Akşam güneşi, Vargorn'un arka sokaklarını sarmalıyor; bir yandan da meydanlardaki büyük anıtlardan, kulelerden, vitraylı camlardan yansıyordu. Sör Fenriz'in garnizonunu başkente getirmesi durumun ne kadar ciddi olduğunun bir kanıtıydı şehirdekiler için. Yengi hakkında son derece emin olanlar bile şehir surlarının dışında karargâh kurmuş olan garnizonu görünce düşüncelerini yeniden gözden geçiriyordu.
İmparator, batan güneşin başkentini kucaklamasını izlerken, "Ne muhteşem bir an." diye düşündü. "Şu an her şeye sahibim. Mutlak güç, sonsuz mutluluk ve korku... Kaybetme korkusu... Her şeyi yutabilecek büyüklükte bir savaş kapımıza dayandı. Mutlak güç umurumda değil."
"Daha küçücük bir çocukken babamın bizi, ağabeyim ve beni, daha bilgili olabilmemiz için gönderdiği derslerde, geçmişin karanlık yıllarında yaşlı bilgelerin anlattıkları 'mükemmel devleti' anlatırlardı. Halkıyla, yöneticileriyle, savaşçılarıyla, ekonomisiyle, her şeyiyle mükemmel olan devlet... Babamın amacının bu olduğunu biliyordum, Zacklarion'u mükemmel devlet yapmak. Şu an Zacklarion, Ordach üzerinde bu masala en yakın gerçek. Eğer ağabeyim bu derslerden kaçmamış, kaçmadığı zamanlarda da umursamış olsaydı babamızın emelini eminim o da fark edecekti. Eğer Zacklarion'un ağabeyimin ellerinde çok daha iyi yerlere geleceğine inansaydım tahtta bir saniye bile oturmaz ve Fronn'a tacını kendi ellerimle takardım."
"Kaybetmekten korktuğum tek şey, ülkemin geleceği. Sahip olduğum tek şey..."
Kapı hafifçe vuruldu ve yaşlı hizmetkâr içeriye girdi. İmparator öylesine düşüncelere dalmıştı ki, hizmetkârın içeriye girdiğini fark edemedi. Yaşlı adam küçük bir öksürükle varlığını haberdar etti.
"Majesteleri, kuzenleriniz Leydi Samara ve Lord Nisander teşrif ettiler."
Roas daha önce hiçbir imparatorun önüne çıkmamıştı ve bu yüzden, kendisine bile itiraf edememesine rağmen, biraz heyecanlıydı. Neyse ki Luca, kabul seremonisinden bahsetmişti biraz. Saraylıların her gün yaptıkları, belki de yapmaktan sıkıldıkları bu tören, o anın heyecanıyla Roas için, daha önce imparatorun huzuruna çıkmamış herhangi biri için, imparatora olan saygı ve minneti göstermek adına muhteşem bir yol olarak görünüyordu.
Kabul salonunun tüm yükünü sırtlanmış olan sütunların görkemi, sütunların üzerinden salınmış kırmızı kadife flamaların kattığı hava, duvardaki muhteşem freskler, kaidelerinden yükselmiş ve yüzlerindeki soylu ifadeleri yüzyıllardır koruyan dev heykeller, salona adım atılmasıyla sessizliği yırtan teşrifatçı boruları Roas'ın aklını başından almıştı ve Luca'nın saraya girmeden önce bahsettiği kuralları unutturmuştu. Elindeki kılıcıyla ve çatık kaşlarıyla korkutucu görünen bir heykele bakarken, bu heykelin savaş tanrısı Pros'a duyulan saygıdan ötürü yapıldığını düşünüyordu ki, Luca'nın dirseğini kaburgalarında hissetti ve imparatora beş adım mesafede durduklarını gördü. Kabul bekleyen kafilenin başındaki Leydi Samara'yla neredeyse aynı anda sağ dizinin üzerine çökmeyi becerebildi.
"Güzel ülkemizi iyi niyetle yöneten kudretli imparatoru saygıyla selamlarız!"
"Hoş geldiniz konuklarım." İmparatorun yüzündeki ciddi tören maskesi umutsuzlukla bulutlanmış garip bir neşeyle delindi. "Aslına bakarsanız bu uzun seremonilere pek vaktimiz yok, bunu daha sonraya bıraksak?"
Samara ve maiyeti şaşırmış gözlerle doğruldu. "İmparator olan sensin kuzen, nasıl istersen."
"Zamanlamanız mükemmel. Biz de bir savaş komisyonu oluşturmuştuk ve akşam yemeğinden sonra toplanacaktık. Katılmanız elzem. Ve sen Luca... Bilmeni isterim ki, Vargorn Büyücülük Konseyi seni önerdiğinde bu görevi tamamlayabileceğine çok ihtimal vermiyordum. Beni yanılttığın için çok teşekkürler. " İmparator yeniden tören havasına büründü. "Konuklarım çekilebilirsiniz. Konsey toplanmadan önce size haber verilecektir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göç Yolları
FantasyYapılacak tek bir şey vardı... Bu savaşa sürüklenen için de, bu savaşa birilerini sürükleyen için de... Savaşı çıkaran için de, bu yangını körükleyenler için de... Savaştan nefret edenler için de, şehirlerini savunmak zorunda olanlar için de... Herk...