ANLATICININ AĞZINDAN
Babasıyla karşılaşmasından sonra tüm kimyasının değiştiğini hisseden Annabell, daha şiddetli davranmaya başlamıştı. Ormanda daha uzun süre dolaşıyor, daha çok öldürüyor ve kesinlikle on yedi yaşında gibi davranmıyordu. Perseus'la ilgili düşüncelerinin değiştiği kesindi, en azından şimdilik.
On yedi yaşında hiçbir şeyden haberi olmayan çocuklar için orman yeterince zorken bu olay işleri daha da karıştırmıştı.
Sabah saat 6 suları,Ann ormanda.
Kulübenin çevresini tüm dikkatiyle inceleyip temizleyen Ann, babasıyla karşılaşmasının şokunu yeni yeni atlatmaya başlamıştı. Kendini avutacak seneryolar ararken hiçbir şeyin çocuğunu terketmesine yol açacak kadar önemli olamadığının bilinci yüzüne sert bir tokat gibi çarpıyordu. Annesine ne olduğunu bilmiyordu. Belki de annesi ölmüştü ve ölümü babası yüzündendi; daha da korkunç olanı bunu babasının yapmış olabileceği düşüncesiydi. Tüm bu kurgular kafasını karıştırmış olacakki gözlerini kapatıp kafasını hafifçe yana salladı. Kafasının içindeki toz bulutunu dağıtmaya çalışıyordu. Perseus yeni uyanmış kulübenin kapısında ifadesizce dikiliyordu. Annabell kafasını kulübeye çevirdiğinde onu gördüğü için afallamıştı. Tüm bu olaylar silsilesinde en yakını olan Persey'i unutmuştu. Yavaş adımlarla kulübeye yaklaştı ve buz gibi bakışlarla Perseus'u süzdü.
''Korkmuş görünüyorsun''
''Şimdi de korkunun kokusunu mu alıyorsun?''
'' Ne demek şimdi bu''
''Kafayı yemiş gibi davranıyorsun. Bana anlatmadığın şey her neyse seni vahşi bir hayvana dönüştürdü, bunu göremiyor musun?!''
''Dur!''
''Benden bu kadar Ann, şehre gidip yeniden bir şeyler yapmaya çalışacağım. Bundan sonra tek başınasın.''
Ann bu sözler karşısında incinmişti. Hiçbir şey söylemedi. Döndü ve kulübeden uzaklaştı. Perseus'un bu ani vazgeçişi de neyin nesiydi şimdi? Bu kadar zaman beraberlerdi. Ailesi, dostu ve aşkıydı. En azından o öyle sanıyordu. Şehirde tek başına ne yapabilirdi ki? Parasız, evsiz.
Geç saatlerde kulübeye döndüğünde Perseus ve eşyaların çoğu gitmişti. Ann ne hissettiğini bilmiyordu. Kulübeyi toparladı, ateş yaktı ve oturdu, saatlerce...
BİR HAFTA SONRA
Perseus pişman sayılırdı. Buz gibi soğukta beton binaların arasında küçücük hissediyordu. Yiyecek birşeyi kalmamıştı. Annabell'in ne yaptığını merak etmeden duramıyordu. Aklına bu düşünce geldiğinde öfkelendi ve bir canavarı özleyemezsin! diye kendi kendine kızdı. Ruh hastası gibi davrandığının farkında değildi. Korku ve heyecan damarlarında kol geziyordu. Bir şeyler tuhaftı. Bu koku...
Uyandığında bodrum katına benzeyen gri renkli beton duvarlar arasında bağlı olduğunu gördü. son hatırladığı şey keskin bir kokuydu. Neydi o koku? Amonyak. Hayır hayır demir. Elbette olamaz... Karanlık gölgelerin içinden uzun boylu bir adam keskin, gölgeli yüzüyle Perseus'a yaklaştı. Aradığın kelime kan olabilir mi? Nefesinin kesildiğini hisseden Perseus, kafasında bu adamın kim olabileceğini düşünüyordu.
''Beni tanıyor musun''
''...''
''Ann bahsetmedi demek.. Çok kötü. Bir vampir bile olsa ailesini arkadaşlarına anlatmalı, çok kabaca.''
''Sen... Onun babası olmalısın''
''Aferin çocuk. Peki senin sıfatın nedir? Onu kulübede terk ettin, sebep?''
''...''
''Çok bencilsin çocuk. Ann'in yanında güvende olabilirdin. Sense ne pahasına olursa olsun kaçmayı seçtin, ölüm pahasına.''
''Ne istiyorsun benden''
''Ben zarif bir adamım, ölmeyi bile göze almışsın, yardımcı olmak hoşuma gidecek.''
Uzun silüetin bir anda gözden kaybolması Perseus'u daha da tedirgin etti. Çok ağır bir ışıkta etrafı algılamaya çalışıyor ancak başarılı olamıyordu. Delici bir sesle düşme sesi duydu. Ellerinin çozüldüğünü fark eden Perseus hızlıca kalkıp kaçmaya çalıştı. Delici ses. Bu kez hissettiği keskin acı hissine anlam veremedi. Üzerine damlayan kan izlerine baktı, ellerini boğazına götürdü ve nefes alamadığını hissetti. Kendi kanında boğuluyordu. dizlerinin üzerine çöktü ve gözlerini kapattı... Sonsuza dek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ormandaki Kızıllık
Mystery / ThrillerAnnabel adında bir genç kız ailesi tarafından yetiştirme yurduna terk edilir. Orada gördüğü zulme ve işkenceye dayanamayarak yakın dostu Perseus ile on üç yaşında yurttan firar ederler. Macera,tutku,heyecan ve erotizm tek hikayede.