To the moon and back.

14 2 0
                                    

  Bunu beklemiyordum. Hemde hiç. Kapının önünde olmamız, gündüz vakti annemlerin birden eve gelip bizi görebilme olasılığı suan umrumda değildi. Sadece bunu ne kadar uzun zamandır beklediğimi fark ettim. Beni düşüncelerimden ayıran şey, Alex'in sahiplenircesine olan öpücüğüydü. Bende yavaşça karşılık verirken, ince ama güçlü parmaklı ellerini belimde birleştirip kendine doğru çekti. Ellerimi göğsüne koyup kendimi uzaklaştırmak için hazırlandım fakat yapamadım, aksine içimde ona daha fazla yakın olma isteği vardı. İlk ayrılan ben oldum. Yüzündeki şaşkınlık ve sorgulayıcı ifadesi görülmeye değerdi. O kadar güzel bakıyordu ki, tekrar öpebilirdim ve bu sefer durmazdım. Belimi hala bırakmadığı için gitmemi engelliyordu.

  "Sorun ne?"
  "Sorun şu ki, sen benim en yakın arkadaşımsın, seni kaybedemem, anlıyor musun? Bu olmaz. Bunu istemiyorum."

  Gerçekti. Ondan hoşlanıyordum. Gerçekten hoşlanıyordum. Bana sorsalar 'hoşlandığın kişiyi reddedermisin?' diye, 'delirmiş olmalısın' derdim. Alex bana göre fazla iyiydi ve ben ona yetemezdim.

  "Emma bunu yapma. Beni uzaklaştırmaktan vazgeç artık. Senden ne kadar çok hoşlandığımı, sana ne kadar aşık olduğumu biliyorsun. Okulun ilk günü, sınıfın kapısında daha sınıfa girmeden seni camın arkasından dersi dinlerken gördüğümden beri senden hoşlanıyorum. Bunu anlamamış olamazsın."

  Hayır bilmiyordum. Hayır anlamamıştım. Hayır istemiyorum. Artık onun ne hissettiğini, içinde ne yaşadığını, gözlerime baktığında, gözlerindeki parlamanın nedenini biliyordum.

  "Özür dilerim. Bunu sana yapmak istemiyorum ama seninle birlikte olamam. Başka biri var." İşte sonumun geldiği an.
  "Umrumda değil. Ne olursa olsun senden vazgeçmem." Tipik erkek örneği.

  Ellerini belimden çekti. Ondan bir adım uzaklaştım. Gülüyordu. Kızması ve ya üzülmesi gerekmiyor muydu? Saçmalık. Salak. Gerçekten aptal. Ya da ben aptalım. Hangisi?

  "Her zaman arkadaşım ol ve beni asla bırakma Alex. Bırakırsan günün sonunda iki ayağımda kırılmış olur" dedim gülerek.
  "Tabii ki de seni bırakmayacağım. Seni her gün tekerlekli sandalyeyle okula götüremem sonuçta. Aslında götürürüm, benim için sorun olmaz, bunu zevkle yaparım. İstediğim zaman seni öpebilirim ve benden kaçamazsın ve başkalarıyla da ilgilenemezsin." Alay ediyordu ama söylediklerinde gerçeklik payı vardı. Öyle bir şey olsa dediklerini kesinlikle yapardı.
  "Düşündüm de benden uzak durmalısın belkide" dedim ve kapıyı açtım. Hala arkamda dikilerek yaptıklarımı izlediğini biliyordum.
  "Evine git Alex"
  "Pekii, tamam, sinirlenme. Gidiyorum."

  Dönüp giderken bana bakarak yürümeye devam etti. Kaykayını aldı ve kaldırımdan kayarak gitti. Gittiğinden emin olduktan sonra kapıyı kapattım. Evde kimse yoktu. Yaşasın yalnızlık. Üzerimdekileri çıkartıp hemen duşa girdim, dizimdeki yaraları temizledim. Yatağıma uzandıktan sonra ne kadar uzun ve yorucu bir gün olduğunu sadece o saniye anladım. Uyumak istiyorum hemde deli gibi. Ama şuan hemen Hayley'i aramalıyım. Hemde hemen.

