KİM | 8

341 19 28
                                    

(Bölümde Fallulah- Gosthfriend dinlemeniz önemle rica olunur. Multimedia gözlerimi alıyor. *3* Ekibin çoğunu özlediğimden sayfalar dolusu yazmış bulunmaktayım. Sizlerin de özlediğini sanıyorum? Savaş'ın çok güzel sevdiği insan bu bölümün konuğu. Keyifli okumalar!)

 Keyifli okumalar!)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yaşadığım hayatta birkaç şeyin kesinliğinden emindim. Birlikte mutlu olduğum bir ailem vardı. Eğlencenin merkezine konulduğum, herkesin imrenerek baktığı bir arkadaş grubuna sahiptim. Güneşin tenimde bıraktığı hissi seviyordum. Yaşım çift hanelerde seyretmeye başladığında, bazı şeylerin değiştiği söylentisine inanmaya başladım. Ailem, onları terk eden bir adamın kıytırık yalanlarıyla da mutlu olabiliyordu. Ve ben; eğlencenin aranılan yüzü. Şu an, eğlenceli olduğumuzu sandığımız zamanların hesabını vermek için beklerken, suratımın yarısına vuran güneşi parçalamak istiyorum.

"Hâlâ inanamıyorum!" Seren tırnağındaki ojeyi sökmeye ant içmiş gibi kemirirken, Rüzgar elini çenesinden ayırmadı. "Bunu yedinci kez söylediğinde ben inanmaya başlamıştım aslında."

Seren, ağabeysini hiç duymamış gibi, elini ağzından uzaklaştırıp alnına yerleştirdi. "Nasıl bu kadar aptal olabildim? Allah'tan bu konuda yalnız değilim!"

Seren'in imalı sözleriyle sağ bacağımın sallanması aniden kesildi. Aradan geçen bir yılın ardından ilk kez şimdi suçlu hissediyordum. İşin içinde Adelina olmasa meselenin farkına varıp varamayacağım meçhuldü. Kendimi soğukkanlı davranmak için zorlarken, Seren'in sabahtan beri gergin davranması beni terletiyordu. Özgür, kolunu Seren'e dolayıp kendine çektiğinde, bir şeyler fısıldadı. Dudaklarındaki gülümseme Seren'de yatıştırıcı etkisi yapmıştı.

Savaş'ın emri üzerine Taksim yakınlarındaki Mor Günler isimli bir kafeye gelmiştik. Kafenin yeşile boyanmış tahta camekânlı kapısının köşesindeki yeri seçmiştik. Çünkü floresansız aydınlanan tek yer burasıydı ve herkes burada olunca konuşacaklarımızın aydınlığa ihtiyacı olacaktı. Girişteki saksılarda sıralanmış boyumca bitkilerin tepelerinde, birbirine bağlı küçük sarı ampuller vardı. Burası için böyle küçük ama etkili dokunuşlar gerekliydi. Kafeye girerken gördüğüm, üst kattaki paslanmış yangın merdivenleri binanın boş olduğu fikrini veriyordu. Epeydir gitmediğim barakayı anımsadım. Yakın zamanda baterime içimdeki öfkeyi kussam iyi olurdu. Kafeye hâkim olduğunu hissettiren genç kadın, şekil verdiği kahve tonlarındaki saçlarını savurarak önümden geçtiğinde dikkatimi dağıttı. Rahat görünen çiçekli tulumuna bakıldığında işletmenin sahibi olduğu fikrine kapılmak zor olsa da, en azından tasarım konusunda sözü geçtiğini hissediyordum. Karşı duvarın orada onu bekleyen çifte yaklaştığında elindeki kutuyu onlara uzattı. Erkek olan, kutunun içinden bir tebeşir alıp, siyah tahta boyasıyla boyanmış duvara bir şeyler yazmaya başladı. Her ne yazdıysa yanındaki kadın fotoğrafını çekmeye can atıyordu.

Oturduğum koltukta kıpırdanırken "Buse nerede?" diye sordum. Seren'in gevezeliği yüzünden daha önce hiç gelmediğimiz kafede dakikalar geçmek bilmiyordu. Özgür, saatine baktıktan sonra "Savaş'la birlikte gelecekti," dedi.

KÖTÜNÜN İYİSİ▪MAVİ [II.kitap]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin