Koşarak aşağı indiğimde Batu'yu televizyonun karşısında otururken buldum. Nefes nefese yanına oturduğumda gözlerini dikmiş merakla bana bakıyordu.
"Ben..bişey...öğrendim. Babam...yani bildiğimiz babam...ya işte eski babam aman be o kadar çok babam var ki of. Hani sen bana her şeyi anlatmadan önce babam sandığım adam,heh işte o adamın babamla bi iş ilişkisi varmış. Yıllar önce babam şirketin %50 lik kısmını ihaleye çıkarmak istemiş ve bu adam da en büyük teklifi verenlerden biri olmuş. Sonra babamla bu adam anlaşmışlar ama babam antlaşmanın imzalanacağı gün vazgeçmiş ve basın açıklamasında bu şirketinin ona miras kaldığını ve başkasıyla paylaşmanın geride kalanlara haksızlık olacağını düşünmüş. Bu yüzden de anltlaşmayı iptal etmiş ve antlaşma iptal olduğunda bu adam yani Reşat her şeyini kaybetmiş. Çünkü bütün varını ve yoğunu bu antlaşmaya koymuş. Sence de garip değil mi şimdi benim babam rolünde olması."
"Bunu zaten biliyorum ben. Sen hafızanı kaybetmeden önce biz bunların araştırmalarını yaptık ve zaten sana söyledim."
"Hemen de kursağımda bırak hevesimi,bunları daha önceden araştırdığımızı ve bulduğumuzu biliyorum,evet söyledin ama ben hala hatırlamıyorum o yüzden her şeye en başından başlamam gerek,eski günlerdeki gibi."
"Eski günlerdeki gibi."
....
Tutulan boynumun acısıyla gözlerimi açtım. Kafamı yavaşça koltuktan kaldırdığımda burnuma gelen o güzel kokulardan Batu'nun yine bi işler peşinde olduğunu anladım.Sersem bir şekilde mutfağa doğru yürürken gözüme takılan ve hala açmaya korktuğum deftere baktım. Bir cesaret ile gidip masaya oturdum ve defteri elime aldım.
Yavaşça deri kapağını açtığımda ilk sayfada bir aile resmi gördüm. Bu ben,annem ve babamdı. Altına ise kendi el yazım ile bir not yazılıydı.
"Onların anne ve baban olduğunu sakın unutma."
Derin bir nefes aldım ve defterin sayfalarını çevirmeye devam ettim. Benim el yazılarımla dolu olan sayfaları sağ köşelerindeki tarihlere göz atarak çevirmeye devam ettim. Bu defter yaklaşık 3 yıl önce yazılmaya başlamıştı ve yazılanlardan o zamanlar 16 yaşımda olduğunu anladım.Şu an 19 yaşımda olduğum gerçeğiyle yüzleştiğimde Batu'nun gerçek yaşının ne olabileceği hakkında biraz düşünmedim değil. Yazılara göz gezdirdiğimde bu defterin aslında bir günlük olduğunu ve en özel anılarımı bu deftere yazdığımı farkettim. Gözüme Emir ismi ilişimce bir an duraksadım ve o sayfayı okumaya başladım. (Emir aslında Batu bu arada,açıklamıştım ama kaçırdıysanız söyliyim dedim)
"Emir'in dokunuşları her seferinde beni çok özel hissettiriyor. Bana gülüşü,bana bakışı , kışın kar taneleri yere düşerken ki mutluluğumu hatırlatıyor. 16 yaşında olmama rağmen hala küçük bir kız çocuğu gibi ilgiye ve sevgiye muhtaç olduğum gerçeği Emir'i tanıdıktan sonra daha da belirginleşmeye başlamıştı. Bir türlü yalnız kalamadığımız için,bugün evine gitmeyi teklif etti. İçimde yükselen hem telaş hem de korku ateşiyle teklifini kabul ettim. Evine doğru yürürken bile ellerim terlemeye başlamış,nefes hızlanmıştı. Anahtarıyla evin kapısını açtığında bir anda evin güzelliğiyle büyülendim. Evet,zengin olduğunu biliyordum ama annesinin zevkinin bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum. Salonun ortasında duran kuyruklu piyanoya doğru yürüyerek ellerimi hafifçe tuşların üzerinde gezdirdim. Uzun süre piyano dersleri almıştım ama birinin yanında çalmaktan hep çekinirdim. Belimden sarılan eller karşısında ilk önce ürperdim ama sonra o bilindik sıcaklıkla kendimi onun kollarına bıraktım. Kafasını yavaşça eğip omzuma koydu ve kulağıma sessizce fısıldadı.
"Ne yapıyosun burda sen?"
"Pi...y..a.no....şey"
"Sakin ol güzelim,ısırmam."
Onun bu dalgacı kişiliğine alıştım. Derin bir nefes alarak kendimi dizginledim ve yüzümü ona doğru döndüm.
"Çok korkmuştum zaten ya." diyerek gözlerimi devirdim ve kollarından sıyrılmaya çalıştım ama o beni ısrarla kendine doğru çekmeye devam etti.
"Sinirlenince çok tatlı oluyorsun Güneş." kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Gri gözleri pencereden gelen akşam güneşinin ışıltısıyla parlıyordu. Boynundan gelen parfümümün kokusu beni benden alırken elini yavaşça yanağıma koydu ve yüz hatlarımı yeniden çiziyormuşcasına parmağıyla yüzümde çizgiler çizmeye başladı. İstemsizce elimi ensesine doğru götürdüm ve saçlarına dokunmaya başladım. Bu sırada beni kollarıyla belimden tutarak kendine doğru yaklaştırdığını farketmiştim. Gözlerimi kapadım ve yüzümü yavaşça avucuna doğru bastırdım. Bana yaklaşmakta olan yüzünü hissedince gözlerimi açtım ve burunlarımız birbirine değene kadar gözlerimi açık tuttum. Yüzlerimiz bu kadar yakınken gözlerimi gözlerinden ayırmadan ona bakmaya devam ediyordum ki bi anda gözlerinin güneş ışığıyla değil de gözyaşlarının pırıltısıyla parladığını farkettim. Kimsenin duymasını istemiyormuş gibi sessizce konuşmaya başladı.
"Sana dokunmaya kıyamıyorum Güneş. Sana bir şey yapıcam,seni üzücem diye ödüm kopuyor."
"Eğer bir gün kırılıcaksam,sen kır beni Emir. Başkasının beni üzmesine izin verme."
Yavaşça kafasını kendime doğru çektim ve yüzünü boynuma gömmesine izin verdim. Gözyaşlarının boynumu ıslattığının farkındaydım. Bir elimle sırtını ovalarken diğer elimle ise parmaklarımı yavaşça saçlarının içinden geçirip rahatlamasına yardım ediyordum. Elleriyle belime sıkıca sarıldı ve sessizce o asla unutmayacağım sözleri fısıldadı.
"Sen benim çaresizliğimin tek çaresisin Güneş. Beni asla bırakma."
.....
Deftere damlayan gözyaşlarımla bir anda kendime geldim ve yavaşça defteri kapatıp aldığım yere geri bıraktım. İçimi yakan o pişmanlıkla kendi kendimle yüzleşmeye çalışıyordum adeta. Nasıl yaparım ben bunu ona? Bana o kadar ihtiyacı varken bunu bir de bana açıkça söylemişken onu nasıl yarı yolda bırakırım? Onu nasıl unutabilirim ben?
Gözyaşlarım durdurak bilmez bir şekilde oturduğum sandalyeden kalktım ve mutfağa doğru sessizce yürüdüm. Kapının pervazına yaslanıp gözyaşlarımla birlikte onun mutlulukla tezgahta yemek yapmasını izledim. Ne kadar da mutluydu. Ben böyle bir adamı nasıl yarı yolda bırakmıştım. Beni delicesine severken onu unutmuştum. İçimi acıtan pişmanlıkla ona doğru koştum ve beline sıkıca sarıldım. Göğsüne kafamı koyup ağlarken şaşkın gözlerini üzerimde hissedebiliyordum.
"Güzelim ne oldu? Niye ağlıyorsun?" Sesindeki endişeyi içimde hissedebiliyordum. Hıçkırıklarla konuşmaya çalıştım.
"Ben,özür dilerim Batu. Sana yaşattığım her şey için. Ben senin çaresizliğine çare olamamışım. Senin bana ihtiyacın varken ben seni unutmuşum. Ben bunu nasıl yaparım,nasıl unuturum seni? Sen bana koşulsuz şartsız bağlıyken ben seni nasıl terk ederim? Özür dilerim Batu. Çok özür dilerim."
"Defteri okumuşsun..Güzelim,gamzelim,Güneşim kaldır bi kafanı bana bak hadi."Yavaşça kafamı kaldırdım ve gözlerimi onun bana şefkat ile bakan gözleriyle buluşturdum.
"Senin beni hatırlayacağını biliyordum. Aslında beni hiç unutmadığını ve derinlerde beni bulacağını biliyordum. Evet,üzüldüm,kırıldım ama biliyordum ben. Ben seni öpebildiğim,sarılabildiğim ya da dokunabildiğim için değil kalbimin derinlerde hissedebildiğim,gözlerinde kaybolabildiğim için sevdim ve hala da o yüzden seviyorum. Benim benliğim senin varlığınla çırpınırken senden nasıl vazgeçerdim ki ben?"
Bu bölümü Batu ve Güneşin arasındaki bu asla bozulmayacak olan bağa adadım. Benim onlarda sevdiğim yönde en çok bu,bugünki ilişkilere hiç benzemeyen saf bir bağ olması aralarında. Batunun hiç beklemediğimiz duygusallığı ve içten olması hepimizi etkiledi sanırım. Görselde benim hayalimdeki Batu var :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derin Bir Nefes
Teen FictionHayatımın bir anda alt üst olacağını hiç düşünmemiştim. Karşımda duran adam ile istemsizce göz göze geldim ve acıyla kabuslarımın gerçeğe dönüştüğünü farkettim.