ona ? Dinlediğim şarkılardaki değişik değişik notalara mı ? Okuduğum şiir kitaplarına mı ? Yani şarkıların söylemek istedikleri ve anlamaya çalıştığım şey...

''Ben ona aşığım.''

Dudaklarım cumhuriyetini ilan etmiş gibi kımıldadı ve ben ona aşığım dedi şarkının ritmine ayak uydurarak. Gerçekten birine aşıkmışım gibi, kalbim minik bir kuşun kanat çırpışı gibi hızlı hızlı atmaya başladı. Ruhumun bu cümleye duyduğu açlığı şimdi fark ediyordum. Bu zaman kadar kimseye aşık olmamıştım. Bunun için birkaç deneme yapmış olsam da başarısızlıkla sonuçlanmıştı hepsi. Çünkü minik Maya hâlâ birinden etkilenince ona kötü davranıyordu. Sonuç olarak her şeyi yüzüme gözüme bulaştırıyordum. Bu yüzden kalbim bu sözle deli gibi atmaya başlamıştı ellerim terlemişti. Aklım bu durumu uygun görmedi tabi ki ve bedenimi sakinleştirmek için ruhumun açlığını susturmak istedi. Kulaklıkları aniden kulağımdan çıkardım. ''Kendine gel kızım Maya sen sınavlarda bile heyecanlanmazsın sakin ol.'' Yalan vallahi yalan sınavlarda o kadar çok heyecanlanırdım ki Melis ve Melisa sakinleşmem için her şeyi yaparlardı.

Genelde çok gülen hemen her zaman çok konuşan hep mutlu profili çizen bir kızdım. Ama her kız gibi benim de günlerim vardı. Ne kadar arkadaş canlısı bir kız da olsam o gün güzel başlamadıysa benim için çevreme de kendime de eziyet ederdim. Çok çabuk ruh halim değişirdi. Beş dakika önce mutluysam beş dakika sonra kaldırıma sinmiş yavru bir köpek görsem ağlardım. Ağlanmayacak durumlarda ağlayan, gülünmeyecek durumlarda gülen Maya'ydım işte ben. Dakikası dakikasına uymayan Maya. Bir keresinde sabah erkenden uyanıp anne bugün saçlarımı boyatacağım demiştim. Simsiyah saçlarımı kahverengiye boyatmıştım. Keskin bir geçiş sayılmazdı ama içimdeki Maya'lardan kapalı kutu olan Maya bu durumu pek hoş karşılamamıştı. Bir keresinde de liseye giden küçük bir kız çocuğuyken diş doktorundan dönüşte belime kadar genel saçlarımı enseme gelecek şekilde kestirmiştim. Ben buyum diyememiştim hiçbir zaman. Kendimi seviyordum ama kendine aşık olan tiplerden asla değildim. Kalına yakın kaşlarım, hafif büyüklükte bir burnum ve ruj sürdüğümde çok beğendiğim bir dudak yapım vardı. Ne zayıftım ne de iri sayılırdım. Balık etli sınıfına girebilirdim Türkiye sınırları içinde. 1.65 boyundaydım ve en azından 1.70 olabilmek için bazen günde üç bardak süt içtiğim de oluyordu. Süt içmemin tek sebebi yaşımın yirmi olmasına rağmen uzayacağıma inandığımdan değildi tabii ki. Süte bayılırdım.

ARAF |#wattys2016 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin