-Bölüm 4

155 17 5
                                    


Saniyeler içinde yaşadığım duygu değişimleri ile derin bir nefes aldım. Arkama geçip beni aynaya doğru çevirdi. Askıları omuzlarımın gerisinde olduğu için çıkık köprücük kemiklerimi açıkta bırakmıştı. Askıların geriliğinden dolayı hafif bir göğüs dekoltesi de yok değildi. Elleri sırtımla buluşunca ürperdim. Bilerek mi yavaş hareket ediyordu yoksa benim için zaman mı yavaşlamıştı? Nefesimi tuttuğumun farkına vardım ama yine de derin bir nefes alamadım. Fermuarı çektiğinde baktı omzumdan. Gözlerim artık daha çok dikkat çekiyordu. "Eh.. idare eder." deyince şaşkınlığımı gizleyemedim. Yinede bozuntuya vermedim. "İnelim mi?" diye sordu. Hâlâ şaşkınlığı atamamış halde, kafamı sallamakla yetindim.

Salona indiğimiz de babamla Nejat amca şirket hakkında konuşuyorlardı. Akay ve Aksoyların ortaklığı "AK HOLDİNG" ben doğmadan 1.5 - 2 yıl önce kurulmuştu ve hâlâ devam ediyordu. Sohbet iyice koyulaşmış, kimse bizi fark etmemişti. Koray abi hariç. Aslında aramızda 1-2 yaş farkı ancak vardı. Ama abi olarak öğretilmişti ve abi olarak kalmıştı. Bana dönüp gülümsedi Koray abi. Yalnızca dudaklarını hareket ettirerek "Yakışmış." dedi. Gülümseyerek karşılık verdim. Saçlarımın önlerini hafifçe toplamış, gerisini salık bırakmıştım. Belime uzanan saçlarım sırt dekoltesini kapatsada, şu kısa sürede hem toplayamazdım, hemde abartı olurdu. Geçip oturduk. Sıkıntıdan patlamak üzereydik ki Koray abi "Hadi biz biraz dışarı çıkalım." dedi. Düşündüm bir müddet. "Nereye gideceğiz ki?" dedim. Koray abi göz kırpıp, "Gidince görürsün. Bu elbiseyle evde oturacak değilsin, değil mi?" deyip onay beklercesine Erdeniz'e baktı. Erdeniz de bana. Omuz silktim. Bayadır akşam çıkmamıştım. Annemi biraz olsun kafamdan çıkarabilirdim belki. Erdeniz'de "hadi o zaman." deyip kaldırdı hepimizi. Erdeniz önden, biz arkadan Koray abiyle giderken arabaya yöneldik hepimiz. Erdeniz direksiyona, Koray abi yanına, bende arka koltuğa oturmuştum. Gidiyorduk, ama nereye? "Nereye gideceğiz?" diye sordum tekrar. Birbirlerine bakıp gülümsediler. Korkmalı mıydım? Onların iyi anlaştığı pek fazla görülmezdi. Anlaşılan nereye gidiyorsak ikiside seviyordu. Mutlu oldum bir an. İkisinin sevdiği bir yer diye geçirdim aklımdan. Daha da önemlisi Erdeniz'in sevdiği yer.

Ormanlık bir yola saptık anacaddeden. Bir uçurum kenarı olabilir miydi? Birbirlerine bağırıp çağırdıkları ama ilk kez de orada sarıldıkları. Güzel olurdu aslında. Hep beraber büyümüştük. Bazen aileler arası anlaşmazlıklar çıktı ama bir şekilde kopmadık biz. Kopmadık fakat kimsenin de çözemediği kırık cam parçaları seriliydi önümüzde. İlerlersek yara alacaktık, kanayacaktık. İlerlemek, yürümek istiyorduk -en azından ben istiyordum- ama kimsenin buna cesareti yoktu. Yinede beni sevdikleri bir yere götürmeleri, o yola bir adım atmak demekti. Yaralanacaktık, ama umrumuzda değildi. Belki de öylesine bir yere gidiyorduk. Belki de bunları ben uyduruyordum. Belki de kafayı yiyordum.

Hafif bir müzik yükseliyordu radyodan. Gözlerimi kapatmış, dinliyordum. Sadece dinleyip, düşüncelerimin duyduğum müziğe söz oluşunu izliyordum. Arabanın yavaşladığını hissederken araladım gözlerimi. İki devasa ağacın önüne gelmiştik. Beklemiyordum açıkçası. En azından öylesine bir yer değildi. Birlikte mi oturmuşlardı bu ağaçların altında? Birlikte ağlamış, gülmüşler miydi? Büyülenmiş gözlerle hâlâ ağaçlara bakıp, bunları düşünüyordum. Hayal ediyordum. Etrafı benimsemiş, kökleri her yerde olan ağaçlara baktım. O kadar köklülerdi ki, birbirlerine dolanmıştı kökleri. Dalları yerlere kadar sarkıyordu. Yapraklarla dolu olan dallardan ilerisi gözükmüyordu. İlerisi, sanki çıkmaz sokaktı.

Hâlâ hayranlıkla bakarken, Koray abi geldi yanıma. "Ne düşünüyorsun?" dedi elleri cebinde ağaçlara bakarak. Ondan tafafa döndüm gözümü karşıdaki manzaradan ayırıp. "Kusursuzluğu.." dedim gözlerimi ona dikmiş bir halde. "İki ağacın derinlerde bu kadar bağlı oluşunu." derin bir nefes aldım. "Birbirlerine ulaşmak için bu denli büyümelerini. Ama sanki.. sanki hiç birbirine ulaşamayacak gibi oluşlarını..."

"Haklısın." dedi başka bir ses. Konuşan Koray abi değil Erdenizdi. "Gibisi fazla. Derinlerde o kadar bağlı olduklarına bakma. Tek bir dalları bile birbirine değmiyor." Şaşkınlıkla ayrılan dudaklarım, anlamazca salladığım başım. Hepsini birleştirince 'Şaka yapıyorsun?' anlamı çıkıyordu. Aklımı okumuşcasına "Hayır. Şaka yapmıyorum." dedi. Koray abiye döndüğümde o da salladı başını umutsuzca. İçimi bir karamsarlık kaplamıştı. Tekrar dönüp ağaca baktığımda yürüdüğümün farkına vardım. O kadar dal vardı, hiç biri mi değmiyordu birbirine? Zor zamanlar da mı kavuşabiliyorlardı yalnızca, kasırgalarda, fırtınalarda?

Koray abi arkamdan geldi, yanımdan geçip ilerledi. Ağacın sarkmış dallarını kenara doğru çekince bir hışırtı koptu. Bir anda karşımda yeni bir yol belirdi. Bir kaç ışık sesiyle de aydınlandı yolumuz. Çıkmaz sokak gibiydi oysaki. İçinde upuzun bir yol saklı tutan çıkmaz sokak.

'Hadi' der gibi elini salladı bana. Neler yapıyorlardı? Nereye çıkacaktı bu yol? Son zamanlarda kendime o kadar cevapsız soru soruyordum ki artık yorulmuştum. Cevap bulamamaktan, cevabımın olmayışından. Sessizce arkadan yürürken, benden geride bir kaç adım sesi daha duydum. Ürperdim. Yerdeki yapraklar rüzgârın etkisiyle uçuşurken, kollarımı kendime sardım. Koray abinin yanından mı yürüseydim. Bakmıyordu da hiç. Hâlâ adım sesleri duyarken, yaklaştığını hissettim. Kalbim ağzımda atıyordu. Birden omuzlarıma bırakılan şeyle irkildim. Büyük bir hızla arkamı dönerken, küçük bir çığlık atmayı da ihmal etmemiştim. Dönüşümle karşımda şaşkın bir Erdeniz bulmam bir olmuştu. Tabii ya! Kim gelecekti başka arkadan? Ne kadar salaktım! Kahretsin ki yine rezil olup, ne kadar korkak birisi olduğumu kanıtlamıştım. "Şş. Sakin ol, benim." dedi gülecek gibiyken. Derin, titrek bir nefes aldım. Gözlerimi kapattım kendime gelebilmek için. Feci rezil olmuştum. "Derin?" dedi tekrar. Ismimi her söyleyişinde, ilk defa bu kadar seviyordum o söyleyince. İsmim, onun dudaklarıyla anlam buluyordu.

"Ş-şey.." dedim kekeleyerek. "Korktum." küçük bir çocuk gibi gülümsedim. "Farkettim." dedi. Bir müddet suskunluğumuz konuşurken, yanımdan öylece geçti, gitti. Alışkındım. O bunu hep yapıyordu.

İkinci şoku yaşıyordum ki Koray abinin telefonu böldü şaşkınlığımı. Açtı. "Alo?" deyip dinledi bir süre. Bende onu izledim. Telefondaki görecekmiş gibi kafasını sallıyordu. Ayağıyla da toprağa bir şeyler çiziyordu. Küçük bir çoçuk gibi istemsizce gülümsedim. Yine gidip saçlarını karıştırmak istiyordum. Kızmazdı. O da gülerdi hatta. Bunu aklımın bir köşesine not ettim. "Tamam." deyip kapattı telefonu. Bana baktı. "Bu geziye devam etmek isterdim ancak.. biliyorsunuz ki şirkette çalışıyorum ve babam konuşmak için beni çağırıyor." deyip dudaklarını birbirine batırıp, omuzlarını silkti. Erdeniz'e baktım. Öylece gökyüzüne bakıyordu. Sanırım saatlerce izleyebilirdim. Elleri cebinde, adem elması aşağı, yukarı seyrederken öylece gökyüzündeydi gözleri. Silkindim. Kendime gelmeliydim. 'sakin ol Derin' diye emir gönderdim kendime. Koray abiye döndüm. "E gidelim o zaman?" deyip ilerleyecekken, "Buraya kadar gelmişken, görmek istemiyor musun cidden?" Tabii ki istiyordum! İstememek delilik olurdu. "Başka çaremiz yok ki. Çağırıyorlar." dedim omuz silkerek. Erdeniz'e baktı. "Ama seni ve Erdeniz'i çağırmıyorlar?" deyip sorarcasına bana baktı. Erdeniz de ismini duyunca bize dönmüştü sonunda. Koray abi bu seferde Erdeniz'e döndü. "Sen gezdirebilirsin bence?" deyip kaşlarını kaldırarak baktı. Bir bana baktı Erdeniz, bir abisine. Elini ensesine götürüp, eğdi kafasını. "Tamam uyar." dedi sonunda. Koray abi bana döndü. 'Hayır ben eve gitmek istiyorum' felan demeyecektim sonuçta. Niye soruyordu? Omuz silkip "uyar." dedim. Koray abi geldiğimiz yoldan geri dönerken Erdeniz, karşımızda duran ağaç ev'in kapısına ilerledi. Evet, ikinci şok buydu. Tamamen ağaçtan yapılmış bir ev. Etrafı sarmaşıklarla kaplı. Kapısının yanında yanan cılız bir ışık. Öylesine takıldığı belli. Derin bir nefes çekti cigerlerine doğru. Kalkıp, inen göğsünü izledim. Nefesini verirken "Umarım kitapları seviyorsundur." dedi ve anahtarı kilide soktu. Bir kütüphane çıkacak felan demeyin! Koray abi bilirdi kitapları ne denli sevdiğimi. Belki o yüzden istemişti bu kadar görmemi. Erdeniz kapıyı açmayı başarmıştı. İçeriye adım atmamla birlikte hayranlıkla etrafa bakmam bir olmuştu. Daha yapım aşamasında bir kütüphane. Büyük bir teşekkür borçluydum, böyle bir yeri bana gösterdikleri için. Raflar bile ağaçtan. Üst raflar için bir merdiven. Köşede üst kata çıkan bir merdiven daha. Üst katta ki rafları da görebiliyordum buradan. İki tane kapı. Başımı tekrar karşıma çevirince bir tane de şömine ile karşılaştım. Hadi ama, hârikaydı! Kendimi loş bir ışığın altında şöminenin çıtırtıları ile, elime kitabımı almış, rahat bir koltukta hayal ettim. Tam anlamıyla büyüleyiciydi. Resmen kendimi bulmuştum. Bitmemiş olmasına rağmen benim için tamamdı burası. Daha sadeydi. Saatlerce oturabileceğin, kafanı dinleyebileceğin bir sığınak. Düşüncelerini susturabileceğin bir sığınak.

Zifiri GizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin