7. BÖLÜM -YANKI-

272 28 18
                                    

Bir sis bulutu düşüncelerinin üzerinde geziniyordu. Her bir duygusu o sise saklanmış, düşüncelerini bulanıklaştırmıştı. Ama zihnindeki kasveti gönderemiyordu. Sanki o duygu, oraya bir yerden sızıyor gibiydi.

Gözleri, büyük beyaz binaya kaydı. Öylece durmuş, koca binayı izliyorlardı. İçindeki insanları, yapılacak oyunları ve masum çocukları... Hepsini teker teker hayal etmeye çalıştı. Başaramadı. Oraya gitmek istemiyordu ama elinden bir şey gelmiyor ve çaresizliğini engelleyemiyordu.

Bir an da görüşü bulanıklaştı ve kafasının içinde bir yankı hissetti. Kulağı çınlamaya başlamıştı. Gözleri karardı ve sesleri duydu. Birisi bağırıyor gibiydi. O bağırışla sis bulutu da dağıldı ve tüm duyguları çıplak bıraktı. Öyle bir bağırıştı ki bu, haykırışa eş değerdi. Bağırışla dağılan uğultular, iki duyguyu da serbest bıraktı. Ne dediğini anlamıyordu ama bu iki duyguyu iyi tanıyordu.

Hem acı hem öfkeli.

Öfke, boyun eğilmeyecek kadar alev aldığında onu söndüremiyordun. İçinde fokurdayan lav, bir su çarpıntısıyla dinmeyecek kadar büyüktü ve onu yavaş yavaş söndürmeliydi.

Alya bunu yapamıyordu. Çaresizliğin yoğun olduğu çığlıklar, lava karışıp öfkesini körüklüyordu.

Çaresizlik acıyla atılmış tiz çığlıkların ham maddesiydi ve bu yoğun duygu insanı köşeye sıkıştırıyordu. Bütün vücudunu bağlayıp, hareketsiz bırakıyordu.

Art arda verilmiş seçenekler, ışığı gözükmeyen bir tünele sokmuştu onu. Bu tünel karanlıktı ve o tünelin sonuna gitmek zorundaydı. Pes ederse tünelin karanlığına karışıp yok olabilirdi ya da sonuna varıp ışığı arayabilirdi. Ama aklına takılan bir soruyla durakladı. Tünelin sonu, çıkmaz sokaksa ne yapacaktı?

Kafasını iki yana sallayarak zihnideki soruyu uzaklaştırmaya çalıştı. Eğer bu düşünce gerçek olursa ne yapacağı hakkında bir fikri yoktu. Gerçi şimdide yoktu ama o düşünce daha kötüydü.

Gözleri önüne gerçek hayat geri serildiğinde, gözlerini kapattığını yeni anlamıştı. Derin bir nefes alıp, tedirgince nefesini bıraktı. Düşünceler onu bir gün öldürecekti.

Kafasını yana çevirdiğinde, koyulaşmış mavi gözlerin onu incelediğini fark etti. Bu gözlere Alya, lacivert demeyi uygun buluyordu. Çünkü lacivert gibi koyu ve açıktı. Hem umutlu hem umutsuzdu. Karşısındaki adam araf gibi gözükmüyordu ama gözleri karanlığa teslim oluyor gibi gözüküyordu.

Kendini lacivertlere kaptırmıştı. Miraç'ın da onun ruhuna baktığını fark edememişti. Genç adam öyle derin inceliyordu ki Alya'yı şifrelenmiş bir kasayı çözmeye çalışıyordu sanki. Bu kız gözüne fazlasıyla karışık gözüküyordu. Kör düğüm olmuş ip gibiydi. Onu çözmek için kesmek gerekiyordu.

Alya başını çevirdiğinde, yataktan düşüyormuş gibi hissetti ama toparlandı. Miraç'a bakmamaya çalışıp, gözlerini tekrar derneğe çevirdi.

"Buraya gel," Alya, ona demediğini düşünerek Miraç'a dönmedi bile. Ona demezdi zaten, hemen yanındaydı.

"Bir dediğimi ikiletmesen olmuyor," diye homurdandı ve gözlerini devirdi. Alya bir an da kolundan çekilip, ona döndürüldü. Miraç'la göz göze gelmesiyle ona söylediğini yeni idrak etmişti.

Miraç, elindeki cihazı Alya'ya doğru getirdi. Nasıl veya ne ara aldığı hakkında bir fikri yoktu genç kızın. Sadece kolundaki elle, Miraç'ı izlemeyi sürdürdü. Miraç, Alya'nın kolunu bırakıp, cihazı ayarladı. Alya bütün dikkatini vermiş, genç adamı izliyordu.

Miraç, Alya'ya biraz daha yaklaşıp, genç kızın montunun fermuarını açtı. Ona yaklaşan Miraç'la nefesini tutmuştu. Rüzgar nedeniyle gözünün önüne düşen saçlar, görüşünü engelliyordu ama donup kaldığı için saçlarını çekemedi. Hem korkuyor hem de heyecanlanıyordu. Bu karışık duyguyu korkuya bağlayıp, nefesini dışarıya verdi.

AHRAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin