Herkese merhaba. Umarım hikayeyi okurken keyif alıyorsunuzdur. Bu bölümde sizden bir ricam olucak.Agnes Obel 'in Riverside adlı şarkısıyla dinlerseniz çok daha anlamlı ve güzel bir bölüm olabileceğine inanıyorum ve şarkı bittiğinde lütfen tekrar başlatın. Herkese iyi okumalar.
Okulun kapısından içeri girmeye çekineceğimi hiç düşünmemiştim özellikle de bu liseye gelmeye başladıktan 3 sene sonra. Koskaca bir yılın haftanın 3 saatinde onu görerek nasıl geçiceğini düşünmeme engel olamıyordum. 2 gündür aklımı kurcalayan düşünce buydu. Gizem zaten dersten hızlıca çıktığım günün akşamı beni aramış ve iyi miyim diye kontrol etmişti. Anlamıştı. Bi sorunum olduğunu anlamıştı. O da umutsuzca "Zaten 3 dersimize girecek, onu o kadar da göremeyiz." demişti ama biliyordum ki o 3 ders benim hayatımı cehenneme çevirecekti.
Birinci ders bittiğinde derin bir nefes aldım ve Onun kapıdan içeri girmesini endişeyle bekledim. Gizem sadece bana bakıyor ve sorunum ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. Gizeme doğru döndüm ve sadece gözlerine baktım. Ben anlatmadan anlamasını o kadar çok istiyordum ki. O ise bana sıkıca sarıldı. " Sorunun ne olursa olsun,geçicek güzelim. Ben her zaman yanındayım sakın unutma." Gözlerimin dolduğunu hissediyordum ama gözyaşlarımın düşmesine engel oldum. Tam o sırada herkesin ayağa kalktığını ve kapının kapandığını hissettim. Yavaşça yüzümü tahtaya doğru döndüm ve O'nu gördüm. Yine. Kısaca bana bir bakış attı ve masasına oturdu. O derse başladı,bende dakikaları saymaya. Umutsuzca her dakika saatime bakıyordum. Ayağım o sinir bozucu titremeyi yapmayı bir an bile kesmiyordu. Sesini her yükselttiğinde tüylerim diken diken oluyor,vücudum dikleşiyordu. İstemsizce ciğerim sıkışıyor. Nefes alamıyordum ama dikkat çekmemek için 40 dakika boyunca masamda oturdum ve bana seslenmemesini umdum. Zil sesini duyduğumda istemsizce bütün ders boyunca tuttuğum nefesimi bıraktım. Gizem ile sınıftan çıkmaya yeltenirken arkamdan birinin adımı söylediğini duydum. Arkamı döndüm ve bana sesleniyordu. Sakin kalmaya çalışarak yanına gittim. "Beni hatırladığını biliyorum,eğer o konuyla ilgili ağzını açıcak olursan dahi senin hayatını bitiririm anladın mı? Ben burda öğretmenim, sana mı inanacaklar yoksa bana mı tatlı kız?" Bana öyle seslendiği anda her şeyi yeniden hissettim. Bana dokunduğunu,zorla bileklerimden tutup kıyafetlerimi yırtmaya başladığı anı tekrardan yaşadım. Bana öyle seslenmişti o gece. Tatlı kız. Unutamadığım detaylarından biriydi sadece. Bana öyle söylemesi tekrardan titrememi ve ayaklarımın geriye doğru hareketlenmesini sağladı. Hızlıca başımı evet anlamında salladım ve kapıdan çıktım.
Dayanacak gücüm yok gibi hissediyordum,ayaklarım sadece burdan gitmem için resmen çırpınıyordu. Benim burda kalmaya dayanamayacağımı biliyorlardı. Koşmaya başladım,nefesimin kesileceğini biliyordum çünkü astımım vardı ama bunu rağmen koştum. Sadece koştum. Geçmişimden kaçmak istermiş gibi koştum. O geceyi aklımdan silmek istermişcesine bıkmadan,yorulmadan koştum. Durduğumda sahile gelmiştim bile. Boş bir bankı gözüme kestirdim ve oraya oturdum. Nefesimin düzelmesini bekledim. Kendime geldiğimde sırtımı banka yasladım ve denize doğru bakmaya başladım. O geceden beri hiç sahile inmemiştim. Ne Bodrumdaki sahile ne de İstanbuldakine. Gelememiştim,anılarımın canlanmaması için gelmemiştim. Cesaret edememiştim.
Yorgundum şimdi. Yorgun,çaresiz,yalnız,terkedilmiş,kirletilmiş. Temiz değildim artık,olamazdım. Hayatımı elimden almışlardı benim,geleceğimi,güzel günlerimi,gülümsememi,mutluluklarımı. Beni benden çalmışlardı ve ben şimdi çaresizce bu bankta gözlerimden damlayan her yaş ile daha da kayboluyordum. Daha da siliniyordum bu hayattan. Her şeyim varken bir anda hiçbir şeyimin kalmamasına tanık oluyordum. Hayattan kopuyordum sessizce,farkettirmeden. Farkedemezlerdi ki zaten göremezlerdi. O aptal gülümsememin altındaki can çekişen kızı göremezlerdi. Küçüklüğümden beri en iyi ben saklanırdım saklambaçlarda. En görünmeyen yerlere girerdim. Kimse bulamazdı beni. Kimse. Hala öyleyim 17 yaşındayım şimdi ve hala kimse beni bulamıyor. Artık bulmaya da uğraşmıyorlar zaten. Herkes kendi hayatını yaşıyor,kendi zorluklarıyla mücadele ediyor.
Herkesin bir derdi var bu hayatta. Yüreğinden söküp atmak istediği,bir daha düşünmek istemediği çünkü her düşündüklerinde içlerine karanlığın ve mutsuzluğun çökmesine sebep olan bir dert. Onları hayattan koparabilecek güce sahip olan bir dert. Umutsuzca çare aradıkları ama bir türlü bulamadıkları bir dert. Her geçen gün, her geçen dakikanın çaresizliğini onlara hissettiren bir dert. Geceleri yalnız kaldıklarında,artık o derdi bir köşeye koyucak sebepleri kalmadığında saatlerce düşündükleri. Belki de saatlerce ağladıkları. Kendilerini suçladıkları ya da delice kendinden başka birini suçlamaya çalıştıkları bir dert. Geceleri karabasan gibi üstlerine çöküp ufukta güneş yavaş yavaş yüzünü göstermeye başladığında bir köşeye kaldırmak zorunda oldukları bir dert. Dertlerin küçüğü büyüğü olmaz bana göre. Herkesin derdi kendinin kaldırabiliceği kadardır. Baş edebileceği kadar. O'nu sınırlarına kadar zorlar ama asla pes etmesine izin vermeyecek bir dert. Hem dost hem de düşman olan bir dert. Hem ilaç hem de zehrin ta kendisi.
Usulca kalktım oturduğum banktan,hava çoktan kararmıştı.Bu iyiye işaretti benim için. Garip bi şekilde severdim karanlığı,hem korkum hem de kurtuluşumdu karanlık. Hem yalnızlığım hem de tek varlığım. Eve yürümem yaklaşık yarım saatimi aldı. Kapıyı çaldığımda kapıyı kimin açıcağına adım gibi emindim. Gizem meraklı ve enişeli bir şekilde kapıyı açtı ve beni içeri aldı.Çantamın ve montumun kapının kenarında olduğunu gördüğümde Gizemin bunları getirdiğini anladım. Ona doğru döndüm "teşekkür ederim." "Bir daha böyle yapma derin,bak cidden korkuyorum. Biliyosun asla inat etmem bir şeyi bana anlatmak istemezsen ama zamanı gelmiş gibi durmuyo mu? Yaz tatilinden döndüğünden beri böylesin,diğerleri farketmedi ama ben o gülüşün arkasındakini biliyorum. Seni yaklaşık 10 senedir tanıyorum. Seni tanıyorum. Şimdi söyle güzelim ne oldu?"
"Gizem..ben..anlatamam.Yapamam çok zor." Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Tam o sırada annemin sesini duydum."Hoşgeldin tatlım." Ona doğru döndüm. "Merhaba annecim." diyerek o gülümsemeyi takındım yüzüme. Onun anlamayacağını biliyordum. Evet annemdi ama "annem" değildi. Benim "annem" her zaman Gizem olmuştu. Babam zaten hep iş seyahatindeydi. Onun görmeyeli uzun zaman olmuştu. Annemi aldattığından beri görüşmüyordum onunla. Sözde sosyeteden bir aile olduğumuz için annem babamı affetmiş ve aile ismimize bir leke gelmesin diye onunla boşanmaktan vazgeçmişti. Şimdi ise hiçbir şey yokmuş gibi hayatına devam ediyordu.
"Biz yukarıdayız anne." diyerek hızlıca merdivenleri çıktım odamın kapısını açtığımda içerisinin havasız olduğunu anladım ve balkonum kapısını biraz araladım. Evet zengindik ama odam o kadar büyük ya da süslü değildi. Ben istememiştim. Gayet basit ve düzdü.Kapıdan içeri girdiğimde karşı duvarda duran bir çalışma masası,duvarda küçük bir metal pano üstünde en sevdiğim yazılar ve Gizem ile olan resimlerimiz vardı. Kapının sağ tarafında beyaz bir çift kişilik yatak,yatağın iki tarafında komodin ve balkonumun kapısı. Sol tarafta ise beyaz kapaklı bir dolap ve banyomun kapısı vardı.Odamda en sevdiğim yer balkonumdu. Küçüktü ama iki sandalye ve masa orayı benim yerim yapıyordu. Balkondan aşağıya doğru sarkan pembe sardunyalarım ve sarmaşığım balkonu çiçek bahçesi gibi gösteriyordu. Burası benim evimdi,bu balkon. Beni evimde gibi hissettiren yer bu ufak balkondu.
Dışarı çıktım sandalyelerden birine oturdum. Gizem hemen yanıma oturdu ve gecenin karanlığına doğru bakmaya başladık,yıldızlar geceyi aydınlatmaya çalışan ufak umutlara benziyordu. Karanlığı o üzüntüsünden kurtarmaya çalışan ufak yardımcılar. Ufak ama umut dolu. Ufak ama karanlığı aydınlığa götürebilcek kadar güçlülerdi. Yavaşça gizeme döndüm. Derin bir nefes aldım. "Ben.. nereden başlayacağımı bilemiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derin Bir Nefes
Teen FictionHayatımın bir anda alt üst olacağını hiç düşünmemiştim. Karşımda duran adam ile istemsizce göz göze geldim ve acıyla kabuslarımın gerçeğe dönüştüğünü farkettim.