G-6

1.8K 96 67
                                    

Alnımın saçlarımla buluştuğu noktadan ter damlacıkları adeta bir muslukçasına akıyordu. Bu kadar terlememin sebebini hatırlamadığım bir rüyaya borçlu olmakta saçma ve şaşırtıcıydı.

Rüyamda hatırladığım tek ufak nokta; sadece yürüyor olmamdı. Bu nasıl bir yürümekti tanrım?

Adeta güllerin gövdeleri yoluma serilmişti ve bende çıplak ayakla dikenleri üzerine basarak yürüyordum. Garipti.

Oldukça garipti.

Garip sıfatını zaten son üç-dört gündür yaşadığım şeylerle anlamıştım. O lanet insanın –ki insan olup olmadığından da şüphelerim vardı- suratını bir daha görmek istemiyordum. Umarım dediğini yapar, bir daha karşıma çıkmazdı. Sözünün insanı olabilirdi, en azından bunu yapabilirdi değil mi?

Şüphelerim bu konu hakkında da vardı.

Yatağın içerisinden hızla ve tek solukta kalktım. Gecenin yarısını çoktan geçmişti. Odanın içerisine ulaşan Dolunay'ın ışığı bana hiç hoş olmayan şeyler anımsatmıyordu.

Midemden, nefes boruma uzanan eller eşliğinde nefes almam oldukça zorlaşıyordu. Bu histen nefret ediyordum. Panik atak deniliyordu sanırım.

Beni evimin içerisinden alıp götürmeyeceklerdi değil mi?

O yüzden bu saçma düşüncelerden arınmalıydım.

Odamdan kimseyi rahatsız etmeyecek bir sessizlikte çıktığımda ışığı açmaya ihtiyaç duymamıştım. Bu karanlık koridor, Jaxon'un bahsettiği gibi aydınlanacak mıydı merak ediyordum. Denememden bir kötülük çıkacağını sanmadığımdan dolayı bunu deneyecektim.

Öylece, buranın sanki ilahi bir ışıkla dolduğunu hayal etmeye başladım. İnanmadığım bir hayali kuruyordum.

İlk önce inanmam gerekiyordu değil mi?

Olabilirdi, inanabilirdim.

"Sira! Orada ne yapıyorsun?"

Annemin çığlık gibi çıkan sesinden oldukça ürkmüştüm fakat hiçbir şekilde sesim çıkmamıştı. Sanki gizli bir şey yapıyormuşçasına elim ayağımın birbirine dolanmasına da anlam verememiştim.

"Anne. Sadece su içecektim." Deyip, hızla merdivenlere doğru yöneldim.

Merdivenin sağ tarafındaki korumalıklardan tutunarak aşağı inmeyi başarabilmiştim. Oturma odasına hızla bir göz gezdirdiğimde, herhangi bir tehlikenin olmadığından emin olduktan sonra mutfağa girdim.

Oldukça huzursuz ve rahatsız hissediyordum kendimi. Sanki bu ev de benim değilmiş gibiydi. Bunların tamamının bir rüya olmasını, sadece düş kırıklığı olmasını ve ilk defa düş kırıklığı yaşamayı istemiştim.

Sürahide ki suyu, elime aldığım bardağa dökmeye başladım. Yeteri kadar olan suyu boşalttıktan sonra sürahiyi masanın üzerine bırakıp bardağı ağzıma götürdüğüm sırada hala evin içerisinde gözlerimi gezdiriyordum.

Bardak ağzıma varmadan kulağıma ilişen birkaç hışırtı sayesinde bardağı ağzımdan çektim ve mutfağın küçük penceresinden bahçeye bakmaya başladım.

Buradan az önce birinin geçtiğine emindim. Buna kesinlikle garanti verebilirdim. Duyduğum ses adım seslerine benzemiyordu ama...

Lanet olsun!

Elimdeki su dolu bardağı tezgaha bıraktım ve bileğimdeki yeşil renkteki tokayla saçımı öylesine bir hareketle toparladım.

En üstteki çekmeceyi açıp elimle rahatça kavrayabildiğim bir bıçağı alıp, bahçe kapısına doğru yönelmeye başladığımda, attığım adımlar oldukça yavaş ve temkinliydi.

GÖZLEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin