Bölüm 17

200 35 39
                                    


Burak'ın yakışıklı ağzından. Medya Burak ve bölüm şarkısı.

***

Yanımda istediklerim yıldızlar kadar uzak oluyor bazen. Elimi uzattığım an yetişecekmişim gibi hissediyorum ama aslında yıldızlar kadar uzaklar bana. Yağmurda öyle. Yıldızlar kadar uzak. Aslında o yıldızın ta kendisi. Hayatıma girdi ve kayıp gitti. Gitmeden önce unuttuğu tek bir şey vardı. Benim hala bir dilek hakkım var. 

Hafif uzayan sakallarımı sıvazladım. Titrek bir nefes alıp ellerimi usulca kıyafetlerimin üzerinde gezdirdim. Deliler gibi korkuyordum. Her geldiğimde bu mezarlıktan içeriye adım atmaya deliler gibi korkuyordum. Onun toprağın altında olma düşüncesi beni deliler gibi korkutuyordu. Beni bıraktığı gün ne çok ağlamıştım. Göz yaşım bitti sanmıştım ama her onun mezarına gelişimde boğazımda bir yumru ardından akan yüzlerce göz yaşı. 

Mezarlığa adımımı attım. Ardından yerini ezberlediğim mezarın üzerinde gezdirdim gözlerimi. Yanına varana kadar ölecekmişim gibi hissettim. Bacaklarım tutmuyordu. Mezarın yanına uzanıp miniğimin toprağında gezdirdim ellerimi. "Özledin mi beni miniğim? Bu çocuk seni deliler gibi özledi. Dün gelemedim yanına küsmedin dimi bana. Bak sana en sevdiğin çiçeklerden getirdim." elimdeki çiçek demetini mezarın üstüne bıraktım. Boğazımdaki yumru konuşmamı engelliyordu. En sonunda kendimi tutamayıp gözyaşlarımı serbest bıraktım. "Korkma miniğim. Ben hala seni seviyorum. Uzaktan seviyorum. Kokunu alamadan boynuna sarılamadan, yüzüne dokunamadan. Sadece seviyorum. Söz vermiştin bana kalbimi vermeden gitmeyecektin. Sen gittin kalbimde aklımda seninle gitti. Yakışmaz derdin gözyaşları yanaklarına. Gözümden akan yaşlar sensin küçüğüm sensin." 

Elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Umutlarımız maviydi ama sonuçlar siyah. "Yalnızlık şarkısını okuyacağım sana. Rüzgarın sesini dinle. Fırtına geliyor. Yaprakların uçuşu fırtınaya eşlik ediyor. Ve yalnızlık şarkısının melodisi kulaklarımda yankılanıyor..." gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı. "İyi geceler küçüğüm." 

***

Biri sürekli arkadan dürtüyordu. Ben gözlerimi açmak istemesem bile gözlerimi araladım. Karşımda Yağmur'un arkadaşı Çınar'ı görünce şaşırdım. Gözlerinde anlam veremediğim bir ifade vardı. Acıma duygusu değildi fakat anlanması çok güç bir ifadeydi. "Beni onunla yalnız bırak." hala öyle bakıyordu. "Burak kalk artık. Yaşarken ölüyorsun. Her gün buradasın. Her gece. Bilmediğin şeyler var. Kalk ve kendine gel artık." o burada toprağın altında savunmasızca yatarken onda ayrılmamı istiyorlardı. Yapamazdım ben onsuz bir hiçtim. "Kalkamam anlıyor musun? Kal-ka-mam. O burada ben başka bir yerde olamam." hiç beklemediğim ani bir çıkış yaptı. "Öldü o anlıyor musun? Öl-dü. O burada değil. Gitti bir daha gelmeyecek. Eğer yanında olmak istiyorsan sende ölmelisin." ölmeyi çok denemiştim ama yapamazdım. "Ölemem lan anlıyor musun ölemem. Onu içimde yaşatmam için yaşamam gerek. Eğer şu siktiğimin dünyasından gidersem oda içimden gider." ne zaman ayağa kalktığımı bile fark etmemiştim. Mezarlıkta olan bir kaç gözün bize döndüğünü gördüm. Umurumda değildi. O gitmişti ve beni de kendisi ile götürmüştü. Ona seslenecektim oysa ki. Gitme kal diyecektim ama yapamadım sesim boşlukta donup kaldı. Söyleyemedim onsuzluğun acısını.

