Öksüz aynada tekrar baktı, başına bağladığı tülbendi düzeltti. Telefonunu alarak belindeki çantanın cebine koydu. Arka bahçeye çıkarak ahıra doğru ilerledi. Gürbüz'ü çıkararak üzerine eyeri taktı, ardından üzerine binerek kapıya sürdü. İnerek kapıyı açtı, Gürbüz'ü çıkarıp kapıyı kapattı. Gürbüz'e tekrar binerek Selim'in geleceği yöne doğru hafifçe ilerlemeye başladı. Atı da alıştırmak istiyordu biraz.
Yolun başına geldiğinde bir toz bulutu gördü, Selim geliyordu. Karşılaştıklarında Öksüz gülümsedi. Siyah hakim yaka keten bir gömlekle, siyah binici pantolonu giymişti. Ayağında köstekli çizmeleri vardı. Öksüz de siyah beyaz bir gömlekle, siyah binici pantolonu giymiş, binici botlarını takım etmişti. Başında siyah bir tülbent vardı.
"Hayırlı sabahlar Selim Ağa."
"Sizinle her sabah hayırlı Fahriye Hanım."
"Benimle yarışa var mısınız peki Tilki Tepesi'ne kadar?"
"Sizin üzülmenizi istemem hanımım."
"Neden üzüleyim Ağam?"
"Yarışı kazana-"
"Bundan nasıl bu kadar eminsiniz?"
"Doğduğumdan beri at üzerindeyim çünkü Fahriye Hanım."
"O zaman yenin de görelim maharetinizi."
Öksüz parmaklarını gömleğinin açıklığından göğsüne soktu, beyaz ipek bir mendil çıkardı.
"Mendili bırakınca başlıyoruz."
Selim kafa salladı, gözleri parlıyordu.
Öksüz atını Selim'in atının hizasına getirdi.
"1,2,3" ardından mendili bırakarak 'deh' diye atına komut verdi.
İki at kıran kırana yolda koşmaya başlamışlardı. En başta Selim'in atı bayağı öndeydi, hatta Selim biraz yavaşlamaya yeltendi ama Gürbüz ısınmanın verdiği açılmayla Selim'i geçti. Selim'in atı konaktan buraya gelene açılmıştı ama yorulmuştu da. Gürbüz'ünse açılmaya fırsatı olmamıştı, yarışın başında ise bu açığı kapatmış ardından deparla onu geçmişti.
Tilki Tepesi'ne kadar 20 dakika at koşturmuşlardı. Öksüz ilk varınca Gürbüz'den inerek onu kenardaki çeşmeye bağladı. Soğuk bir suyu hak etmişti. Ardından tepenin yamacındaki ağaçlığa doğru yürümeye başlamıştı. 3 dakika sonra arkasından ot hışırtısı duymuştu, kimin geldiği belliydi. Gülümseyerek adımlarını daha da yavaşlattı.
"Fahriye Hanım bu ne hız böyle?"
"Ee, siz bizi fazla nazik zannettiniz galiba Selim Ağa."
Öksüz 5 adım önden gidiyordu.
"Boğazlı'da da kaçıp kaçıp at çiftliklerine mi gidiyorsunuz yoksa."
"Ne münasebet, ben Gürbüz dışında ata binmem kolay kolay."
"Demek adını Gürbüz koydunuz."
"Her güzel atın bir ismi olmalı."
Arada iki adım vardı. Selim uzanarak Öksüz'ün elinden tutarak onu kendine çevirdi. Öksüz'ün gülümsemesi tüm yüzüne yayılmıştı. Kenardaki büyük gövdeli ağaca dayadı onu Selim. Ardından elini yukarı doğru kaldırdı, Öksüz'ün beyaz mendili, Selim'in parmaklarındaydı.
"Bunu düşürmüşsünüz."
Öksüz dudağını ısırarak mendile uzandı, Selim elini çekmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öksüz
Aktuelle Literaturİnsanlar sizi Nirvana olarak görürken onların arasına nasıl kaynaşabilirsiniz ki? Öksüz -ardından yetim- ülkenin en büyük sorumluluklarını omuzlarında taşırken, hayatının erkeği karşısına çıkınca ne tepki verecek? Bununla baş edebilecek mi?