1980 Mart ayıymış.Öncekinden farklı bir Martmış -en azından öyle duymuştum-. O gün, ışığın gözüme nüfuz ettiği gün. Aynı taarruz eden askerler gibiydi ışık ordularının yüzüme vurması. Sözcüklerle açıklamak çok güçtü. İnanılmazdı.
Bir kadının yüzüyle karşılaştım önce, kafasında mavimsi bi poşet vardı, üstünde turkuaz bir elbise, elinde de beyaz bir eldiven. Eldivenli elleriyle beni tuttu. Taktığı eldivenler canımı yakıyordu. Sonra ayaklarımın arasına orta parmağını koydu , diğer parmaklarıylada kavradı. Ne yapmak istiyordu bu kadın. Birden kavradığı parmaklarıyla ayaklarımı kaldırdı. Baş aşşağı kalmıştım. İstemsizce bağırıyordum, daha doğrusu çalışıyordum, biraz sonra farkettim bu bağırmaktan çok ağlamaktı.
Yorulmuştum, biraz olsun sesimi hafifletip, başımı sallamayı bıraktığım sırada, onu gördüm. Yüzü parıl parıl parlıyordu, daha deminki ışıktan yorulan gözlerim bu parıltıya kısıldı kaldı, ben onu daha çok görmek için göz kapaklarımı kaldırdıkça, onlar benim tersime kısılıyorlardı. Hafifçe gülümsedi. İçimi ısıttı.
Ebe beni başaşşağı salladıktan sonra -canımı yakan, beni eldivenlerle tutan kadının adı ebeymiş sonradan öğrendim- kalçama bi şaplak attı. Ne istiyordu benden, önce başaşşağı çevirip sonra kalçama vurmuştu, gerçekten bu kadını anlayamıyordum. Bunları düşünürken kısılan sesim tekrar yükselmişti. İlk baştaki gibi ağlamaya devam ediyordum. Ağlarken bir kez daha gördüm onu, bu sefer ilkinden daha yakındım. O da ilkinden daha beyaz ve daha güzel. Çok hoş bir kokusu vardı -yaklaşınca anlamıştım - . Ebe beni onun kucağına verdi. Ona giderken öyle heyecanlanmıştım ki zaten hızlı atan kalbim yerinden çıkacak gibi olmuştu. O sıcaklığı hissedince anladım, içerdekinin tıpa tıp aynısıydı, gül kokan ve yüzü parıldayan bu kadın annemdi. İçerdeyken duyduğum sesleri anımsadım.
"Selma hanım bebeğinizin bir sağlık problemi var. Ee... göremeyebilir ama hiç sorun değil isterseniz..." sonra bana yakın olan ses konuştu.
"Sakın , sakın böyle birşey teklif edeyim demeyin. Kesinlikle izin vermem. Nasıl bu kadar rahat olabilirsiniz. Ben onun her kalp atışını içimde hissederken... Yo... onun yaşama hakkını elinden alamazsınız. Dediğim gibi izin vermem.Burayı terkedin!". Sona doğru sesi daha yakından duymaya başlamıştım. Annem sinirlenmiş olmalıydı.
Bizi bir odaya aldılar. Saat başı doktor gelip tetkikleri yapıyor sonra bana bakıp odadan çıkıyordu. Doktor Akif her odaya girdiğinde gözlerim siyah saçlarının kar yağmış bölümlerine takılır, çıkana kadarda ayrılmazdı. Saçlarının bazı bölümleri öyle beyazdı ki odanın duvarları onların yanında sarı kalırdı. Gözleri saçlarıyla aynı renkti, zifiri karanlık. Ona baktığımda önce gözlerinin karanlığında kayboluyor sonra saçlarının akında ışığı buluyordum. Kalın kaşları, gür kirpikleri vardı. Otuz beş yaşlarında orta boylu bir adamdı. O gelene kadar annemin yeşil gözlerinin içine bakar, gelincede genç yaşta ağarmış saçlarına dalardım.
Odamız pek geniş sayılmazdı. Kapının hemen sağında iskeleti paslanmış demir bir yatak, üstünde kirden sararmış bi çarşaf örtülüydü, yastık çarşaftan biraz beri halliydi. Yatağın yanında iki raflı ahşap bi komodin , komodinin üstünde de içinde havasızlıktan solmuş, adını bilmediğim siyah ve kırmızı iki çiçek olan siyah, çiçek desenli vazo duruyordu . Odanın tavanının bazı bölümleri rutubetten simsiyahtı. Girdiğimde bu kokuyu taze ciğerlerime doyasıya çekmiş, onlara eziyet etmiştim ama vakit geçtikçe annemin kokusu odaya yayılmış beni bu pis kokudan kurtarmıştı, belki de burnum rutubet kokusuna alışmıştı kim bilir. Odanın duvarları beyazdı. Bu beyaz duvarların bazı bölümleri dökük ve kabarıktı. Tüm bunlara rağmen hastanede doğduğum için kesinlikle şanslıydım.
Şimdi hatırlıyorum Doktor Akif odaya ilk girdiğinde beni daha yakından incelemişti , incelemesi biter bitmez aniden siyah gözleri parlamış tam o sırada ince bıyıklarının altından şu kelimeler dökülmüştü : "Selma Hanım, görüyor." kömür karası gözlerinin içine derin derin bakınca anlamıştı. Evet görüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeni Hikaye
General FictionNeden yaparlar ki bunu. Yeni doğmuşken neden saklamazlar ki dünyanın gerçek yüzünü ama yok belki de doğrusu budur, belki de herşey benim içindir(!).