"Burak bak kardeşim daha yaşayacak çok anın var. O gitti. Buna hepimiz çok üzülüyoruz ama yapacak bir şey yok. Kaybettik onu ama sonunda kazanıcağımız bir şey var unutma. Bunu Yağmur öğretmişti bize. Onun için kalk." gözlerimi sıkıca yumup tekrardan açtım. "Yağmur öğretti bize... Ama söylemediği bir şey vardı. İnsan içindekini kaybederse ne olursa olsun sonunda kazanamaz. Ben içimdekini kaybettim. Kazanamıyacağım. Sadece içimdekini değil kendimi de kaybettim. Lütfen beni onunla yalnız bırak. Sonra konuşuruz bilmediğim şeyleri..." gözlerinde gidip gitmemek arasında bir ifade vardı. Sanırım şuan iç sesiyle büyük bir kavgaya girmişti. İç sesine yenilip kafasını iki yana salladı ve küçük adımlarla mezarlığı terk etti. Mezarlıktan çıkınca eski yerime kuruldum.

Gerçek huzur buydu sanırım. Her ne kadar o olmasa bile toprağını kokluyordum. Sarılıyordum. Ona söyliyemediklerimi, o toprağın altındayken söylüyordum. Küçük bir cam parçası kalbime batıyordu sonra. Çok küçük bir cam parçası. Ama acısı... Cehennem ateşinden daha fazla gibi geliyordu. Aklımda durmadan dolanan tek kelime 'keşke' oluyordu. 'Keşke ona aklımdan geçen her şeyi söyleseydim.' diye tamamlıyor diğer basit kelimeler altın kelimeyi. Bir kelebeğin kalbini kırdığında ertesi gün özür dileyemezsin. Keşke kelimesi benim için tam olarak bu anlamı taşıyordu. O kelimeyi söylemeden önce boğazıma bir yumru oturuyor ilk önce ardından gözlerim doluyor. Kalbin acımaya başlıyor ve ağzından bir çığlık gibi dökülüyor beş harfin muazzam uyumu. Gözümde biriken yaşlar bu kelimenin ağırlığını kaldıramayıp hızlıca yanaklarımda düz bir yolda iz sürüyormuşçasıa dökülüyor. İnsanların çoğu belkide seçilmiş olan bazı mühteşem kelimelerin altında yatan anlamı fark edemiyorlar. Sadece düz bir kelime gibi geliyor. Günlük hayatında sürekli kullanabilceğin düz bir kelime. Ama kelimelerin hak ettikleri asıl değer bu değil. Kelimelerin değerini bulmak senin elinde. Sadece düşün. İnsanın düşünmek için çok vakti vardır...

Ben düşüncelerimin yoğunluğunda kaybolurken zamanın nasıl geçtiğini anlıyamadım. Kolumdaki saate baktığımda akrep ve yelkovan gitmemi istermişçesine hemen yer değiştirmiş ve kalkmamı bekliyordu sanki. Artık çok farklı bir adama dönüşmüştüm. Akrep ve yelkovanı bile ondan ayrılmamı istiyorlarmış gibi suçluyordum. Elimi toprağın üzerinde gezdirip son kez toprağa bir öpücük kondurdum ve ayağa kalktım. Üstüme bulaşan toprağı hafifçe sirkeleyip ondan ayrılma vakti geldiği için boğazımda oluşan yumruyu yutmaya çalıştım. Gitmedi acılar gibi...

Adımlarım sanki beni geri itiyordu. Son kez arkama bakıp belkide ilk defa gözlerimden yaş akmasına izin vermeden hızlı adımlarla mezarlıktan çıktım.

(Yazardan)

Denizi seviyorsan dalgaları seveceksin. Uçmayı istiyorsan düşmeyide bilceksin!! Korkarak yaşarsan, sadece hayatı seyredersin. Burak en çok Yağmur'un gözlerinde ki denizi sevmişti. Dalgaları sevmeye çalışırken içinde boğuldu. Burak en çok Yağmur'a yürümek istedi. Fakat yürüyemedi o yüzden kalbini Yağmur'a uçurdu. Kalbi düşüp paramparça oldu. Şimdi korkacak hiç bir şeyi kalmadı. O yüzden hayatı değil ölümü seyrediyor...

*******

Silam kuklaylar bu bölümüde uzun yazmaya çalıştım umarım uzun olmuştur. Vote ve yorumları bekliyorum. Ben yine çok konuştum. Sizi seviyorum <3...



KuklaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin