"Selam, İpek. Numaranı Ed'den aldım, umarım senin için sorun değildir. Dün akşam için sen ve Harry'e teşekkür etmek istedim. Umarım bugün de seni tekrar görebilirim, böylece tekrardan –ve ben ağlamıyorken- tanışmış oluruz.
Mel x"
Sabah uyanıp telefonumu elime aldığımda gözlerimi kırpıştırarak gelen mesaja baktım. Bugüne bir plan yaptığımızı dahi hatırlamıyordum, ki daha dün tanıştığımız düşünülürse çoktan bir programımızın olması ilginçti. Biraz düşündükten sonra Harry'nin Ed ve Melody'i 'beş çayına' çağırdığı aklıma geldi. Ah, doğru. Barışmaları gerekiyordu –ve görünüşe bakılırsa gece barışmışlardı; bundan dolayı da planımız iptal olmamıştı.
Aklımda gitmemek gibi bir düşünce yoktu. Zaten Melody'i ilk gördüğüm anda kanım ona ısınmıştı. Nerede buluşacağımızı, ya da ne yapacağımızı cidden bilmiyordum; fakat etrafımda insan olmasını özlemiştim. Gelen mesaja onlarla buluşmayı bekleyemediğimi yazıp uyanmış olmasını umarak Harry'i aradım. Bazen bir anda cesaretim tavan yapıyordu, sadece istediğim şeye odaklanarak onu yapıyordum, sonuçları ya da olabilecekler umrumda değildi. Telefonu 3-4 kere çaldırdıktan sonra hala uyuyor olabileceğine kanaat getirmek üzereyken uykulu bir "Alo?" sesi duydum.
Zaten kendimi bildim bileli İngiliz aksanına zaafı olan bir kızım. Derinden gelen sesleri ve kelimeleri telaffuz edişleri bir yana; eğer boğuk aksanları varsa ve uykulu bir sesle konuşuyorlarsa iyice tav oluyordum. Tam da o an olduğum gibi. En sevdiğim kıvırcık kafa, uykusundan yeni uyanmış kıvırcık kafaydı; ve şu anda beyaz yorganına sarılmış bir biçimde telefonu megafona aldığına bahse girebilirdim.
"Günaydın!" dedim saate göre fazla sayılabilecek bir neşeyle.
"Günaydın!" diye cevap verdi hala iyice uyanamamış sesiyle.
"Uyandırdığım için üzgünüm." Hızlıca bunu ekleyip söylemek istediklerime devam ettim. "Melody bana mesaj attı, sanırım Ed'le barışmışlar ve bugünün programına katılacaklarını söylediler. Sanırım şu ana kadar bu konuyla alakalı bir plan yapmadın?" Kıkırtısı kulaklarımı doldurdu.
"Plan'ın 'p'sini bile düşünmedim." Duraksadıktan sonra devam etti. "Kahvaltı yaptın mı?"
Tabii ki de yapmamıştım. Yataktan kalıp salonda caddeye bakan koltukta pijamalarımla oturmuş bir yandan gelen geçeni izliyor, bir yandan da Harry ile konuşuyordum. "Daha değil, neden?"
"Buraya gelmek ister misin? Sana kahvaltı hazırlarım." Beynimin içindeki küçük Louis Tomlinson dans etmeye başlamıştı bile. Heyecanımın sesime yansımaması için özen göstererek cevap verdim:
"Olabilir aslında." Niyetim hemen söylediği şeye atlamamaktı ama saniyesinde cevap verdiğim için kendimle gurur(!) duyuyordum. "Sadece, hala pijamalarımlayım."
"Pembe, üzerinde tek boynuzlu at olan pijaman mı? Geçen sefer üzerinde o vardı." Tanrım, işine gelen şeyleri unutmamayı yaşam stili haline getirmişti ve eline her bir fırsat geçtiğinde dalgasını geçiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şişe Çevirmece
Novela Juvenilİpek, hayatının ileriki dönemlerinde okuduğu hukuk bölümüyle ilgili bir iş yapmak istemese de kendini geliştirmek adına Londra'ya değişim programıyla gelip hayatını tam anlamıyla değiştirmek için ilk adımını atmış olan bir kız. Harry, tüm klişelerd...