İki kişiydiler. Annemin kucağında daha üç aylık bir bebektim. Bağırdım ağladım... Allahım hiç kimse yokmuydu sesimize ses verecek. Ne istiyorlardı bizden.
Gördüğüm her yer alabildiğine ağaç ve çalıydı. Annemin gözleri gibi yemyeşil yapraklar , esen rüzgarla hışırtı çıkarıyor, oynayan yaprakların sesi kuşlarınkine karışıyordu.Annem. Yirmi yaşında genç bir kadın. Kestane rengi saçlarının yüzüme değdiğindeki koku ve yumuşaklık. Hatırlıyorum. Uzun, saçlarının aksine siyah uzun kirpikleri ara sıra gözüne kaçar, onu çıkarana kadar rahat edemezdi. Bir eliyle beni kavrar diğer eliyle de gözünü ovalar , narin kumral teniyle birlikte kıpkırmızı ederdi. Yüzü her ayrıntısına kadar aklımda. İnce kaşları , soğuktan kızarmış yanakları... Ama her düşündüğümde sonrası aklıma geliyor. Her güldükten sonra ağlıyor ne zaman onu düşünerek içimi ferahlatsam, olmadığı aklıma gelince nefesim gidecek gibi oluyor. Yine de onu düşünmeyi bırakmıyorum. İyiki son ana kadar ona bakmayı sürdürmüşüm diye geçiriyorum aklımdan.
Annem sesi çıktığı kadar bağarıyor, onların elinden kurtulmak için elinden geleni yapıyordu. Daha bir yaşımı bile doldurmamıştım, annemi o canilerin elinden alamamak, en ufak bir yardımda bulunamamak... Ağladıkça hıçkırıyor , hıçkırdıkça derin nefes alma ihtiyacı hissediyordum. Ama boğazımın orta yerine takılı olan şey buna engel oluyordu. Ciğerlerimin havasızlıktan büzüldüğünü hissettim. O kadar sıklıkla hıçkırıyordum ki nefes alacak zaman bulamıyordum.
İkisininde bıyıkları aynı şekildi, birinin saçı Doktor Akif'in ki kadar olmasada siyah , diğerininki sarıya yakın açık kahveydi. Boyları hemen hemen aynıydı. Ellerinde parmakları kesik siyah eldivenler vardı. Kot pantolon giymişlerdi. Ayrıca çok kötü kokuyorlardı. Aynı kokuyu daha önce annemle gecenin bi vakti parkta otururken koklamıştım. Hastaneden ayrıldıktan sonra sekiz ay annemin eski biriktirdiği parayla kıt kanaat geçindik. Soğukta parklarda sabahladık. Bu da o sabahlardan biriydi. Sadece biraz daha gürültülü ve acımasız bir sabahtı ve bu sefer annemin kucağında değilde bankın üstündeydim.Sarı saçlı, annemin ellerini tuttu. Pantolonundaki kurumuş siyaha yakın kırmızı lekeler dikkatimi çekti. Annem çırpınıyor ellerinden kurtulmaya çalışıyordu. Gözleri bağlıydı. Bağırdım, sesimin çıktığı kadar - bir bebeğin bağırabildiği kadar -. Sonra annem burda, benim gözlerimin önünde ona yapılanları gördüğümü her defasında hatırlamasın, üzülmesin diye susmaya çalıştım. Olmadı... Anneme yapılanları görmek... O an keşke kör doğabilseydim diye düşündüm. Yapılanlara istemeden de olsa kayıtsız kalmak. Çok acıydı. Sonra gözlerimi kapatmayı denedim. En azından annemin son halinin zihnime gülümserken kazınmasını istedim. Aradan sadece iki saniye geçmişti ki başımdan kaynar sular döküldü. Ne yapıyordum ben, annemi görebileceğim belki de son saniyeleri ona gözümü kapatarak harcıyordum. Bakmaya devam ettim. Canım annem acıdan kıvranıyordu, yüreğim dayanmadı, kafamı başka yöne çevirdim - gözlerimi kapatmayı kendime yediremiyordum - Sesi hala kulağımda çınlıyor. Kafamı çevireli fazla olmamıştı ki çığlıklar tek bir inlemeyle kesildi. Korktum... Gözlerinin yeşilini tekrar görememekten, ona baktığımda sıcaklığını hissedememekten. Bana gülmez, gülemez diye korktum. Ne olursa olsun onu bir kez daha görmek istedim. Son bir kez. Kafamı çevirdiğimde toprağın üstünde yan yatıyordu. Her tarafı kanlar içindeydi. Yüzü acıyla bezenmiş, öylece kalmıştı. Sanki eziyet devam ediyordu. Bacaklarındaki kesikler, morluklar... Anne demek istedim, anne hala ordamısın. Gittiğine inanmak zordu. Beni çok severdi, bana sımsıkı sarılışından biliyorum. Beni almadan asla gitmiş olamazdı. Ama gitmişti. Bir kere olsun "anne" diyişimi duyamadan göçmüştü. Benide götürmek istemiştir diye düşündüm ama olmamıştı, onunla gidememiştim, ölememiştim.
Bağırıyorum... Ağlamak istiyorum hemde göz pınarlarım kuruyana kadar. Dudaklarım büzülüyor, engellemeye çalışsamda başaramıyorum. Ağzımda biriken tükürüğü yutarken, acımasız dünyada tek kaldığımdan çok annemsiz kaldığımı anlatırcasına daralan boğazımı hissediyorum. Aniden yağmur başlıyor. Biraz sonra anlıyorum yağmurun nedenini. Bulutlar da benimle birlikte ağlıyor, üstüme siyah bir yorgan çekercesine kaplıyorlar her bir yanı. Yağmur damlalarının yüzüme ve toprağa vurduğunu hissediyorum. Damlalar yüzüme vurdukça serinliyor; toprağa vurdukça, toprağı koklayıp rahatlıyorum. Sonra anneme bakıyorum, giydiği beyaz elbiseye. Sessizce uzanmış toprağa, buluşmayı bekliyor, toprakla birleşmeyi. Sessizliği kulaklarımı sağır ediyor. Güçlükle arkasına geçip yüzüne bakıyorum. Küçük bir kıpırtı bekliyorum. Kalbimdeki alevler içindeki yangını söndürebilecek küçük bir canlılık belirtisi. Elini kaldırıp yüzüme koymasını, seninleyim demesini bekliyorum. Kıpırdadığını görüyorum. Anne diyorum. Anne hala ordamısın. Kalbim öyle hızlı atıyor ki daha tamamen sertleşmemiş kaburgalarımı kıracak sanıyorum. Sonra kendi kendime "Kırsa ne olur ki?" diye soruyorum, annem yaşadıktan sonra.
Uçmak istiyorum kuşlardan daha yükseğe yükselmek. Ama uçamıyorum, yanıldığımı hissettiğim an kanatlarımın çıtırdadığıinı duyuyorum. Bu çıtırdamayla başka sesler de geliyor kulağıma uzaklardan. Kendime o ikisinin yüzünü unutmayacağıma söz veriyorum.
Cıvık, samimiyetsiz, gereksiz, geç kalmış sesler, yalancı bir telaşla etrafımızı sarıyor. Biraz sonra seslerin kaynağını anlıyorum. İki polis arabası ve bir ambulans. Polislerden biri annemin üstünü örterken bağırıyorum "Bırakın örtmeyin üstünü, son birkez daha göreyim". Her baktığımda son kez diye bakıyorum ama her seferinde bir son daha ekliyorum, son bir kez. Sonra ambulanstan ellerinde sedyeyle iki kişi iniyor. Polis ablanın soğuk kollarında, annemin yanına gidip onu sedyeye taşıdıklarını görüyorum. Telaşlı halleri beni benden alıyor. Bırakın diyorum, bırakın geç kaldınız hızlı davranmanızın artık bir manası yok. Bağırdım, ağladım sesimizi duymadınız şimdi de aynısını yapın, duymayın bizi diye haykırıyorum ama nafile, dinlemiyorlar onu benden her geçen saniye uzaklaştırıyorlar.
Durmadılar, izin vermediler. En son hatırladığım, soğuk siren seslerinin bana unutmak istediğimi unutturmaması ve yüzüme dokunan soğuk gözdamlalarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeni Hikaye
General FictionNeden yaparlar ki bunu. Yeni doğmuşken neden saklamazlar ki dünyanın gerçek yüzünü ama yok belki de doğrusu budur, belki de herşey benim içindir(!).