BÖLÜMLER TANITIM AMAÇLIDIR. YAKINDA TAMAMINI DREAME ADLI UYGULAMADA YİNE ÜCRETSİZ OLARAK OKUYABİLECEKSİNİZ.
DESTEĞİNİZ İÇİN ŞİMDİDEN TEŞEKKÜRLER
"Genç kız asansörde kapalı kaldığı adamla aynı nefesi solumaktan hoşlanmaya başlamıştı. Adam oldukça çekiciydi.Ve adamın temiz nefesi, kadının yüzünü okşuyordu. Daha önceki karşılaşmalarında da, otoparkta yer kavgası yüzünden adamdan resmen tiksindiğini hissetse de şu an onun boynuna atlamamak ve dudakların yapışmamak için kendini zor tutuyordu.
Kucağındaki klasörleri taşımakta zorlanırken bir an önce buradan çıkmak yada ebediyete kadar yanında kalmak isteğiyle kararsızlığı yaşıyordu resmen. Asansör bir an önce tamir olsa iyi olurdu, yoksa olacaklardan o sorumlu değildi. "
"Ah, Tanrım ne bu şimdi? Ne saçmalıyorsun Jenny."
Genç kadın klavyedeki tuşlardan elini çekerek, kollarını geriye doğru esnetti.
"Sanırım uyku gözlerimi esir alıyor. Bu gecelik bu kadar yeter."
Kendi kendine söylenerek bilgisayarı kapattı. Gözlüğünü çıkartarak klavyenin yanına taslak kağıtların üzerine bıraktı.
Dağınık duran masasını toplamadı ve ertesi gün için hazırladığı resim klasörünü masanın dibine bırakarak, yerinden kalktı.
Tam zamanlı çalışmak oldukça yorucuydu, ancak yine de her gece geç saatlere kadar kitabını yazmaktan kendini alıkoyamıyordu.
Sade döşenmiş evinin oturma odasındaki bir duvarı, yerden tavana kadar tıka basa dolu bir kitaplıktı. Rafları ceviz ağacından yapılmış ve özenle cilalanmıştı. Aynı raflarla uyumlu mobilyadan eski döşenmiş koltuk takımları, bordo kadife kaplıydı. Duvarlarda duran tablolar, bazı film afişleri ve ünlü ressamların röprodüsiyonlarından oluşuyordu.
Çalışma masası odanın diğer köşesinde duruyordu. Mutfak ise, L şeklindeki odanın başka bir köşesinde önünde uzun bir tezgahı olan küçük beyaz dolaplarıyla iş görür durumdaydı.
Kimine göre fazla zevksiz ve eski moda, yada aşırı sıkıcı döşenmiş gelen Lost Street caddesindeki küçük evini Jennifer, huzur bulduğu sığınağı gibi görüyordu.
Uzun koridordan geçerek yatak odasındaki banyoda, önce saçındaki topuzu çözüp sonra dişlerini fırçaladı. Aynadaki yansımasında yorgunluktan kararmış bakışlarını uzun uzun izledi.
Ah Tanrım. Şu halime bak.
Ve en sonunda üzerindeki fazlalıklardan kurtularak kendini, saten çarşafların arasında huzurlu bir uykuya bıraktı.
Aynı saatlerde Los Angeles yakınlarında..
"Hey Bill! Biralar nerede kaldı?"
"Geldi işte adamım... Ama bu kutlamayı paraları elimizde sayarken yapmalıydık."
"O milyon dolarlarla bu fare ölüsü gibi birayı bir daha içeceğimi mi sanıyorsun dostum?Hah!" diye bir kahkaha patlattı genç adam.
Billy sessizce gülerken, Ryan önündeki planları incelemekle meşguldü.
"Öyle değil mi Ryan?" diyerek elindeki birayı ona doğru uzattığında, Ryan sıkıntılı bakışlarını John'a çevirip, uzattığı biradan kısa bir yudum alarak planlara göz gezdirmeye devam etti.
John, uzun boylu oldukça zayıf siyahi bir adamdı. Üzerine her zaman iki beden büyükmüş gibi gelen kot pantolonu ve tişörtleriyle daima rahat giyimi savunurdu. Kafasından çıkarmadığı Yankee şapkası onun uğuru sayılırdı. Şapkasız bir John, elbette düşünülemezdi.
Bill, yani Billy, ondan daha kısa, siyah saçlı fakat beyaz tenli tipik bir Asya'lıydı. Sürekli John'un esprilerine güler, arada kendi yaptıklarına da gülünmesini ister, aksi olduğunda ise hiç somurtmazdı. Taktığı gözlükle, tam bir entellektüel gibi görünen Billy, aslında bir bilgisayar dehası sayılırdı. Bu yeteneklerini ünlü bir yazılım firması keşfetse, kesinlikle onu dolgun bir maaşla işe alırdı.
Bu iki adam oldukça Ryan'ın sırtı asla yere gelmezdi. Daha önceki işlediği suçlardan birinden dolayı bir kaç yıl eyalet hapishanesinde yattığı sıralarda, ikisiyle orada tanışmış, dost olmaları bir yana sıkı bir ekip olmuşlardı.
Özgür olduklarında John, onları patronu Steve Marks ile tanıştırmış, bir kaç senedir yaptıkları dolandırıcılık ve hırsızlıklarla kendilerine yetecek kadar iyi para kazanmaya başlamışlardı.
Son yaptıkları işte Marks, polis baskını nedeniyle paçayı zor kurtardıkları için paylarına düşeni vermemiş, resmen ekibi çökertmişti. Steve Marks, yeraltı dünyasının ufak çaplı mafyalarından biri sayılabilirdi. Etrafı oldukça kalabalık silahlı adamlarla doluydu. Ve her biri, birini öldürmek için Marks'ın bir işaretini bekliyordu. Bir sonraki iş çok büyüktü. John ve ekibini bu iş için uygun görmemiş ve onlara kapıyı göstermişti.
Yapacakları son bir vurgunla ekip, hem bu iş sayesinde Marks'ın kıçına tekmeyi basacak, hemde hayallerindeki hayatı yaşamak için, bu ülkeden def olup gideceklerdi.
Tek yapmaları gereken Tom Brother'ın o pek kıymetli Moonlight (Ay Işığı) adını verdiği elması villasında sakladığı kasasından çalmaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELMAS HIRSIZI (Hırsız Serisi-1)
AkčníBir Sage Taylors Romanı... HIRSIZ SERİSİ-1 (Karakterler birbiriyle bağlantılı, ancak hikayeler tamamen ayrıdır.) Dikkat! ⚠ Çeviri yada özenti değildir. Yazar tamamen kendi özgün hayal gücünün tesirinde kalarak, özgürce kurgulamıştır. Kariyerinin b...