'' Yardımcı olabilir miyim Signor?''
Evin içerisinde yavaş adımlarla hareket eden Bay Johnson, sesin geldiği yöne kendinden emin bir şekilde döndü ve devam etti.
''Bay Chappel?''
''Evet, Signor''
''Sizinle tanışmak büyük bir zevk''
Bay Johnson selamlarcasına başını salladıktan sonra yaşlı adamın elini sıktı. Signor Chappel adamın bu tuhaf tavırlarına şaşırmıştı.
'' Şehirdeki en güzel kütüphanelerden biri sizinkiymiş, bu çok etkileyici. Ayrıca kitap koleksiyoncusu olduğunuzu duyduğumda şaşırmadım.''
Signor Chappel, şaşırmıştı. Bu adam da kimdi? Eve nasıl girmişti?
'' Burada ne aradığınızı sorabilir miyim acaba?''
''Hasta olduğunuzu öğrendim. Size yardımcı olan küçük bir kız varmış. Belki bir ihtiyacınız olur diye düşündüm ve sizi ziyaret etmek istedim.''
''Çok naziksiniz Signor, ancak gördüğünüz gibi iyiyim. Evime benden habersiz girmenizi İngiliz beyefendiliğinize hiç yakıştıramadım. Lütfen, bir dahaki ziyaretinizde haberdar ediniz ki biz de sizi daha iyi bir şekilde ağırlayabilelim.''
''Tabi Signor, kabalığımı bağışlayın. Daha uygun bir zamanda tekrar görüşmek üzere.''
Uzun boylu adama kapıya kadar eşlik eden Signor Chappel, hala kendi düşünceleri içerisinde boğuluyordu. Kapıyı ona Ann mi açmıştı? Birden aklına Ann geldi ve nerede olduğunu merak etti. Mutfak tezgahı temiz ve düzenliydi, taze yemek kokuları alıyordu Chappel. Evin diğer odalarına baktı ancak Ann ortalarda yoktu. Habersiz bir şekilde gidebileceği düşüncesi Signor Chappel'in kalbini kırmıştı. Eline aldığı zarif fincana çay koydu ve radyonun yanına gitti. Çiçekler güzel görünüyorlardı, bu Signor Chappel'e huzur veren sayılı şey arasındaydı. Güzel çiçek kokuları. Radyodaki ezgiye dalıp dışarıyı seyrederken duyduğu ses onu ürküttü. Umarım Annabel'dir. diye geçirdi aklından. Giriş kapısının karşısındaki dolabın kapısı tiz bir gıcırtıyla aralandı.
''Signor Chappel, gelmişsiniz.''
''Annabel! Beni çok korkuttun çocuk, o dolapta ne işin vardı?''
''Eve girmeye çalışan biri vardı, korkmuştum. Sanırım uyuyakalmışım.''
Signor oturduğu yerden kalktı ve Ann'i kucakladı. Az önce yaşadığı korku ve Ann'in gitmemiş olmasının verdiği mutluluk hissi vücudunu iki parçaya bölmüş gibiydi.
...
Ann ile yemeklerini bitirdikten sonra geniş kütüphanenin önünde durup ne okumak istediklerine karar vermeye çalıştılar. Ann ,Mitolojik Efsaneler adlı bir kitap seçerken; Signor Chappel kaldığı yerden eski kitaplarına devam etmeyi seçti.
''...Vampir metinlerinde, ilk yaratılan kadının Eve (Havva)değil, Lilith olduğu söylenir. Lilith, kendisine yüklenmiş olan üreme görevi dolayısıyla kendisini aşağılanmış hisseder ve Adam(Adem) ile aynı seviyede olması gerektiğini haykırarak isyan eder. Adam onun isyanına karşı kayıtsız kalınca iyice sinirlenen Lilith, Tanrı'nın kutsal adını yüksek sesle haykırarak ortadan kaybolur. Lilith'in gidişi üzerine Tanrı Eve'yi toprak yerine Adam'ın kaburga kemiğinden yaratır; bu şekilde Eve isyankar değil sadık olur. Lilith ise, Kızıldeniz civarında bir yerde lanetlenmiş ve şeytani bir şekilde yaşamaya devam eder; kendi şeytani çocukları iyi-kötü arasındaki savaşlarda öldürüldükçe o da çocuk öldürür.
Adam ile Lilith'in ilk çocukları olan Caine ise, vampirlerin ilkidir. Bir kıskançlık sonucu kendi kardeşini öldürünce, Tanrı tarafından lanetlenmiş ve cezalandırılmıştır. Caine, sonsuza dek tekrar güneş yüzü göremeyecek ve kana susamışlığın azabını çekecektir. Caine, taşıdığı sonsuz izle anne-babasının topraklarından sürülür...''
Vampirlere ait ilk efsaneler Annabel'i ürkütmüştü. Daha hızlı okumaya çalışıyordu. Kİtaptaki benzer resimlere bakıyordu. Babasıyla konuşabilmeyi çok istediğini fark etti. Ona sormak istediği o kadar çok şey vardı ki... Hem ona olan öfkesi, hem de onun Ann'i bu denli arıyor olması onu korkutuyordu. Onu affedemiyordu. Kızgın ve kırgındı.
Loreena McKennitt- The Dark Night of the Soul odayı bir rüzgar gibi sarmıştı. Annabel bir saniyeliğine durdu ve şarkının yumuşacık ritmini hayranlıkla dinledi. Signor Chappel , Annabel'in yüzündeki beğeni ifadesini yakaladı ve yüzüne kibar bir tebessüm oturtu.
''Loreena McKennitt... Ne harika bir kadın, değil mi çocuğum?''
''Anne gibi...''
Signor Chappel, birşeylerin kırılma sesini duyar gibi oldu ancak ayır edemedi; kırılan kendi duyguları mı, Ann'in küçücük kalbi mi... Çok masumane ve düşünmeden söylenmiş kısacık bir cümleydi, anne gibi. Annabel'in bembeyaz yüzüne baktı. Gözlerini kapatmış, dikkatle ritmi dinliyordu. Hiçbir şey yapmadı. Kitabını okumaya devam etti ve onu kendi iç dünyasıyla baş başa bıraktı.
Bir ay sonra...
Ann ve Signor Chappel her şeyi düzene oturtmuş görünüyorlardı. Ann sabahları Signora Nuti'nin yanına gidiyordu. Ona mutfakta yardım ediyor ve tabiki İtalyan mutfağının inceliklerini öğreniyordu. Signora Nuti, hafif kilolu, açık tenli, beyaz saçlı kibar bir hanımefendiydi. Sadece mükemmeliyetçiydi. Fazlasıyla. Günün kalan kısmını kütüphanede Signor Chappel ile geçiriyor ve gelen insanlara kitapları bulma konusunda yardım ediyordu. Belirli günlerde karanlık çöküp, yaşlı adam uykuya daldığında ormana gidiyor ve avlanıyordu. Doğal dürtülerini engelleyemezdi, bu ölmek demekti.
...
''Annabel'e karşı son zamanlardaki ilginin sebebi nedir Christopher?''
Siyah odanın içinde yankılanan soğuk ses Christopher'ın tüylerini diken diken etti. Cevap vermek yerine sessizliği seçti.
''Onu yetimhaneye bırakırken çok sakindin...''
''Sakin falan değildim! Öyle davranmam gerekiyordu! Bunu seninle kaç kere daha konuşmamız gerekecek?! Ona da İsabel' e olanın olmasına izin veremezdim. Bunu neden anlamak istemiyorsun?!''
''Kendini toparla Christopher. Senin kızına doğru attığın her adım İsabel'in katillerini Annabel'e götürüyor. Aklını topla.''
...
Günün ilk ışıklarıyla uyanan Ann hızlıca yatağını toparladı. Güneşin naif bir edayla odasına girmesi ona inanılmaz bir haz veriyordu. Banyoya ilerlerken Bayard'ın odasına göz ucuyla baktı. Hala uyuyan yaşlı adamı bir süre izledi. Banyoya girdi saçlarını tarayamayacağını anlayınca yüzünü vanilya aromalı sabunuyla güzelce yıkadı. Aynada kendine gülümsedi. Çok şizofrenikti, evet. Çay yaptı ve hızla gittiği Fransız pastanesinden çörekleri tabaklara yerleştirdi. Radyoyu açtı. Frekansları geziyordu ve işte başka bir güzel ezgi. Spikerin neşeli İtalyanca'sını dinleyerek kendi kendine karşılık verdi.
'' ...ve sıradaki şarkı Alex Barck ve Jonatan Bäckelie'den Doubter...''
Müziğin ritmiyle hafif hafif dans edip bir yandan da çiçekleri suluyordu. Kapının hızla çalınmasıyla başını kaldırdı. Bir süre bekledi ve kapıdakinin Signora Nuti olduğunu anladı. Ann kapıyı aç, hemen! Kapıyı açıp hanımefendiyi içeri aldı ve ekledi,
Herşey yolunda mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ormandaki Kızıllık
Mistero / ThrillerAnnabel adında bir genç kız ailesi tarafından yetiştirme yurduna terk edilir. Orada gördüğü zulme ve işkenceye dayanamayarak yakın dostu Perseus ile on üç yaşında yurttan firar ederler. Macera,tutku,heyecan ve erotizm tek hikayede.