Luca, Roas'a ve at arabasını kullanmakta olan Dax'a, eliyle kendisini izlemelerini işaret etti. Güneyli iri adam, yanına dört refakatçı aldı ve yeni gelenleriçiftliğe götürmek üzere yola çıktı. Roas, etrafına dikatlice baktığında, çalıların ve ağaçların ardında güneyli gibi giyinmiş neredeyse yüz adam saydı, hepsinin elinde yayları ve ok dolu sadakları vardı.
Güneyli, yola çıktıktan hemen sonra çiftliğe bir habreci gönderdiğinden, Leydi Samara tarafından kapıda karşılandılar. Leydi, üzerindeki mavi eldiseyle göz kamaştırıyordu. Seyisler, yeni gelenlerin atlarıyla ilgilendiler ve Dax'a kalacak bir yer gösterdiler. Diğer hizmetkarlar Luca ve Roas'ın akşam yemeğine kadar kalacakları odaları hazırlamışlardı bile. Hala baygın olan Lea'ya da bir oda hazırlanmıştı ve hasta bakımından anlayan bir hazmetkarın gözetimine bırakılarak bakımı sağlanmıştı.
Büyük bir nezaket örneği gösteren Leydi Samara, akşam yemeği bitene dek konuklarına tek bir soru sormadı. Yemekten sonra Luca ve Roas, saraydaki taht salonuna benzeyen bir odaya kabul edildiler. Odada kendilerinden başka, koruda kendilerini sorguya çeken güneyli ve kibirli bir asilzade vardı. Leydi hemen konuya girdi, gözlerinde merak parıltıları vardı:
"Konuklarım hoşgeldiniz. Sanırım gelirken muhafız kıtamızın şefi Godol'la tanıştınız." Kara derili adam başıyla selam verdi. "Hemen solunuzda oturan da benim kardeşim Nisander." Nisander de küçük bir baş hareketiyle konukları selamladı.
"Ben Satyr'li Luca ve arkadaşım Roas, sizin konuğunuz olduğumuzdan dolayı onur duyuyoruz."
"Bu onur ben denize aittir. Godol elinizde kraliyet izni olduğunu söylemişti, onu görebilir miyim?"
"Elbette Leydim." Luca kuşağının altındaki belgeyi çıkardı ve Samara'ya verdi. Samara belgeyi bir süre inceledikten sonra gülümseyerek belgeyi Luca'ya geri uzattı.
"Size güvenmediğim için beni bağışlayın, savaş artık kapımıza dayandı ve beni görmek isteyen herkeze güvenemem. Neyse ki kraliyet katibi yaşlı Siertok'un yazısını her yerde tanırım. Eğer beni aldatmaya çalıştığınıza kanaat getirseydim Godol ve kapının önünde bekleşen adamları tarafından yakalanacaktınız."
"Sizi aldatmaktansa ölmeyi tercih ederim Leydim." Luca göz ucuyla Roas'a baktı, Roas Luca'nın kendisinden birşeyler gizlediğini öğrendiğinde içinde kabaran öfke dalgasına set vuramadı ve elleri tehditkarca kasılmaya başladı. Samara, Roas'ın tepkisini endişeli gözlerle ama belli etmeden izledi ve hemen araya girdi.
"Çok naziksiniz Luca. Neden hikayenizi bize anlatmıyorsunuz? Bunu ne kadar merak ettiğimizi bilemezsiniz."
"Elbette leydim, hikayemi en az sizin kadar arkadaşım da merak ediyor. Çünkü o sadece küçük bir kısmına şahit oldu ve ben de kendisini, yanımda olması için biraz aldattım."
"Biraz mı?" Roas artık öfkesini dizginleyecek durumda değildi. "Lanet olsun, kıtanın e doğusundaydım ve sen beni bir taht kavgasının içine sürükledin, hem de beni kandırarak.Hikayen umrumda değil, çünkü bu benim kavgam değil!"
"Hatırlıyor musun dostum, Küçük İstila sırasında Satyr'den canlı kurtulan son üç kişiden ikisiydik biz ve ayrılırken birbirimize ihtiyacımız olduğunda sonuna kadar yan yana olacağımıza söz vermiştik."
"Evet hatırlıyorum ama bir dahaki sefere rica etmeyi dene!"
Odada bulunanlar, huzurlarında yaşanan bu sıra dışı hesaplaşmayı şaşkın gözlerle izliyorlardı. Luca ve Roas birden nerede olduklarını hatırlayarak sustular. Tartışmanın verdiği öfkeyle ayağa fırlamış olan Roas, kabaca özür dileyerek yerine oturdu, uzun siyah saçlarının yüzünü kapatmasına izin vererek, utancını gizlemesini umdu. Luca ise çok daha sakindi, ev sahiplerine gülümseyerek söze girdi:
"Karşınızda böyle bir duruma düşmek istemezdim ancak bunu engelleyemedim. Dostumun öfkesini mazur görün lütfen, çünkü onu kandırarak bu öfkeyi hakettim. Neyse hikayemi anlatınca bana hak verirsiniz." Son sözlerini söylerken özür dilercesine Roas'a baktı.
"Başlamadan önce Luca, Küçük İstila sırasında arkadaşınızla birlikte Satyr'de olduğunuzu söylemiştiniz. Oysa ablamın bana anlattığı öykülerde Küçük İstila sırasında Satyr'den kurtulan olmadığını duymuştum. Şehir daha sonra tekrar kurulmuş."
"Eğer merakınızı giderecekse Lord Nisander, Küçük İstila sırasında Satyr'deydik. Roas, ben ve Hiles, Roas'ın kız kardeşi, oradan canlı kurtulduk. Ailelerimizi, komşularımızı kaybettik. Hikayelerde canlı kurtulan olmadığı söylenir, doğru, ama o sıralar bizler küçük çocuklardık ve onca kayıp içinden üç küçük çocuğun gözden kaçması gayet normal. Hadisenin ismi Küçük İstila olabilir belki ama yaşanan hiçbir şeyin o kadar küçük olmadığını unutmayın. Neyse ki bu çok daha başka bir hikayenin konusu."
"Ve çok daha acıklısının..."
"Kesinlikle öyle. Benim öyküm ise çok daha yakın bir geçmişle ilgili. Hatırlarsınız, Zacklarion'un bilge imparatoru Caracas, sağlığında tüm resmi törenlerde sağ tarafına büyük oğlu Fronn'u oturturdu ve bu bilindiği üzere naipliğin işaretidir. Büyük oğlunu çok iyi tanıyan ve onun güç arzusunu çok iyi bilen imparator, önceleri Fronn'a ordu komutanlığı görevi verdi, beklediği değişiklik gerçekleşmeyince, ölüm döşeğindeyken tahtın sahibinin küçük oğlu Garen olduğunu açıkladı. Fronn bu kararla beyninden vurulmuşa döndü, çünkü ömrü boyunca hayallerini süsleyen gerçek güç parmaklarından kayıp gitmişti."
"Ancak Bilge Caracas kararını açıkladıktan sonra oğlu Garen'le özel olarak konuştu. İçeride neler konuşulduğunu kimse bilmiyor, majesteleri ve onun ruhlar diyarına göçmüş olan bilge babası dışında. Majestelerinin sonradan anlattığına göre ogün babasıyla Fronn hakkında konuşmuşlar. Caracas oğluna ağabeyinin herşeyi yapabileceğini anlatmış ve onun tüm hareketlerini izlemesini, kötü olaylara meydan vermemek için zamanında müdehale etmesini salık vermiş."
"Ben bir büyücüyüm, her ne kadar geleneksel cübbeler içinde olmasamda bir büyücüyüm ve Caracas'ın öldüğü zamanlarda başkentteki büyücülük okulunda, ileride güçlü birer büyücü olmak isteyen çocuklara temel bilgileri öğretiyordum. Otuz günlük resmi yas süresi bittiğinde ve Garen tahta çıktığında büyücülük kurultayının toplanmasını istemişti. Genç imparator kurultaydan, kendisinin vereceği bazı görevleri yerine getirmesi için yetenekli ve güvenilir birini tavsiye etmesini istedi. Kurultay, geleneksel tutumdan uzakta olduğum için beni önerdi, belki de harcanacak kadar değersiz olduğumu düşünmüşlerdir ancak bu olaya balıklama atladığım söylenemez."
