Güneş, yaz sabahlarındaki gibi mutlu bir şekilde parlıyordu gökyüzünde; sanki insanların kapılarına kadar gelen karanlık, acı ve gözyaşı bulutunu dağıtmak istermiş gibi. Belki de onların yataklarından son bir kez rahat ve huzurlu uyanmaları için, yaklaşan savaş olgusunun korkunç ve acımasız gerçekliğine, sahte bir yaz sabahıyla direniyordu.
Yolculuk hazırlıkları daha gün doğmadan başlamıştı. Leydi Samara'nın kullanacağı dört atlı yaylı araba hazırlanmıştı ve yol boyunca tüketilecek erzak paketlenerek başka bir arabaya yüklenmişti. Leydi'nin isteği üzerine koruda görev yapan yirmi beş muhafız, muhafız başı Godol'un önderliğinde yolculuk yapan guruba eşlik edecekti.
Her şey hazırdı. Lea solgun ve zayıf görünse de verdiği söz üzerine avluda duruyordu. Samara onu kendi arabasına davet etti. Roas bu davetin sadece Lea'nın rahatsızlığından dolayı yapılmadığını biliyordu, zira yolculuk esnasında bir tehlike yaşanacak olursa kendi yakınında güçlü bir kişinin bulunması onu rahatlatacaktı.
Avluya en son Nisander indi. Son derece neşeli görünüyordu. Üzerinde, bedenine tam oturmuş bir zırh vardı. Sabah güneşinde şimşekler çakan zırhın Nisander tarafından daha önce hiç kullanılmadığı belliydi, bir savaş sırasında zırhın almış olması muhtemel hiç bir iz görünmüyordu zırhta. Anak savaş alanına hiç inmemiş olan Nisander, taş avluya muzaffer bir komutan gibi indi. Yaklaşmakta olan savaşın stresi sanki onun üzerine çökmemiş gibiydi. Sanki her şey bir oyun gibiydi onun için.
Taş avludan Vargorn'a doğru eşkin adımlarla yola çıktıklarında Roas, muhteşem siyah atını Nisander'in bineğinin yanına sürdü.
"Ah Roas, tam da görmek istediğim kişi."
Roas yorgun bir ifadeyle gülümsedi. "İyi görünüyorsun."
"İlgilendiğin için sağ ol, aslına bakarsan gerçekten iyiyim. Yeni bir maceraya atılmak bana bilinmedik bir zindelik hissi veriyor. Kendime güvenim artıyor."
"Bu her zaman yaşadığın maceralardan biri olmayacak."
"Ne demek istiyorsun?"
"Savaş karşılaştığın hiçbir şeye benzemez, unutma savaşa katılan insanların büyük bir çoğunluğu bir daha gün ışığını göremez. Bugüne kadar hep böyle oldu. Bu gerçek, insanların savaştan korkmaları için büyük bir neden."
"Sadece galipler ayakta kalır."
"Seni temin ederim galipler de ölür. Hangi orduda daha az ölü varsa o ordu kazanır. Daha öne savaşmadığını biliyorum, bu yüzden bence hiç bulaşma."
"Bunu sen mi söylüyorsun? Yenilmez savaşçı! Luca'nın senden dün gece nasıl bahsettiğini duydum."
"Luca... O bazen abartmayı sever. Ancak ben çoğu zaman elime kılıç almamış olmayı dilerdim, insanların kanıyla elimin hiç yıkanmamış olmasını. Ama savaş tanrısı Pyros'un benimle ilgili başka planları var anlaşılan."
"Pekiyi ya vatanseverlik? Ya ülkeme saldıran düşmanları bertaraf etme isteği? Ya bunca sene almış olduğum kılıç dersleri?"
"Bunu tecrübeli savaşçılara bırak."
"Bir bilge, hayatta her şeyi tatmak gerektiğini söylemiş. Ben de öyle yapmayı düşünüyorum. Yeterince kılıç dersi aldım. Hiç savaşa katılmadım, bu doğru ama Bilge Carakas'ın ülkeyi barış içinde yönettiğini biliyorsun. Savaşın ne kadar korkunç bir şey olduğunu biliyorum. Ne olursa olsun, yaşayacağım ve ardımda bırakacağım. Aynı Büyük İstila sırasında Soylu Xandrol'un yaptığı gibi."
"Madem bu kadar kararlısın, diyecek başka bir şeyim yok." Roas biraz durduktan sonra birden aklına gelmiş gibi lafa başladı: "Soylu Xandrol mu dedin?"
"Evet, neden şaşırdın?"
"Ben Xandrol'un şövalyeliğe layık bulunmayan bir köylü olduğunu sanıyordum. Büyük İstila sırasında göstermiş olduğu onca kahramanlıktan sonra ona bir yığın şeref payesi verilmiş ama yine de şövalyeliğe layık bulunmamış. Tüm bu olanlara rağmen onun soylu diye anılması ne kadar ilginç değil mi?"
Nisander, zamanında atalarının yaptığı bu büyük yanlışı elbette biliyordu ve bundan utanç duyuyordu. Bu hikayeyi ilk dinlediği andan itibaren Xandrol'e büyük bir haksızlık yapıldığını anlamıştı. Ancak atalarının yaptığı bu hatanın yeni tanıştığı biri tarafından yüzüne vurulması canını sıkmıştı. Yüzünde karanlık bir ifadeyle ablasının arabasının yakınlarına sürdü atını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göç Yolları
FantasyYapılacak tek bir şey vardı... Bu savaşa sürüklenen için de, bu savaşa birilerini sürükleyen için de... Savaşı çıkaran için de, bu yangını körükleyenler için de... Savaştan nefret edenler için de, şehirlerini savunmak zorunda olanlar için de... Herk...