Multi: Alya Kunter.
"Bazen susmak, söylenen bir sürü sözden çok daha fazlasını ifade eder."
Montesquieu
Kaybedilmişlik... Karanlığın en uçsuz noktalarında yüzüyordu genç kız. Öfkesini, nefretini, kinini buraya kusuyor çığlıkları ile hayat bulmaya çalışıyordu. Acıyı saç diplerine kadar hissediyordu ama yine susuyordu. Susmaktan başka elinden ne gelebilirdiki. Ruhuna çöken ağırlığı kelimelere dökemiyordu.
Cümleler, çığlıklar, haykırışlar bir ip gibi çizilmişti boğazına, küçük dudaklarından çıkmayı bekliyordu. Ama ne çığlıklar çıkabiliyordu ne de haykırışlar. Umutlarını kaybettiklerinde genç kızın karanlık ruhuna tekrar atlıyor, bir sonraki sıralarını bekliyorlardı. Bu sessizlik heybetli bir çığlığa dönüşüyor, ruhunda kasırgalara yol açıyordu. Bedenin de ise bazen sinir krizlerine, bazen ise şiddetli ağlamalara sebep oluyordu.
Kaybetmişti o savaşını. Yenilgiyi kabullenerek gitmişti. Saklanmıştı ruhunun karanlığına. O karanlığa saklandıkça siyahın bir parçası oluyordu. Alya saklandığı soğuk yerde bulmuştu asıl kendini. Karanlık ve aydınlık arasında kalan o küçük kızı. Onu aydınlık olan yerden çekip çıkardı. Soktu kendi karanlığına. Karanlığa ihtiyacı vardı bu küçük kızın. Beyaz acıydı. Beyaz sahteydi. Sonuçta siyah olmadan beyaz olmazdı. Beyaza yer yoktu onun ruhunda. Aydınlık terk etmişti bu bedeni. Bu yüzden karanlığa sığınmıştı. Bu küçük kızı da karanlıkta büyütecekti. Karanlıkta öldürecekti.
Zihninde oluşan depremler baş ağrısına sebep olmuştu. Ruhuna zıt, mavi olan odasından çıkarak mutfağa indi. Babası yeni hayat ve yeni umutlar diyerek zırvaladığı bu sözle genç kızı İstanbul'a getirmişti. Sözde burada beyaz bir sayfa açarak yaralarını saracaktı. Ama bilmiyordu ki babası onun için beyaz acının kendisiydi.
"Güzel kızım... Ne istemiştin?" Genç kız saçları hafif beyazlamış ama hâla dik duran, kısa boylu, elma yanaklı gördüğü zaman hep gülen yaşlı kadına gülümsedi. Adnan Kunter eve yeni hizmetçiler tutsada eski evilerinde olan Gönül teyzeyi de getirmeyi unutmamıştı. Gönül teyze, genç kızın çocukluğundan beri evlerinde çalıştığı için çok güveniyorlardı ve yanlarında getirmekte bir sakınca bulamamışlardı.
Alya'nın başı çatlayacak kadar çok ağrıdığı için hemen ecza dolabına yöneldi. O orada ilaç ararken Gönül teyze Alya'nın ne aradığını anlayıp, ahşap masanın üstünde ki bardağa su doldurdu ve genç kıza gülümseyerek uzattı.
"Teşekkür ederim Gönül teyze." işaret dili ile Gönül teyzeye teşekkür edip elindeki ağzına kadar su dolu bardağı aldı. Gönül teyze işaret dilini bildiği için Alya'nın söylediklerini anlayarak gülümsedi.
Alya ilacı içip babasının odasına ilerledi. Aslında babasına çok kızgındı. Annesini orada bırakıp gelmişlerdi. Hiç değilse mezarlığa gidiyor ve sessizliğini annesinin sessizliği ile paylaşıyordu. Soğuk toprağa yatıyor ve kokusunu içine çekmeye çalışıyordu. Hic değilse annesi oradaydı. Uyuyordu...
Soğuk, metal kapı kulpuna eli değince ürperdi bedeni. Ama hiç düşünmeden açtı kapıyı ve grinin hayat bulduğu odaya adımını attı. Bu odada kitaplar ve çalışma masaları hariç her şey gri ve siyahtı. Pencereden kaçak ışın demetleri doluyor ve odanın bir kısmını aydınlatıyordu. Babası odada yoktu. Genç kız bu şansı değerlendirip odayı biraz daha incelemeye başladı.
Kitaplığın büyük bir bölümü odayı kaplıyordu. Alya elini uzatarak kitaplar üzerinde gezdirdi. Ne kadar çok kitap vardı. Kitaplığın içinden bir kitap seçerek eline aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHRAZ
Novela JuvenilBir hikaye var kulağımda çınlayan, ruhuma dolanan, benliğimi örümcek ağlarıyla kaplayan. Dudağımda bir mırıldanma, 'ben konuşabiliyor muyum?' kaşlarım çatık; etraf kış. Ellerimde kan, yüreğim de azap. Sonsuz süküt... ve bir cinayet. Kafadan tek kur...