İmzalamaya zorlandığım sözleşmenin üzerinden 2 saat geçmişti.
Benim aksime Justin o kadar rahat gözüküyordu ki elini sıkıp onu rahatlığından dolayı tebrik etmek istemiştim. Bir kaç gündür ard arda kötü şeyler olduğundan dolayı her şeyin kurmaca olduğuna olması gerektiğinden daha az üzülmüştüm. Ayrıca şu an bulunduğum durumda bana verilen emirlere itaat etmekten başka bir şansım yoktu.
Boş kayıt odasında şarkıma pratik yaparken çalan telefonum işimi böldü. Paul'un isni gördüğümde istemeden de olsa gözlerimi devirdim. "Evet?"
"Justin seni aşağıda bekliyor, insen iyi olacak."
"Tamam."
Uzun ve harika telefon konuşmamdan sonra on beş katı inmek üzere asansöre binmiştim. İnsanların bana selam vermesine hâlâ alışamamıştım ve bu durum bazen garipleşiyordu.
Kapının önünde bekleyen Justin'in yanına gittiğimde dışarıda gezinen gözleri bana döndü. Yapmacık, ama bir o kadar gerçek görünen gülümsemesini yüzüne takıp bana sarıldığında ben de aynı şekilde gülümseyip ona sarıldım.
Hiçbir şey yapmasanız bile mutlu gözükün. Küçük öpücükler ve samimi kareler, tek ihtiyacımız olan bu.
Scooter'ın sözlerini programlanmış bir robot gibi uygularken onu kendimden biraz uzaklaştırdım. "Seni görmek ne hoş!" Sahte bir yapmacıklıkla söylediğim sözler onu güldürmüşe benziyordu. "Öyle. Sonuçta herkes beni görme şansını yakalayamıyor."
"Ah keşke ben de yakalayamasaydım."
Sessizce mırıldandığımda ne dediğimi sordu fakat geçiştirdim ve Los Angeles sokaklarında yürümeye başladık. "İnsanların bakışları beni rahatsız ediyor." Dedim ve gözlerimi kaçırdım. Bir süre sessiz kaldı.
"Benimle konuşmana şaşırdım. Yani dün geceden sonra."
"Benim için önemli değildi, Justin."
Sol elini sağ elimde hissettiğimde bozuntuya vermeden gülümsedim ve parmaklarımı onun parmaklarına doladım. "Vay be, çok inandırıcıyız." Justin güldü. "Merak etme, çoktan insanlar bunun hakkında konuşmaya başlamışlardır."
Sözleri beni kendim hakkında kötü hissetmeye iterken fotoğrafımızı çeken insanlardan yüzümü saklamaya çalıştım.
"Neden yüzünü saklıyorsun?"
Yüzünü saniyelik bana eğmişti fakat daha sonra önüne baktı. "Bugün güzel gözükmüyorum."
"Sen hep güzelsin."
Yanaklarımın ısındığını hissederken bir şey demeden beni sürüklediği kafeye onunla beraber girdim. İnsanlar bir süre gözlerini üzerimizde gezdirdikten sonra telefonlarına sarılıp bizi çekiyorlardı. Justin tenha bir köşeye geçip oturduğunda gözlerimi ellerime indirdim. Az önceki iltifatının etkisi sabah söylenenleri hatırladıktan sonra uzun sürmemişti.
Garson geldiğinde iki espresso söyledi, ardından bana döndü. "Şu sevgililik rolünün neleri gerektirdiğini biliyorsun değil mi?"
Sürekli öpüşmemiz, dışarıda görüntülenmemiz ve samimi gözükmemiz gerektiğinden bahsettiğini biliyordum. Bu yüzden başımı salladım.
"Bunu istemediğimi biliyorsun."
Söylediklerimi görmezden gelip gergince etrafına bakındı. O sırada garson gelip kahvelerinizi bıraktı.
"Sizin çok büyük hayranınızım. Bir fotoğraf çekilebilir miyiz?"
Gülümseyerek başımı salladım. Başka bir garsona bizi çekmesini rica ettikten sonra onu ortamıza aldık.
"Miley, sevgilim biraz daha yaklaş."
Fotoğraf çekildikten sonra adının Jenna olduğunu öğrendiğim kız yüzündeki şaşkınlığı engelleyemeden bize döndü.
"Siz çıkıyor musunuz!"
Justin gülerek onayladı ve belime sarıldı. Ben de aynı şekilde gülümsedim. Bir süre daha sohbet ettikten sonra kahvelerimizi içtik, ardından hesabı istedik.
"David gelmiştir."
Elini tutmam için uzattığında beklemeden parmaklarımı onunkilere doladım. İnsanların bakışları tekrardan bize dönerken kafenin büyük camlarından dışarıdaki paparazzileri görebiliyordum. "Hazır ol." Dedi ve kafenin kapısını açtı.
Flaşlar daha da çoğalırken gelen 'sevgili misiniz?' Sorularına kavuşturduğumuz ellerimiz cevap veriyordu. Zorluk içinde arabaya ulaştığımızda David anahtarları bize vererek bir diğer arabaya bindi.
Kapıyı kapattığımda filmli camlar flaşları büyük ölçüde azalttı.
İkimiz de sessizliğimizi korurken çok geçmeden evimin önünde durmuştuk. Boğazımı temizleyip iki bacağımın arasına koyduğum telefonumu kavradım. "
"Hoşçakal Justin."
Elimi kapıya uzattığımda kapının kilit sesini duydum. "Ne yapıyorsun?"
"Bugün için özür dilerim. Seni böyle bir şeye zorlamak istemez-"
"Bana böyle davranmayı kes."
Dönüp yüzüne baktığımda çatık kaşlarını gördüm. "Nasıl davranmayı?"
"Başından beri her şeyin kurma olduğunu biliyorum. Bana iyi davranmayı ve arkadaşım rolünü yapmayı kes."
Gözlerini gözlerimden çekmedi. "Başta senin yanına Scooter söylediği için geldiğim doğru, ama sonrakiler senden hoşlandığım içindi." Ardından dediğini düzeltti. "Yani, arkadaş olarak. Bence çok iyi birisin."
Beni arkadaş olarak görmesi benden biraz da olsa hoşlandığına dair olan ümitlerimi yok etmişti. Hafifçe gülümsedim. "Tamam." Kapıya yöneldim.
"Yalnız, bir şey daha."
Tekrar ona baktığımda sol elini yanağımda, dudaklarını ise dudaklarımda hissettim.