Önümden uçup silinen görüntüsüyle şaşkınlıkla olanları izlemekle yetiniyordum. Çevremdeki nesneler anlamsızlaşırken, az önce ne olduğuna kendimi alıştırmaya çalışıyordum. Gözlerimi her insanın yaptığı saniyelik işlem olan ; göz kırpmayı bile şu an gerçekleştiremiyordum. Çevreme baktığımda yerdeki siyaha bürünmüş cesetlerde ortalıkta görünmüyordu.Ellerimi ufak birer yumru haline getirerek gözlerimi ovuşturdum ve yavaşça yumrularımı aşağıya, boğazımdaki oluşan yumruyu da ayrı olarak aşağı indirmiştim. Az önce olan şey de neydi?
Tanrım! Benimle oyun mu oynuyorsun?
Yoksa erkek kardeşimle yaşadıklarımdan dolayı bir ceza mı alıyorum?
Sanki her şey beynimin ve tüm duyu organlarımın bir yansımasıydı. İdealar dünyasında, az önceki olanlarla mı yaşıyordum?
Sen herkesi koru.
Yutkunduğumda ağzımdaki enzim, boğazımdan keskin ve ölümcül bir bıçakmış gibi yolunu buluyordu. Az önceki gördüklerim birer film şeridi gibi gözümün önünden geçtiğinde, onun o beyazımsı ve grimsi soğuk gözlerinin zihnimle oyun oynadığını fark edebiliyordum. Öyle bir şey gerçekleşemezdi. Olamazdı.
İmkansızdı.
İmkansız!
Diyerek son kez zihnimin ücra köşelerinde bağırmaya başladığımda bacaklarımın kuvvetsiz olduğunu ve görevlerini yerine getirmediklerini görüyor aynı zamanda yere temas eden kafam sayesinde hissedebiliyordum.
Sahi şu an yerde yatıyordum ve sırtıma batan taşlar sanki kaburgamda ve her yerimdeydi. Gözlerimi açamıyor ve sanki beynimdeki tüm görüntüleri kavramaya mahkum ediliyordum. BU mahkumiyetin ne zaman geçeceği hakkında ufak bir fikrim yoktu ve omzuma bıçak girişini zihnimde görüyordum.
Öksürmeye başladığımda hızla yerden kalkmaya çalıştım. Gözlerim?
Hala kapalıydı... İstemediğim bir şekilde kapalıydı. Bunu anlatmak görme yetisini kaybetmiş birine, siyahı benimsemiş birine, karanlığı benimsemiş birine maviyi anlatmak kadar zordu. Veya yeşili...
Gözlerimi hızla açmayı başarabildiğimde karşımda Beauty'i görüyordum. Mavi ve parlak gözleriyle bana bakmayı sürdürüyorken, nefes nefese bir şekilde kendimi toparladım ve buraya ne zaman geldiğimi kavramaya çalıştım.
"Bir sorun yok değil mi? Sokaktan koşarak gelince, telaşlandım." Dedi.
'Sokaktan koşarak gelince' mi? Az önce ben koşarak buraya mı geldim?
Yaratıcıya şükranlarımı sunarak, duvara bir tekme savurdum.
Gerçek anlamda sıyırmış olmalıydım. Bunun başka bir açıklaması yok!
Yerde beyaz olan kuşum Merry'nin kanını görünce gözlerimden firar etmek için hazırda bekleyen gözyaşlarımı bırakmamaya karar verdim. O kan orada duruyorsa bu yaşadıklarımın hepside dışarıda bekleyen kanın kuruması kadar kesin ve gerçekti.
"Sira iyi misin?"
"Hiç olmadığım kadar!" dedim bağırarak. Gördüğüm halüsinasyonlar veya gerçek olmadığına inanmak istemediğim görüntüler, aklımın içinden çıkmıyordu. Beynimin kenarından kemirmeye başlanmıştı...
Koşar adım arka bahçeye doğru ilerlemeye başladım. Ritmimi bozmuyordum, bozamıyordum. Hızlıca kum torbasının karşısına geçerek, tüm nefesimi diyaframımda toparladım ve yumruğumu kum torbasına geçirdim. Vücudumda ki tüm sıcaklık ellerimdeki kemiklere aktarılmışken, yumruklarımı hızla kum torbasına geçirmeye devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖZLEM
Fantasy2014'te yazıldı. ◘◘◘◘◘◘ Ardından tekrar onları dinlemeye çalıştığımda bir şey duyamamıştım. Şimdi daha iyi anlıyordum. Jaxon'ın onun yanında kalmamın ve Natt'in yanına gitmemi istemediğinin tek bir sebebi vardı. O kötü biriydi ve yanlış kişiye ka...