-Hatırlatma-
Çocukluğumdan alışkanlığım olan merdivenleri birer ikişer zıplayarak indim. Her zamanki gibi kendi kendime konuşurken bir ıslık sesiyle kafamı çevirdim. Annemin aksine babam az önce olanları unutmuş gibi gülümsüyordu. Zorlukla gülümseyip başımı salladım. Gitmese miydim? Sonuçta Erdenizi görecektim ve Koray abide oradaydı. Bu düşünceyi kafamdan attım. Anneme "Biz hazırız!" diye seslendim. Umarım gelir diye ümitle merdivenlere bakarken pijamalı bir kadın girdi açımıza. Yasemin Aksoy'u hasta olmadığı zamanlar asla pijamayla göremezdiniz. Durum ciddiydi demek. Bu konuda anneme hiç benzememiştim.Annem gelmeyeceğini söyleyip, itiraz etmemize fırsat bırakmadan bizi gönderdi. Yan yana olan evlerimiz bize güzel bir kolaylık sağlıyordu. Bahçe kapısından yan bahçeye geçince, o tanıdık evin ihtişamı ben yine büyülenmiş gözlerle bakmaya itti. Bu kadar ihtişamlı olmasa da bizimki de bir villaydı. Ama Akayların evi.. kendileri gibiydi. Gösterişli ihtişamlı ve büyüleyici...
-
Uzun yemek masasının etrafına toplanmış bir avuç kasıntı insan. Dikdörtgen masanın en başında Handan teyze tüm ihtişamıyla, ciddiyetiyle oturuyordu. Hiç şevkat yoktu sanki onda. Çocukluğumdan beri tek bir şey bile hissetmezdim, hissedemezdim ona karşı. Sıkı topuzu, her zaman çatık kaşları ve mavi gözleriyle tam bir despot anne modeliydi çaprazım da oturan Handan Akay. Sanki birazdan bir yerden cetvel çıkartıp bana ders verecek gibi bir hali vardı hep. Korkardım, ve bunun hakkını verirdi.
Artık yemeği bırakmış öylece tabağımla oynuyordum. Koray abinin sesi beni sıçratırken bu Nejat amcayı güldürmüştü. Her zaman Handan teyzenin gölgesinde kalan evin babası, reisi(!) Handan teyzeyle ne kadarı mümkünse, o kadardı Nejat amca. "O lensleri almamış olmana sevindim." dedi Koray abi çatalıyla beni göstererek. Bir an şaşırsam da topladım. "Ah, evet." dedim önüme düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına iterken. Açıklama yapmak zorunda hissettim kendimi. "Şey.." dedim. "Mavi gözlerim lensti." Nejat amca kaşlarını kaldırırken Handan teyzeye dönüp, "Bende o güzel gözleri maviye döndü sanıyordum. Görüyor musun, bunca yıllık kızımızın lens taktığını bile bilmiyormuşuz." dedi. Handan teyzenin mavi, iri gözleri bana döndü. Koray abinin gözlerini kimden aldığı belliydi. Güldü samimiyetsizce. Bence bu evde hissedilen kasıntı hâl ve gerginlik Handan teyzeden kaynaklıydı. Hep mesafeli ve soğuk olma huyunu, kesinlikle Erdeniz'e devretmişti. "Evet, şaşırdım doğrusu." diyerek düşüncelerimden çekip çıkardı beni. Erdeniz hâlâ bana bakıyordu. Ona bakmamak için büyük bir çaba sarfetsemde gözlerim istemsizce ona döndü. Mavinin en derinlikleriyle buluşurken gözlerim, hafif bir gülümseme belirdi dudaklarımda. Onun yüzündede küçücük bir mimik aradım ancak her zamanki gibi(!) yine karşılık alamadım.
Masa toplanırken herkes kalkmış içeriye gidiyordu. Öylece oturup kalmıştım. Içimi kaplayan karamsarlık, yine baş göstermişti anlaşılan. Annem düştü aklıma. Ne olduğunu bulamıyordum. Benim tam aksime güçlü olan annemi ne oluyordu da bu kadar yıkıyordu? Evlilikte olan, öylesine kavgalara üzülürdü illaki ama bu kadarına üzülmezdi. Üstüme dökülen sıvı ile sıyrıldım düşüncelerimden. Şaka mıydı bu? Beyaz elbiseme vişne suyu mu? Kamera nerede? Şaşkınlıkla gözlerim irileşirken, içecekleri toplayan kadına baktım. Defalarca özür dileyerek üzerimi silmeye çalışıyordu. Ancak daha da mahvettiğinin farkında değildi. Bağıracağımı sanmış olacakki "Sorun değil." deyince irileşti gözleri. Gülümsedim inanması için. Minnettar bir şekilde gülümsedi bana. Eminim ki kovulacağını bile düşünmüştü.
Bu bahaneyle eve gidip, bu kasıntı hâlden çıkabilirim diye düşünürken, Erdeniz girdi salona ben hâlâ elbiseyle bakışırken. "Ne oldu böyle?" diye sordu. Her zaman olduğu gibi bakıyordum öylece. "Şey.." dedim bir ona bir elbiseme bakarken. "Üzerime vişne suyu döküldü de." Güldü. Allah'ım. Cidden gülmüş müydü? Ben gülüşüne takılı kalırken, bana doğru yürüdü. Ayağa kaldırıp, süzdü. "Sanırım üstünü değişmen gerekecek." Ses tonu bir kaç kez döndü beynimde. Bu cümleyi de kazıdım beynime. Nasıl bir takıntıydı böyle? Başkasıyla olmak istesem de yapamamıştım. Hep onda kalmıştım. Tam bitti, bu sefer başkasıyla olacağım derken, hep beliriverdi yüreğimin bir ucundan. Hâlâ cevap vermediğimi farkedince kendi kendime konuşmayı bıraktım. "Evet, bende eve gitmeyi düşünüyordum." Biraz düşündü. "Bende var." dedi. Anlayamamıştım. Ne vardı onda? "Anlamadım?" dedim ve eminim yüz ifademden de anlaşılıyordu. "Elbise diyorum. Galiba bende var." Biraz ciddi bir şekilde yüzüne bakarken gelen kahkahayı tabiiki de bastıramayıp bir kez daha rezil oldum. "S-sende elbise ne arıyor?" dedim hâlâ kesik kesik gülerken. Kaşları çatıldı. Yanlış bişey mi söylemiştim? Kızıp gidecek miydi yoksa? Anlamsızca yüzüne bakarken mümkünmüş gibi kaşları daha da çatıldı. İşte şimdi korkmuştum. Bir müddet öyle baktıktan sonra, bir anda o güzel dudaklarından kahkahasını serbest bıraktı. Gülüşü bende uyuşturucu etkisi bırakırken bu tonu da unutmamayı diledim. Konuştuğu neyse, bu bambaşkaydı. Okyanusun en derininde saklı inci gibiydi gülüşü. Orda olduğunu biliyorsun ama bulması herşeyden zor. Ben, suskun bir adamın en değerli hazinesine ulaşıyordum.
"Bir şey sormanı istemiyorum. Yalnızca al ve giy." dedi elbiseyi bana hızla uzatırken. "A-ama bu.." dedim elbiseye bakıp. 'Ne' dercesine kafasını eğince "Siyah?" dedim zar zor kızmasından çekinerek. "Benim dolabımdan pembe çıkacak değil ya?" Haklıydı. Koyu renk giyerdi hep. Ama her rengin koyusu. Benim zıttım. "Pekala.." dedim derin bir nefes alarak. Malum unutuyordum onun yanında. "Daha önce hiç siyah giymemiştim." 'ciddi misin' dercesine baktı. "N'apıyım? Biliyorsun karanlıktan korkarım. Siyahta karanlık değil mi?" dememle "-Dedi saçları zifiri siyah olan kız." deyip göz kırparak çıktı odadan. Öylece kalmıştım. Gözlerim yavaşca tekrardan elbiseye kayınca 'cidden güzel elbiseymiş' diye geçirdim aklımdan. Kimindi? Cidden. Ne arıyordu burada, kimin için alınmıştı?
Elbiseyi giydim baktım aynaya uzun uzun. Siyah, beyaz tenimle bir tezat oluştururken, siyah saçlarımla muhteşem bir uyum sağlıyordu. Üstüme tam olması da şaşırtmıştı. Fermuarının küçük bir kısmı kapanmamıştı. Elimi uzatmaya çalışıyordum ancak daha da açılıyordu. Delirip, kendi çapımda 'Kapanmıyor!' tepinirken kapı açıldı. Hah! 3. rezil oluşum muydu? Ben sayamamıştım da. Mahçup bir şekilde baktım Erdeniz'e. "Şey.. Kapatamadım da" deyip eğdim başımı. Daha kaç kere rezil olacaktım? Kendi kendime konuşmaktan onu duymuyordum! Çenemde bir el hissedince bir kıpırtı oluştu içimde. Ne kelebek, ne karga. Bir kasırga kopuyordu içimde. Gökyüzümün kasırgası. Yüzüne baktım, her milimini, onun bile varlığından bi haber olduğu benlerini ezberlediğim yüzüne baktım. Yine de bir kez daha kazıdım onu, ne kalbime, ne de beynime. Ben onu ruhuma kazıdım. Bu bedeni terk edip gideceğim gün, yine benimle olsun diye, ruhuma kazıdım.
-Kısa olmasından dolayı özür dileyerek yazıyorum. Bölüm 4 hepsinden uzun olacak. Yakin zamanda görüşmek üzere.
![](https://img.wattpad.com/cover/63768462-288-k580708.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zifiri Giz
Teen Fiction"Dizlerin.." diyor önce. "Avuçların.." diye de ekliyor sonuna. İfadesizce yüzüne bakarken, dokunuyor yaralarıma titreyen elleriyle. "Acıyor mu?" diyor elleri gibi titreyen sesiyle. İçim gibi buruk bir gülümseme yerleşiyor dudaklarıma. Sağa, sola s...