Sabah olmuştu. Alex'in bana dün akşam attığı mesaja cevap vermemiştim. Bugün cumartesiydi ve annemler haftasonu için şehir dışına çıkmışlardı. Hızla yatağımdan kalkıp pijamalarımı değiştirmek istemeyerek üzerime ceketimi giydim. Saçlarımı dağınık şekilde topladım ve yüzümü yıkadım. Aslında duş almalıydım. Evet şuan duş mükemmel bir fikirdi. Hızla üstümdekilerdem kurtulup kendimi sıcak suyun altına bıraktım. Banyodan çıktıktan sonra geçen hafta aldığım yeni iç çamaşırlarımı giydim. Bunları bana Hayley almam için zorlamıştı. Bazen çok ısrarcı olabiliyordu. Çekmeceden bordo şortumu ve yarım kollu t-shirtümü üstüme geçirdim. Hızla mutfağa giderek çaydanlığa su koyarak kaynamasını bekledim. Bu sırada spotify'dan Alex'in benim için oluşturduğu playliste tıkladım. İlk sırada Ed Sheeran çalmıştı. Ardından The Neighbourhood. Sevdiğimi nereden biliyordu? Tanrım ALEX?? Tamamen unutmuştum. Koşarak odama gidip telefonumu aldım ve ona cevap vermek için kendimi hazırladım. O'na ne diyecektim ki, yani ne denebilirdi.
"Günaydın. Mesajına cevap veremediğim için üzgünüm, uyuyordum. Bende sırf kendimi iyi hissetmem için bana söylediğin sözleri seviyorum." Dedim. Umarım yanlış anlaşılmaz. Anlamasını istemiyordum. Gönder tuşuna bastım. Geceden beri çevrimiçi olmamıştı. Demek ki hala uyuyordu.
Kaynayan suyu en sevdiğim kupaya doldurduğumda mutfakta yayılan sade kahvenin burnuma dolmasının keyfini çıkarttım. Hayley öğleden sonra bana uğrayabileceğini söyledi. Bende ona bütün gün evde olacağımı bu yüzden istediği zaman gelebileceğini söylemiştim. Evin içinde ses olması için televizyonu açmaya karar verdim. Ama sonra vazgeçtim. Bunun yerine tekrar tekrar izlediğim The Carrie Diaries'in bir bölümünü açtım. Sebastian. Sebastian Kydd. Evet edebiyat öğretmenimle aynı soyadıydı. Bu yüzden daha çok bağlanıyordum derse. Kyddshaw. Sebastian, Carrie ile soyadlarını birleştirdi. Ah.. Neden bu kadar mükemmel olmak zorunda? Carrie'ye o kadar çok değer veriyordu ki, bir gün benimde bana bu kadar değer verecek ve her zaman beni sevecek biri olup olmayacağını düşünüyordum. Ve ben tam Sebastian'ını her zamanki gibi tüm hatlarıyla incelerken tüm hayallerimden koparan bir ses geldi. Telefonumdan bir mesajdı."Kapıyı aç."
Bu Alex'ti. Neden bu saatte buradaydı şimdi. Çok bekletmemek için diziyi durdurup kapıya yöneldim.
"Hey.",dedi gülümseyerek. Bakışlarını üzerimde gezdirdi. Elleri cebinde kapıya dayanıyordu. Şortu giymemeyi dilemiştim ama çok sıcaktı başka çarem yoktu. Gözlerini üzerimden çekmesi için içeri geçmesini söylerek salonu gösterdim. İlk defa evime geliyordu, salonu dikkatlice inceledikten sonra kendine uygun bir ter seçip, oturdu. Hızla onada bir kahve yaptım. Az sütlü sevdiğini biliyordum. Her zaman şekersiz içerdi. İzlediğim diziyi görünce sırıttığını gördüm. Muhtemelen benim küçük bir kız olduğumu düşünüyordu. Sebastian'ı izlemek sizi küçük bir kız yapmazdı, zevklerinizin ne kadar iyi olduğunu gösterirdi. Bu yüzden gurur duyuyordum. Bu düşünceler aklımdan geçerken kendi kendime güldüğümü fark etmedim.
"Neye gülüyorsun?"
"Hiç, hiçbir şey."
"Peki tamam."Üstelemedi. Merak etmiyordu belkide. Mesaj hakkında konuşmadık. İzlemeyeceğini bildiğim için diziyi kapattım ve en sevdiğim her zaman vazgeçilmez olan 'The Day After Tomorrow' ı açtım. Daha önce izlemediğini söylemişti. Tahmin etmiştim. Bu yüzden ilk tercihim buydu. O filmi izlemeye dalmışken bende odama çıkıp dün çantamda bukduğum kağıdı alıp telefon numarasını kaydettim. Dans ettiğim kişi hoş biriydi. Onu az çok görebilmiştim. Benden uzundu. Alex'te benden uzundu. Neden buna dikkat etmiştim? Aslında tipim değildi. Siyah saçları ve saçları kadarda siyah gözleri vardı. O gece kirli sakalı vardı. Sempatik. Ama konuşmaya değerdi.
"Selam!! Evet, şey, tanışmıyoruz galiba. Telefon numaranı çantama atmışsın. Ben Emma." Bir kaç dakika sonra cevap geldi.
"Selaam :D ben de Jensen. Yüzüme yumruk yiyince birden toparlayamadım. Sen arkadaşınla ilgilenirken bende o sırada çantana notumu bıraktım."Alex'le bu konu hakkında konuşmamıştık. Henüz.
"Dün gece olanlar için üzgünüm. Bende ne olduğunu anlamadım. Her şey bir anda oldu. İyi misin?"
"Sen sorunca hemen düzeldim :D Seni görmek istiyorum."Ne diyeceğimi bilmiyordum. Onu daha tanımıyordum. Bu yüzden bunu daha sonraya erteleyebilirim.
"Aslında çok güzel olurdu fakat şuan Alex burada ve film izliyoruz. Onu bırakamam."
"Alex senin erkek arkadaşın mı?"Bunu sormasına şaşırmıştım. Dışarıdan nasıl göründüğümüzü bilmiyordum, evet yakındık, bir çok kişi arkadaşlığımızı kıskanıyordu. Ama bundan sonrasının olamayacağını anlamıştım ve herşeyi silmiştim.
"Hayır. Tabii ki hayır. Biz çok yakın arkadaşız. Yani bilirsin. Her zaman yanında olanlardan."
"Pekala o zaman bir haftasonunu bana ayır :)"
"Anlaştık."Yanımda oturan Alex'e baktım. Uyuyordu. Neden her zaman uyuyordu. Onu bir süre inceledim. Alnına düşmüş saçları onu 5 yaşındaki çocuk gibi gösteriyordu. Ellerini göğsünde kavramıştı. Bu onun uyuma şekliydi. Dudaklarını, gözlerini, masum uyuyuşunu izledikten sonra bu anı değerlendirmeye karar verdim. Telefonumun kamerasını açtım onunla fotoğrafımı çektim. Bu çok eğlenceliydi. Ben çektiğim fotoğraflara bakarken yerinde kıpırdanarak uyandı. Yerinde doğruldu ve ayaklarını yere doğru salladı, etrafına bakındıktan sonra nerede olduğunu anlamaya çalıştı.
"Heeey.. Buradasın!! Ben Emma ve uyuyakaldın."
Yüzündeki gülümsemesi gözlerinin içininde parlamasını sağlayarak gerindi.
"Hadi dışarı çıkalım."
"Çok isterdim ama birazdan Hayley burada olacak. İstersen Danny ile birlikte gelebilirler."Başını onaylarcasına salladı. Bende Hayley mesaj attım ve 20 dakika içerisinde burada olacaklarını söyledi. Etrafı toplamaya başladım. Alex dağıtıyordu. Misafir çocuğu gibi olmasada yastıkları sürekli düşürüyordu. O'ndan pizza sipariş etmesini istedim. İki kutu karışık pizza söyledi. Asla doymuyordu. Bu sırada odamda dolabımın üstünde duran tabuyu çıkarttım. Bu oyunu seviyordum çünkü sürekli yeni şeyler öğreniyordum. Kapı çalmıştı. Danny ve Hayley olmalıydı. Kapıyı açtığımda Danny beni kollarının arasına aldı ve sanki uzun zamandır görüşmüyormuşuz gibi bana sarıldı. Sevgili Hayley, en sevdiğim kırmızı şaraptan almıştı. Hemde iki şişe. Gece uzun olacağa benziyordu. Pizzanın yanında güzel olurdu. Pizzalar geldikten sonra yemek masasının etrafına oturduk . Alex ve ben ve Hayley ve Danny karşı karşıya gelecek şekilde oturduk. Loş aydınlatmayla sohbet etmeye başladık. Başta her şey çok güzeldi. Tabuyu oynamaya geçtiğimizde başta her şeyi hatırlıyordum. Ama dördüncü kadehi içmemeliydim. Elimde kadehle Hayley'e George Clooney'i anlatmaya çalışırken oldukça komik göründüğüme şüphem yoktu. Hayley ve Danny kendi kadehlerini bile bitirememişlerdi bu yüzden Alex ve ben iki şişeyi tamamiyle bitirdik. Bundan en çok etkilenen ben olduğum için en çabuk uyuyan ben olmuştum. En son hatırladığım şey biri bane odama götürüyordu. Ve sonra odamda uyandım.
ALEX
Çok içmişti. Kendine yine hakim olamadı. Ama yüzündeki gülümsemeyi seviyordum. O her zaman oradaydı. Ondan sınıfta ilk gördüğümden beri hoşlanmaya başlamıştım. Ama yapamazdım. Benden hoşlanmadığı belliydi. Bu yüzden onun önünü kapatamazdım. Ama bu başka erkeklerle dans edebileceği anlamına gelmiyordu. O an hiç düşünmeden yumruğumu geçirmiştim o beyinsizin yüzüne.
Durmadan bir şeyler anlatıyordu. Ne dediğini bilmiyordu. Hayley Oceans serisini bilmezken George Clooney'i nasıl anlatabilirdi. Emma çabuk pes edip kendini koltuğa bıraktı ve bir süre sonra uyuyakaldı. Danny'de çoktan tekli koltukta uyuyordu. Rahat gibiydi. Bu yüzden Hayley battaniye alıp onun üstüne örttü. Daha sonrada kendisi koltuğa uzandı. Emma'yı uyandıramazdım yoksa huysuzluğu başlardı. Bende onu kucaklayıp odasına götürdüm. Bır an uyanacak gibi oldu ama hemen uyudu. Üstündekiler normaldi. Çoraplarını çıkartıp yatağa yatırdım. Üstünü örtüp yanına uzandım ve onu izlemeye başladım. Çok güzeldi. Dalgalı saçları ruh haline uyuyordu. İçi de dışı da birdi. O kadar masum uyuyordu ki, bir saniyeliğine gerçek olmadığını düşündüm. İçkiyi fazla kaçırdığı için kızaran yanaklarına baktım. Bir kadeh bile içmiş olsa hemen kızarırdı. Herhangi bir şeye. Din akşam ona söylediğim sözler gibi. Karanlıkta olsa kulaklarınak kadar kızardığını biliyordum. Ona bakmaya doyamıyordum ama üzerime yavaştan bir ağırlık çökmeye başladı. İşte. Göz kapaklarım yavaşça kapanırken ne olduğunu bile anlayamadan, Emma'nın yanında, Emma'nın kokusuyla uyuyordum.