Kaşlarım istemsizce havalanırken, sarıldığı çocuğa dikkat kesilmiştim.Dean'ın beni görebileceğini sanmıyordum. Görebilmesi için kafasını yana çevirmesi gerekiyordu ki öyle birşey yapacağını düşünmüyorum.
Dean ona ilk sarıldığında yüzünde şaşkınlık kırıntıları vardı. Bakışlarımı gözlerine çıkardığımda şey vardı...
Acıma? Hayır. Nefret? Kesinlikle.İnsanları gözlerinden okuyabildiğimi söylemiştim.
Dean insanların gözlerine bakarak onların hislerini anlayamıyordu, bence. Anlıyabiliyor olsaydı, adını bilmediğim o çocuğa sarılmayı bırak yanında bile durmazdı.
Koridorun ortasında sarıldığından olsa gerek -çocuk Dean'a sarılmıyordu bile- çoğu yüz onlara dönmüştü.
Daha fazla bakamayacağıma kanaat getirerek, elimdeki fizik kitabımı sıkıca tuttum.
Buradan ayrılmak ve hava almak istiyordum. Sanki bir anda tüm oksijen azalmıştı yada bana öyle geliyordu.
Merdivenlere yöneldim. Dean' da merdivenlere yakındı. Büyük ihtimalle beni görecekti ama bu bahçeye çıkmama engel değildi.
Merdivenlerden kimseye çarpmadan inmeyi başarabilmiştim. Kantine ilerleyip, sıraya girdim.
Çok kişi olmadığından kolayca sıra bana gelmişti. Biraz köpüklü kahve ve limonlu keklerden aldım. Limonlu kekler hazır olarak satılan yediğim keklerden tekiydi. Şekerleme dükkanları varken hazır olanlarını yemek bence saçmaydı.
Düşüncelerimi savuşturarak, bahçeyi gözlerimle taradım. Amacım boş bir bank bulmaktı. İnsanları dikizlemek kesinlikle değil.
Boş bir bank bulduğumda hızla ilerleyip oturdum. Elimdeki kitap ve kahveyi masaya bıraktıktan sonra limonlu kek paketini açıp, bir ısırık aldım.
Limonlu kekimi bitirdiğim de kahveme dokunmamıştım, bile.
Başım biraz ağrıdığı için kafamı masaya gömdüm.
Sanırım uyuya kalmıştım.
"Kahven soğuyacak," Bu Dean'ın sesiydi. Ne zaman gelmişti ki?
Kafamı kaldırmadan cevapladım.
"Ben içmekten vazgeçtim. Sen iç,"
Uzun bir süre ses gelmediğinde gittiğini düşünmüştüm. Hıçkırık sesiyle bu tezimi çürüttüm.
Kafamı hızla masadan kaldırarak, masanın diğer karşısındaki bankına oturmuş Dean'a baktım.
Ona çirkin dediğimi zannettiği gün ki gibi gözleri, burnun üstü ve yanakları al aldı.
"Tanrım, sen ağlıyorsun," Cevap vermedi ve yere bakmaya devam etti.
Oturduğu banka ilerledim ve yanına oturdum.
"Ne zamandır buradasın?"
Sessizce ağlamaya devam ederken, "Yaklaşık bir ders,"
diye cevapladı.Bir derstir karşımda ağlayan çocuğu fark edemeyecek kadar bir aptal kişilikteyim.
Tanrım! Ama uyuyordum. Bu sayılmazdı değil mi?
Ellerini yüzünün iki yanına koymuştu. Kimsenin ağladığını görmesini istemiyordu.
"Niçin ağlıyorsun?" diye fısıldadım.
Fısıldadım çünkü bahçe kalabalıklaşmıştı. Normal sesle bile söylesem birilerinin duyucağı aşikardı.
"Poul tarafından fazlasıyla kırıldığım için,"
Aklımda binlerce soru uçuşurken, birşeyler anlayabilmek amacıyla ikinci soruma geçtim.
"Siktiğimin Paol'u da kim? Tanrım! Kapalı kutu olmayı bırakıp, anlatır mısın şunu?"
"Herşeyi en baştan anlatacağım,"
Başımı sallarken, gözlerimi onaylarcasına kapatıp açtım.
"Koridorda sarıldığım çocuk. Gördüğünü biliyorum.
Poul benim iki sene önce hoşlandığım çocuktu ama biz kanka olmuştuk. Yani onla sevgili olmayı hedefliyordum ama kankası olmuştum. Neyse,
Ondan hoşlandığımı öğrenince benden uzak dursada sonradan konuşmaya devam etti ve yine eskisi gibi kanka olduk. Çünkü ondan hoşlanmaktan vazgeçmiştim,"Gözyaşları sonunda durdu ve nefes almak için durakladı. Ardından anlatmaya devam etti.
"Vazgeçmemin nedenini bende bilmiyorum. İşte ardından ailem ve ben buraya taşındık. Taşınmamızın nedenini hala tam olarak öğrenebilmiş değilim ama buraya taşınmasaydık seni asla tanıyamazdım,"
Ellerini siyah kapüşonlusunun içine çekti ve kopüşonlusunun kenarıyla yanaklarını sildi.
"Buraları geçeceğim. Bu sabaha gelelim. İlk derse geç kalmıştım çünkü uyuya kalmıştım. Koridorda seni görüp yanına gelecekken Poul'u gördüm. Beni ziyarete gelmiş.
O bana doğru yaklaşır yaklaşmaz boynuna sarıldım çünkü özlemiştim,"
Sesi ağladığından olsa gerek, çatlaktı."Şey, buarada çizgi film posterlerini sınıfımda. Onları sana getirmiştim,"
"Onlae şimdi önemli değil. Hem buraya kadar kötü birşey yok," diye mırıldandım.
Başıyla onayladı.
"O ise ne yaptı biliyor musun? Tanrım! Tabi bilmiyorsun.
Ona sarılmaya devam ederken,
'kızların içinde beni küçük düşürüyorsun şunu yapmayı kes' diye söylendi. Ona şaşkınca bakmaya devam etmekle meşguldüm. Buraya beni görmek için değil işleri olduğu için geldiğini işleri bitince de bana bazı gerçekleri açığa kavuşturmak için uğradığını söyledi,""Göt herif," diye mırıldandım.
Başıyla onayladı."Son olarakta aslında beni hiç sevmediğinden,sadece okulda popüler olmak için kankam olduğundan, ezikliğimden ve erkeklerden hoşlandığım için ibne olduğumdan bahsetti,"
Fısıldayarak söyledikleri sonrasında tekrardan ağlamaya başladı.
"O herif bir sikim bilmiyor. Bak ibne değilsin. İbne olan o. Sana bir soru sormak istoyorum,"
"Herkesin senin erkeklerden hoşlandığını bilmesini ister miydin?"
Böyle bir soru beklemediği afallamasından belliydi ama yinede kafasını salladı.
"Peki. Seni herkesin içinde öpmemi ister miydin?"
"Yani evet. Beni öpmeni sevdim.
Uhm, birileri duyacak diye yaşmaktan cidden bıktım. Ne yapabilirler ki? En fazla taşlarlar,"Hızla ayağa kalktım.Dean'da benimle birlikte kalkmıştı.
"Hey millet!" diye bağırdım. Kavga olacağı için bahçeye çıkmış çoğu kişiye.
Çoğu yüz bana döndüğünde,
"Biz kızlardan hoşlanmıyoruz. Bunu bilin istedim." dedim ve Dean'ın yanağına kısa bir öpücük kondurdum.
Herkesin içinde Dean'ı öpecek kadar cesaretim var mıydı? Bilemiyorum.
Dean beni kendine çekip, dudaklarını dudaklarıma bastırdı ve hızla çekti.
Demek ki Dean'ın cesareti varmış.
Kalabalığa döndüğümüzde,
beklediğimin yani beklediğimizin aksine kalabalık bizi taşlamıyor veya yuhlamıyordu. Bizi... alkışlıyorlardı.~
Heyöö. Sizlere birşey açıklamak istiyorum. Bu bir kısa hikaye biliyorsunuz o yüzden yirminci yada birkaç bölüm sonra final yapacağım.
*multi burası için*
Uhm, eğer bunu okuyorsan teşekkürleer lol.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CARE BOY
Short Story"Adın cidden Abuzuttin mi?" Sadece başları text. Boy×Boy ama smut yok.