  "Emma sonunda!! Neredeydin?"
  "Çok üzgünüm Hayley. Sadece... Of bilmiyorum, gerçekten. Alex'le sahile gittik ve bilmiyorum sana anlatmam gereken şeyler var." Hayley sözümğ hiç kesmeden beni dinlerken, içimde bir şeylerin koptuğunu hissettim.
  "Emma sen iyi misin?"
  "Hayır değilim. Nasıl olabilirim ki?"
"Alex'e bunu yapma Emma."
  "İstemiyorum. Sonra konuşalım, mesaj atarım."

  Geç olmuştu. Annemler daha gelmediği için bende onları merak ettim ve annemi aradım.

  "Merhaba tatlım, seni arayamadım,özür dilerim. Sen iyi misin?"
  "Evet iyiyim anne. Neredesiniz?"
  "Sana söylemem gerekn bir şey var, burada 1 hafta daha kalmamız gerekecek, belki daha fazla, şuan bunu bilmiyoruz. Ama kardeşin yarın otobüsle yanına dönüyor, okulu var bildiğin gibi. Büyükannen yalnız kaldığınız sürece size göz kulak olacak. Bu senin için sorun olur mu?" Ciddi misin? Anın şokunu atlatmaya çalıştım.
  "Hayır, tabii ki de hayır, ne sorun olabilir ki? Ne kadar istiyorsanız kalın, sorun değil."
  "Seni seviyorum. Kendine ve kardeşine iyi bak."
  "Seni seviyorum anne, babamı benim için öp"

Böyle bir şeyi istesem olmazdı. Şuan tam ihtiyacım olan şey.

~

Okul kapısından girdikten sonra etrafıma baktım. Herkes, herşey her zamanki gibi aynıydı. Alex sabah mesaj atmamıştı. Herhalde okula gelmeyecekti ama yinede haber vermesi gerekirdi. Hiçi bir şey olmamış gibi davranıyordum. Bu yaptığım yanlıştı ama başka çaremde yoktu zaten.

  Dolabımın yanına gidip çantamı bıraktım ve geometri defterimi alıp sınıfa çıktım. Kapıyı açıp içeri baktığımda kimse yoktu. Anlık bir bakışla sağıma bakıp birinin oturduğunu fark ettim. Kimin geldiğini görmek için kafasını kaldırınca beni gördü. Sabahın köründe nasıl bu kadar iyi görünüyordu ya? O meşhur sırıtmasıyla karşıma dikildi.

"Günaydın uykucu"
"Sana da günaydın ve hoşçakal"
"Nereye gidiyorsun?"
"Sen gidiyorsun? Hani bu dersi almıyorsun falan?"
"Artık geometriyi seviyorum"
"Ne zamandan beri?"
"Dünden beri"

  Konuşamadım. Cevap bekledi ama olmadı. O sırada sınıfa öğrencilerin girdiğini fark ettik ve bu benim kurtuluş anımdı. Ardından sevgili geometri hocası geldi ve derse başladı. Edebiyat dersinde Alex arkamda oturuyordu ama bu sefer ben onun arkasındaydım ve kokusunu alabiliyordum. Kendine hayran bırakan parfüm ve Alex ve şampuan kokusu. Muhteşem üçlü

Ders bitiminde Alex sırasında bana dönüp eşyalarımı toplayışımı izledi.

"Bekleyecek misin?"
"Evet seninle konuşmam gerekn bir şey var." dedi.
"Tamam, sormam gereken bir kaç soru var biraz bekle."

  Ben sorularımı sorarken oda kitap karıştırmaya başladı.

"Evet, neymiş bu konu?"
"Okul çıkışında geometri çalışalım mı? Evde yalnız olduğunu biliyorum, beni ekmeye çalışma"
"Tamamda..."
"Sen efsanesin, okul çıkışında beni bekle"

Annemlerin olmadığını kimseye söylemedim ki...

passionateHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin