Freddie'nin uyanmaması için evde üçümüzün de sessiz bir kedi gibi gezmemizin ve eşyaları tekrar çantaya koymamızın ardından Louis getirdiği bebek koltuğuna küçük kopyasını koyduğu gibi evden çıkmıştı.
Harry'nin yüzüne bakmayı –gerekli olmadığı sürece, reddediyor ve etrafı toplama bahanesiyle mutfağa girip çıkıyordum. Az önce yaşadığımız şey hakkında bir fikrim yoktu ve nereye gideceğimizi anlamamıştım. Muhtemelen yapacağım en iyi şey olmamış gibi davranmaktı yoksa kafayı yiyecek gibi oluyordum. Aradan birkaç dakika geçmişti ki Harry'nin telefonu tekrar çaldı ve yüksek müziğin yerini onun boğuk aksanı aldı.
"Dostum, daha biraz önce bizdeydin?" Louis aramış olmalıydı.
"İpek mi? Bilmiyorum." Adımın geçtiğini duyunca meraklanarak kulak kabarttım.
"Hayır, yani, şu anda burada ama eve gider mi bilmiyorum. Mutfakta. Hayır, onu almana gerek yok. Eğer kalmak istemezse ben bırakırım onu." Konuşmaya devam ettiler fakat başka ne konuştuklarını anlayamadım. Birbirlerini o kadar çok telefonla arıyorlardı ki erkeklerin böylesine konuşkan olduklarını bilmiyordum!
Mutfakta yeteri kadar zaman öldürdüğüme kanaat getirdikten sonra üstümü ve saçımı düzeltip rahat bir şekilde salona geçtim. Üzerimdeki elbiseyi çantama koymaya çalışırken Harry yanıma geldi.
"Eve mi gideceksin?" Nasıl bir soru sorduğunu anlayınca tekrar konuşmaya başladı. "Yani, biraz daha kalabilirdin onun için dedim." Saçını gergin bir şekilde geriye attı. Zaten onu çözmeyi bu şekilde başarmıştım. Ne hissederse hissetsin saçını bir şekilde geriye atıyordu ve kolunun hareketinden veya bakışından her şeyi ortaya koyuyordu.
Kolumdaki saati ona gösterdim. "Saatin kaç olduğunu görüyor musun?"
"Ama yarın hafta sonu!" Ne yaptığını anlayamıyordum. Önce beni öpmeye çalışıyordu, sonra hiçbir şey olmamış gibi davranıp onunla biraz daha kalmamı istiyordu. Böyle düşünmesine minnettardım –artık ondan hoşlandığımı kızlardan saklamama gerek kalmamıştı, fakat garip hareketleri yüzünden ne hissettiğini anlamakta zorluk çekiyordum. "Film seyredebiliriz, hem teknik olarak hala akşam yemeği yemedik."
"Ah, Tanrım doğru! Hepsi Tommo'nun yüzünden!"
Parmakları önümüzdeki dolabı gösterdi. "Filmler orada, sen istediğini seç ben de atıştıracak bir şeyler hazırlayayım." Dedi fikrimi değiştiremeden. Çünkü ona göre, zımni de olsa, teklifini kabul etmiştim. Başıma ilk defa böyle bir şey geliyordu, bunu aniden elimin tersiyle itecek değildim. Bana sevgi dolu davranıyordu ve ona karşı bu denli çabuk duygular hissetmemeliydim... Fakat, mantığım da bunu yapmam için yalvarıyor gibiydi. Oluruna bırakmak kesinlikle en mantıklısıydı, tekrar üzülmeyi kaldıramazdım.
"One Day'i seyretmiş miydin?" diye bağırdım mutfağa doğru. Milyonlarca filmi vardı ve bildiğim bir filmi bulabildiğime sevinmiştim.
"Hayır, onu Gemma getirmişti."
"Pekala, onu seyredeceğiz. Senin için de uygun mu?"
"En sevdiğim üç film: The Notebook, Love Actually ve Titanic. Dünyaya gelme amaçlarımdan biri tüm romantik filmleri izlemek." Dedi elinde içecek, cips ve mısır patlamasıyla gelirken.
Kıkırdayarak cevap verdim. "Senin yüzünden kilo alacağım ve beni kovacaklar!"
"Merak etme, kilo alsan bile hala mükemmel gözüküyor olacaksın.
"Biliyorum. Her zaman öyle gözüküyorum." Filmi takmasını ve ardından yanıma oturmasını izledim. "Işıkları kapatıp geliyorum." Hızlıca girişe koşup ışığı kapattım ve televizyonun ışığından faydalanarak eski yerime geri döndüm. İlk yarım saat yemekle ve konuşmakla geçti, filmi daha önce izlediğim için onun sorduğu soruları cevaplıyordum ve filmin sonu hakkında birçok teoride bulundu fakat dediği her şeyi geçiştirdim çünkü sonunu bilseydi filmin büyüsü etkili olmazdı. Hayatımda seyrettiğim en güzel filmlerden biriydi ve bunu Harry'e ne olduğunu anlatarak bozamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şişe Çevirmece
Teen Fictionİpek, hayatının ileriki dönemlerinde okuduğu hukuk bölümüyle ilgili bir iş yapmak istemese de kendini geliştirmek adına Londra'ya değişim programıyla gelip hayatını tam anlamıyla değiştirmek için ilk adımını atmış olan bir kız. Harry, tüm klişelerd...