Bomboş karanlığın ortasında bir ışık. Koşuyorum, yetişemiyorum. Korkuyorum. Yaklaştığımı zannettiğim ışık gittikçe sönüyor ve ben karanlığa gömülüyorum. Gözlerimden yaşlar süzülürken, artık kesik kesik nefes alabiliyorum. "Sönme." diyorum fısıltıyla. "Sönme, korkarım ben karanlıktan." Işık artık sönecek kadar cılızken, başka bir fısıltı doluyor kulaklarıma. Ürperiyorum. "Bu karanlık sensin Derin. Nasıl oluyorda kendinden bu kadar korkuyorsun?"
Kabusumda ses tellerime hapsolan çığlık, gerçek dünyaya yansımıştı sanırım. Öyleki annemin böyle bakmasının başka bir açıklaması olamazdı. Söylediklerini anlayamıyordum. Halâ kendime gelememiştim ve annemi ciddi anlamda korkutmuştum. Sonunda kabusun etkisinden çıkıp söylediklerini anladığımda, yalnızca "Sadece kabustu anne. Bir şeyim yok." demekle yetinebildim. Çok sık rüya görmezdim. Ama bu kabus yaklaşık bir haftadır peşimdeydi. Kabusta duyduğum fısıltı tekrar kulaklarıma dolarken, ürktüm. Niye böyle rüyalar görüyordum? Delirmiş miydim? Ben karanlıktan korkardım, siyahı sevmezdim. Nasıl oluyorda ben karanlık oluyordum?
Annemi iyi olduğuma ikna edip göndermiştim. Fakat söyleyememiştim, bir haftadır böyle şeyler gördüğümü. Kendimi alelacele banyoya attım. Beni tek kendime getiren soğuk suydu. Suyu soğuğa ayarladım ve dakikalarca soğuk suyun beyaz tenime bir çivi gibi saplanıp gidişini izledim. Sıkıca yumdum gözlerimi. Iyice yemiştim kafayı. Düşündüm bir müddet. Gözlerimi açtığımda parmaklarımın buruştuğunu görünce şaşırdım. Ne kadar kalmıştım sanki? Havlumu bedenime sarıp, soğuk fayansa bir adım attım. Aynaya bakmayı ısrarla reddediyordum bir haftadır. En azından uyanınca. Kurutma makinesini taktım fişe. Kendime doğrulttum. Aslında çok keyif aldığım bu eylem, bugün beni çok zorluyordu. Düğmeyi yukarı doğru ittirdim ve o beynimi zonklatan berbat ses yayıldı banyoya. Zar zor bu işlemide halledip odama gectim. Odama göz gezdirip lenslerimi aradım bir müddet. Gözlerim bozuk değildi. Yalnızca renkleri... Ne bileyim. Ne ela, ne mavi, ne de yeşil. En dış kısımlarında mavilikler hakimken, ne oluyordu da ortalarına doğru yeşil oluyordu bir kİ türlü çözemiyordum. Ancak bir kaç kez garip bakışlara maruz kalınca, lens kullanmaya başladım. Mavi lens. Yeşileri gizlemek zor olsada, bana göre orjinalinden daha hoştu. Babam hiç sevmezdi lenslerimi. Benim gözlerimin özel olduğunu söylerdi. Tabii ya! Her zamanki gibi o almıştı takmayayım diye. Kesin o almıştı.
Rengârenk dolabımı açıp kıyafetlerime göz gezdirdim. Bordo bir kazak çekti dikkatimi. Ne zaman almıştım? Ben koyu renk sevmezdimki. Bi anda üstüme geçiriverdim ve cidden hoşuma gitmişti. Kotumu da giyip aşşağı iniyordum ki bir not farkettim aynamın üstünde. Bu da neyin nesiydi?
Siyah bir kağıdın üzerinde beyaz, inci gibi bir yazılmış bir not. Yaklaştım. Annem böyle not bırakmazdı. Kim yazmıştı bunu? Nasıl odama kadar gelip aynamın tam ortasına yapışabilmişti?
Kağıdı elime alıp bir müddet inceledim. Okumaya korktuğum kesin bir gerçekti. Notu yavaşca çevirince gözlerim irileşti. Büyük harflerle "YAKIŞMIŞ." yazıyordu. Kazak mıydı kast edilen? Dolabımda var olduğundan bir haber olduğum bu kazak mıydı yakışan? Bunu giyeceğimi kim bilebilirdi ki. Saçmalık! Nefesimi tuttuğumu yeni farkederken ciğerlerime doğru derin bir nefes aldım. Annemin tekrar seslenişini duyarken toparlanıp aşşağıya inmeye karar verdim.
Merdivenleri inerken hala düşünüyordum. Yine de kahvaltı masasına kahvaltı masasına giderken melodik bir sesle cıvıldadım. "Günaydın." Annemde aynı şekilde cevap verirken babam bana bakıp göz kırptı. Ağzındaki lokmayı yutarken konuşacağını belirtti. "Lenslerini takmamışsın, böyle daha iyi olduğunu anladın demek." deyip kocaman sırıttı. Kafam karışmıştı. "Dalga mı geçiyorsun baba, sen almadın mı lenslerimi?" gülümsemesi hafifçe solarken "Hayır." dedi. "Bulamıyor musun?" Bozuntuya vermemek adına "Bulurum ne de olsa, sen aldın sanıyordum." diyince yüzünde çarpık bir gülümseme ile "en son yaptıklarından sonra.." deyip Meral teyzeye seslendi. Ağzına bir zeytin daha atmayıda ihmal etmemişti. "Meral hanım." diye seslenip sustu cevap beklercesine. Meral teyzenin o neşeli sesi yine sarmıştı etrafı. "Geliyorum Fehmi bey, geliyorum." dediğinde ses tonuna ister istemez hepimiz gülümsedik. Meral teyze babamın ceketini ve çantasını ona verirken, babam bana yeniden göz kırparken, anneme de "arabada bekliyorum." diye bir uyarı mesajı verdi. Bunun asıl anlamı 'Geç kalma' olduğu için yine gülümsedim. Rutin 'Arabada bekliyorum' cümlesi ve annemin her defasında geç kalışı tamamen bir ironiydi.
Annemde gideceğini belirten tavırlar sergilerken, göndermek gelmiyordu içimden. Ne zamandır vakit geçiremiyorduk ve bu benim özlemimi arttırıyordu. Babama yetişmek için annem koşar adım giderken öylece baktım arkasından. Kahvaltı bile yapamamıştık. Tam gözden kayboldu derken yine koşar adım geldiğini belirten topuk seslerini duydum. Kim bilir yine ne unutmuştu. Bu kesinlikle babamı deli edecek bir faktördü. Yüzünde kocaman gülümsemesiyle içeriye doğru koşarken ne kadar benzediğimizi farkettim. Simsiyah saçları, beyaz teni ve biçimli dudakları. Yaşının çok genç olmamasına rağmen kadınsı giyinmese ablam sanabilirdiniz. Yanıma vardığında yorulduğuna dair derin bir nefes verdi. Yanaklarımı sıkıştırıp 'Annesinin bir tanesi', 'Canım kızım' gibisinden cümleler kuruyordu. En sonunda uzun öpücükler bıraktı yanaklarıma. Yine kocaman gülümsemesiyle koşarcasına uzaklaştı.
Meral teyze masayı toplamaya ufaktan başlamıştı bile. Zaten benimde çok yediğim söylenemezdi ama yinede bir kaç lokma atmıştım ağzıma. Meral teyze olmasına rağmen evde kendimi yalnız hissederken telefonumun mesaj sesiyle irkildim. Bilinmeyen bir numaradandı mesaj. Açmakla açmamak arasındaydım. 'Ne olabilirki?' deyip omuzlarımı silktim ve mesajın üzerine tıkladım. Büyük harflerle yazılmış bir mesajdı. Sabah bulduğum not geldi aklıma. Biri uğraşıyordu benimle ama kim? Düşüncelerimden çıkıp tekrar kafamı telefona çevirdim. "GÖZLERİNİ SAKLAMANI İSTEMİYORUM. LENSLER İÇİN ÜZGÜNÜM." dudaklarım istemsizce ayrılırken "Bu da ne böyle?" şaşkınlıkla gözlerim dolarken yanaklarımdan boynuma doğru beni yakan, tuzlu bir gözyaşı yol aldı. İşte şimdi gerçekten korkmuştum!
Hala beynimde mesajın görüntüsü dolaşırken dışarı çıkmaya karar verdim. Evet, iyi fikirdi. Hem belki yeni lenste alırdım. Temiz hava iyi gelirdi. Ceketimi üstüme giyip kapıya doğru yürüdüm. Tam kapının kulpundan tutmuşken mutfaktaki Meral teyzeye seslendim. "Meral teyze, ben çıkıyorum." dedikten sonra kısa bir an cevabın gelmesini bekledim. "Tamam Derinim." dediğinde gülümseyerek salladım kafamı. Bana 'Derinim' demekten vazgeçmeyecekti.
Tam bir bahar havası vardı dışarıda. Kapının önünde kısa bir zaman zarfında ciğerlerimi temiz havayla doldurdum. Bahçe yolunu yavaş adımlarla yürürken anayola çıkmak üzereydim. Beyaz son model bir araba önümden geçerken tanıdık geldi. Koray abinindi. O da beni görmüş olacakki, geri gelmeye başlamıştı. "Nereye gidiyorsun bakalım?" diye seslendi. Siyah filmli cam aşşağıya indikçe, tanıdık yüzü ve sıcak gülümsemesiyle Koray abi belirdi karşımda. Aramızda 1.5-2 yaş olmasına rağmen 'abi' diyordum ona. Öyle öğretilmişti. "Derin?" diye seslenince tekrar "Özür dilerim, bişey düşünüyordum da." yeniden gülümsedi. "Gel götüreyim nereye gideceksen." dediğinde gülümsedim "Neden olmasın" dedim bende cıvıldayarak. Ah! Doğru. Kimdi bu Koray abi değil mi? Hem yan komşumuz, hem şirket ortağımız, öz abim gibi beni koruyup kollayan, Erdeniz'in -sanırım ona biraz takmıştım- abisi Koray Akay. Ak Holding'in bir numaralı varisi.
Koray abi yüzümü inceledi bir müddet. Bir şey mi vardı acaba? Tereddütle dönüp "Yüzümde bir şey mi var?" diye sordum ses tonumda hafif dehşet kırıntılarıyla. Bi anda öylece durduğunu farkedip gözlerini kırpıştırdı. Kafasını yola çevirirken hala cevap beklercesine ona bakıyordum. Anlamış olacakki "Imm.. Gözlerin?" duyduğum cümleyle kafamı önüme çevirdim. Neredeyse hiç görmemişti doğal halini gözlerimin. Küçükken uzaktık birbirimize. Gördüyse de çoktan unutmuştur. Sonunda konuştuğumda "Lenslerim.." dedim. "Kayboldu." Gözlerini yoldan ayırıp bana dönmüştü. "Ne yani, bu lens değil mi?" dedi gözlerimi işaret ederek. "Berbat değil mi? Sanırım güneş gözlüğü takacağım." derken "Hayır, hayır!" demesi bir oldu. Bu seferde ben açtım gözlerimi şaşkınlıkla. "Hadi ama..." deyip gözlerimi devirdim. "garip bulduğun yüzünden gayet okunuyordu." 'Ciddi misin?' der gibi baktı yüzüme. Omuzlarımı silktim ve her zamanki gibi düşüncelerime daldım. Ev biraz şehir merkezine uzak, dışta bir yerdi. O yüzden şehre yeni gelmiştik. Kadife gibi tok bir ses böldü sessizliği. "Garip bulmuyorum." anlamadığımı belirtircesine kafamı salladım. "Gözlerini..." dedi duraksarken. "Garip bulmuyorum. Aksine, çok etkileyici."
-2. Bölüm en kısa zamanda sizlerle. Oy vermeyi unutmayın!
-İnstagram hesabım; @senaa.guness
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zifiri Giz
Teen Fiction"Dizlerin.." diyor önce. "Avuçların.." diye de ekliyor sonuna. İfadesizce yüzüne bakarken, dokunuyor yaralarıma titreyen elleriyle. "Acıyor mu?" diyor elleri gibi titreyen sesiyle. İçim gibi buruk bir gülümseme yerleşiyor dudaklarıma. Sağa, sola s...