"Fronn ise sanki kardeşinin planından haberdarmış gibi taç giyme töreninden bir hafta sonra Vargorn'dan ayrıldı. Ne büyük talihsizliktir ki, majesteleri ağabeyinin şehirden ayrıldıktan sonra görevimin ayrıntılarını açıkladı. Birçok defa kılık değiştirerek ve insanlara sorular sorarak Fronn'u izledim. Astina ve Zack imparatorlukları arasında sınır kabul edilen Ryna Nehri'nden Astina İmparatoluğu'na geçtiğini gördüm. O zamana kadar ki tüm gözlemlerimi mühürlü bir kutuda sınır garnizonundan bir haberciye vererek imparatora ulaştırdım."
"Fronn'u Astina İmparatorluğu'nda da izlemeyi sürdürdüm. Astina başkenti Tusa'ya kadar izledim onu. Resmi görüşme talebiyle Astina İmparatoru Saladin'in huzuruna çıktığını öğrendim ama orada insanlara bu tarz sorular sormak fazlasıyla dikkat çekiciydi, özellikle Zacksanız ve bir Zack prensi resmi görüşme talep ederek imparatorun huzuruna çıkmışsa. Zack casusunun yakalandığı yerde öldürülmesi ilan edilmişti meydanlarda. Başım tam anlamıyla belaya girmişti, şehirden çıkmam söz konusu dahi değildi, hatta bırakın şehirden çıkmayı, saklandığım delikten başımı dışarıya çıkarsam, başımın kesileceğini garanti edebilirdim."
"Pekiyi nasıl kurtuldunuz?" Odadaki herkes, Roas dahil, öykünün en heyecanlı yerinde kesilmesinden rahatsız olmuştu. Luca'nın kurumuş dudaklarını ıslatmak için verdiği aranın uzaması, Leydi Samara'ya bu soruyu sordurmaya mecbur etmişti. Aslında odada bulunan herkesin beynindeki soruydu bu. Luca bıyık altından gülümseyerek devam etti:
"Şu anda yukarıda odaların birinde baygın yatmakta olan hanımefendi tarafından kurtarıldım. Dış görünüşüne, hatta konuşamamasına rağmen o da bir büyücü. Astinalı olmadığına yemin edebilirim ama Zack da değil. Nereli olduğunu bilmiyorum ya da o sırada Tusa'da ne aradığını. Sanki birden bire ortaya çıkmış gibiydi. Tanrılar tarafından beni kurtarmak için gönderilmiş bir melekti sanki. Kimsenin beni orada bulamatacağına emin olduğum yere geldi ve beni kurtaracağını söyledi."
"Ama konuşamadığını söylemiştiniz."
"Evet konuşamıyor Lord Nisander, ama sesi iletişim kurmak istediği beyninde bir şekilde yankılanıyor. İlginç bir deneyim, kendine geldiğinde size bir şeyler söylemek gereği duyarsa ne demek istediğimi anlarsınız."
"Nerede kalmıştım, a evet, o anda ona güvenmekten başka şansım yoktu. Daha önce hiç duymadığım, yeteneklerimin ötesinde bir büyü yaptı. Ya görünmez olmuştuk ya da insanlar bize aldırış etmiyorlardı. Bu büyü sayesinde şehirden elimi kolumu sallaya sallaya çıkabilirdim ancak ben saraya girmeyi tercih ettim."
"Fronn Astina İmparatoru Saladin'le görüşmüştü ve ondan Zacklarion başkenti Vargorn'a yürümek üzere düzenlemiş olduğu orduya takviye kuvvet istemişti. Fronn'un söylediğine göre kendine ait üç bin kişilik bir garnizon ve parayla tutulmuş bir yığın askeri varmış. Oysa Saladin'in farklı planları vardı. Fronn'un olmadığı bir toplantıda kurmaylarına, Zack prensiyle işbirliğine gireceğini söyledi. Ona şövalyeler ve piyadeler verecekti ve Vargorn düştüğünde, Zack başkentini asıl ele geçirmiş olan Astinalılar olacaktı. Saladin tüm bunları söylediğinde oradaydım ve yaşlı kurdun gözlerinin içine bakıyordum. Fronn'un isteği üzerine kuzeyli barbarlardan da destek kuvvet istenmesi için haberciler yolladılar toplantının ertesi gününün şafağında."
"Lea ve ben de Tusa'dan ayrıldık. Tusa'dan Zack sınırına doğru uzanan on günlük yolda kılık değiştirerek dolaştık. Maksadım Fronn'un hareket zamanını kestirebilmekti ama itiraf etmeliyim ki savaş konusunda hiç de iyi bir tahminci sayılmam. Sefer hazırlıkları tüm hızıyla sürüyordu, paralı askerler ve şövalyeler Tusa'ya akın ediyordu. Bense bu tür hazırlıkların çok daha uzun sürdüğünü sanırdım ve bu yüzden Zack sınırını geçmeyi ağırdan aldım. Bu yaptığım en büyük hata oldu."
"Bir şafak vakti ordunun harekete geçtiğini farkettim ve o dakikadan itibaren koca orduyla bir kovalamacaya girdim. Sonuçta iki kişi bir ordudan çok daha hızlı hareket edebilirdi. Sınırı geçtiğimizde arada bir haftalık bir mesafe vardı. En hızlı habercilerle durumu majestelerine ilettim. Yaptığım hatadan dolayı çok zaman kaybetmiştik ve Fronn tahminimden çok daha zekiydi. Biz Tusa ve Zack sınırı arasında dolaşıp bilgi toplarken Fronn, Zontar'da konuşlanan kendine ait garnizona bir haber göndermişti ve onların Yeni Satyr'in bulunduğu yere gelmelerini istemişti. Bu da orduya fazladan zaman kazandırıyordu. Kaybettiğimiz zamanı biraz olsun telafi ederek, Vargorn'da yapılan hazırlıklar için fazladan zaman kazanmayı umuyordum. Yapmam gereken şey onları oyalamaktı."
"Bana göre ordunun en zayıf noktasını kuşatma makineleri oluşturuyordu. Hızlı yol alabilmek için makineleri Vargorn'a yakın bir yerde yapacaklarından emindim. Bu noktada aklıma bir plan geldi."
"Başkentte öğrentmenlik yaparken garip silahlı bir gezginle ilgili çılgınca hikayeler duymuştum. Anlatıldığına göre bu gezginin gece kadar siyah bir atı ve temreni geniş ağızlı bir kılıcı andıran tuhaf bir mızrağı vardı. Gezgin, kalabalık bir güruhun arasına tereddüt etmeden dalacak kadar cesur, bu güruhtan burnu dahi kanamadan çıkacak kadar yetenekli bir savaşçıydı. Aynı zamanda insanlara zor zamanlarda yardım eden bir yardımseverdi de."
"Günlerden bir gün dostum Roas beni ziyarete geldi. Çocukluğumuzdan beri birbirimizi ilk defa görüyorduk. O zamana kadar ne yaptığını bilmiyordum, elbette onun da benden haberi yoktu ama bir şekilde beni bulmuştu. Dilden dile anlatılan hikayelerdeki silahı dostumun sırtına bağlı olarak gördüğümde anlatılan bu çılgın hikayelerin gerçeklik payının olabileceğini anladım. Dostuma bu hikayelerle alakalı birkaç soru sordum, alçak gönüllülükle biraz abartıldığını söyledi, ancak Roas'ın sıkılgan gülümsemesi herşeyi ele veriyordu."
"Neyse, orduyu oyalamak için yaptığım plan aslında son derece basitti. O an bunu yapabilecek tek kişinin Roas olduğunu biliyordum ve o an yapmam gerekeni yaptım. Lea'nın da yardımlarıyla ona haber gönderip, onun Lunthar'a kargaşanın göbeğine gelmesini istedim."
"Saygıdeğer konuğum, eğer yanlış anlamadıysam, koskoca bir orduyu durdurmak üzere sadece bir kişi mi çağırdınız?"
"Evet leydim, anlatılan hikayelerin yarısı doğruysa, ki tamamının doğru olduğunu garanti ederim, Roas en doğru karardı. Zaten Lunthar'da ne kadar doğru bir karar verdiğimi gördüm. Fronn, komutasındaki çoğunlukla Astinalılardan oluşan orduya, önündeki kasabalarda ve şehirlerde yaşayan marangozları, demircileri ve atları toplayıp ordugaha getirmeleri için emirler veriyordu, tıpkı yağmacı bir ordu kumandanı gibi. Aynı şeyin Lunthar'da da olacağı belliydi. Ancak bu sefer hiç de hesapta olmayan biri çıktı karşılarına, dostum Roas. Lunthar'ı yağmalamaya gelen küçük müfreze Roas'ın kılıcı ve Lea'nın ölümcül büyüsü nedeniyle hayatlarını kaybettiler. "
"Bence Fronn durumu öğrendikten sonra temkinli davranacak ve kuzeyli dostlarını beklemeye koyulacaktır. Bilirsiniz, kuzeyli barbarlar kuşatmadan çok iyi anlarlar, ve kuşatma makinelerinin yapımından da. Vargorn'a saldırmak için kuzeylilerin gelişini bekleyeceklerdir, daha sonra da kuşatma makinelerinin inşasını. Sanırım bu bize yeterince zaman kazandıracaktır."
"Galiba haklısın Luca. Ama yalnız başımıza yapacak bir şeyimiz yok. Tüm bunları kuzenim Garen'le paylaşmalıyız."
"Aslına bakarsanız benim de aklımdan bunlar geçiyordu. Bir an önce başkente varmalıyız."
"Benim aklıma takılan bazı şeyler hala cevapsız kaldı." Roas biraz önce yaşadığı öfke patlamasından uzaktı. "Lunthar'da yalnızaca Birkaç Astinalı çapulcuyla karşılaştım, işin büyük kısmını yapan Lea'ydı. Benden başka biri de yaptıklarımı yapabilirdi."
"Sen olmalıydın dostum, inan bana. Zaten zaman neden sen olman gerektiğini gösterecek."
"Anlatmadığın şeyler mi var?"
"Bu ikimizin arasında Roas, sabırlı ol. Zamanı geldiğinde anlayacaksın."
Nisander tam lafa karışacaktı ki, toplandıkları odanın kapısı aceleyle çalındı ve Lea'nın gözetimini üstlenen hizmetkar içeriye girdi. Leydi samara'nın kulağına eğildi, birkaç kelime fısıldadıktan sonra geldiği gibi, hızla dışarı çıktı.
Samara'nın yüzü geniş bir gülümsemeyle aydınlanmıştı. "Büyücü hanım kendisine gelmiş."
"Bu iyi haber, sanırım onu görsem iyi olacak."
"Bekleyin Luca, ben de sizinle geleceğim."
Nisander, Luca ve ablası Samara'nın peşine takılarak Lea'nın odasına çıktılar. Lea yatağında uzanıyordu. Halsizdi, halsizliği gözlerinden okunuyordu. Yüzü bembeyazdı gözaltlarında oluşmuş olan derin torbacıklar onu olduğundan daha zayıf gösteriyordu.
Luca, Lea'nın yatağına oturdu ve Lunthar'dan gelişlerini kısaca anlattı. "Yaptığın inanılmaz bir büyüydü. Nasıl yaptığını bilmiyorum ama bizim hayatımızı kurtadığı bir gerçek. Dinlendiğinde yeteneklerini sınırları hakkında konuşmalıyız. Olası bir savaşta yanımdaki insanın neler yapabildiğini bilmem gerek."
"Yeteneklerim hakkında konuşmaktan hoşlanmıyorum Luca. Olası bir savaşta bana güven yeter."
Zihninde yansıyan kelimelerden sonra sadece "Pekala" dedi Luca. "Senin istediğin gibi olsun. Ev sahibemiz Leydi Samara ve kardeşi Lord Nisander ile tanış."
"Sizlerle tanışmak benim için büyük bir onurdur."
Billur gibi sesi beyninde duyumsayan Nisander "Tanrılar adına" diye inledi. Lea yorgun bir gülümsemeyle izliyordu onu.
"Bu onur bize ait Lea, taht için yaptıklarınızdan ötürü minnettarız size. Yarın sabaha kadar kendinizi toplamanızı umut ediyoruz. Çünkü sabahın erken saatlerinde başkent Vargorn'a doğru yola çıkacağız."
"Merak etmeyin leydim, yolculuk zamanına kadar hazır olacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göç Yolları
FantasíaYapılacak tek bir şey vardı... Bu savaşa sürüklenen için de, bu savaşa birilerini sürükleyen için de... Savaşı çıkaran için de, bu yangını körükleyenler için de... Savaştan nefret edenler için de, şehirlerini savunmak zorunda olanlar için de... Herk...