İnsancıl Tayfaya ithafen
. . . . . .Koşuyorum.Ayaklarım koparcasına hızla koşuyorum.Ah!Lanet olsun yaklaştılar.Galiba ayaklarım kanıyor(keşke tek derdim bu olsa).Yakalanırsam ölecegim biliyorum ama şuan acısız bir ölüme koşuyorum (yani sanırım).
Çağlayanın sesi giderek yaklaşıyor.Söyledikleri kadar korkutucu mu görücez bakalım.Dikenler,çalılar azaldıkça yumuşak çimenlere basmak hızımı arttırıyor ama cigerlerim biraz daha oksijen için isyan ediyor.Sesler yaklaşırken iki saniye soluklanabildim, tabana kuvvet Elirya!Ölmeden önce görecegin son şeyin bir çift ölüm karası göz olmasını istemiyorsan tabana kuvvet!...
Evet artık adımlarımı yavaşlattım ve karşımdaki manzaraya aģzım açık yürüyorum.Sesler artık ne kadar yaklaştı bilemiyorum duyamıyorum zaten çünkü karşımdaki ölümün sesi digerinden daha baskın geliyor.
Bulunduğum uçurumun hemen karşısında benden 50 metre daha yüksekte bir uçurum ve o uçurumdan dökülen kan kırmızı nehir.
Arkama son bir kez bakmaya vaktim vardı ,döndüm ve baktım karanlık diken ormanları ve onun gerisinde kalan camlı Ay Kubbesi (bana kalırsa zindanım) birde mürdüme çalan bulutlu gökyüzü...
Gölgelerin yaklaştığını farketmem uzun sürmedi telaşla önüme döndüm ve iki adım attım , uçurumun ucundan birkaç taş aşagıya düşüp gözden kayboldu.Derin bir nefes aldım artık hazırdım yüzümü bana koşan gölgelere döndüm simsiyah gözlerde dehşeti görebiliyordum ve kendime boşluğu yatak edinirken onlara tebessüm edip el salladım.
En önde koşanın beni tutmak için yaptığı hamleden sonanda kurtuldum.
Uçurum kıyısında ki gölgelerin telaşları beni mutlu etti galiba bu ilk ve son gülümsemelerimdi.
Soğuk rüzgar sırtımı döverken birazdan herşeyin biteceğini düşündüm acılarım,gözyaşlarım,soguk gecelerim her şey bitecekti.Kardeşimi benden almalarından sonra herşeyim bunlardan ibaret olmuştu.Keşke onunla beraber atlayabilseydim.
Sertçe çarptım kırmızılığa,sırtımda dev bir acıyla çırpındım,çırpındıkça battım,bitirircesine yuttum kırmızıyı.Sonra bitti her şey...
Öksürdüm,sırtım yarılırcasına acırken.Kemiklerim kırılmıştı sanki. Sol tarafımdan bir sıcaklık geldigini hissettim ve daha çok yaklaştım ısıya ve uykuma teslim oldum.
Ne güzel bir rüyadır sıcacık bir yatak.
Bi dakka ,ne?!Hızla gözlerimi açtım. Kemiklerime işkence eden öksürük dalgasıyla acı içinde yumdum gözlerimi,bitmek bilmiyordu.Sonra bir el kauçuk yapragında bir şey döktü ağzıma,gözlerimi açarken yuttum herneyse. Karşımda kocaman koyu kırmızı gözleri olan soluk beyaz benizli gece gibi simsiyah saçlı bir çocuk.Korktum.
-Kimsin sen?Onlardan mısın?Bırak beni lütfen,gideyim!
Biraz bagırdım galiba çocuk irkildi.Gözlerimden yaşlar süzüldü ağlamaya başladım.Çektigim acıları düşününce o cehenneme geri dönmeyi istemiyordum.
Çocuk bana sarıldı,bakır rengi saçlarımı okşadı.-Ağlama Elirya,artık hiç üzülmiyceksin. dedi daha sıkı sarıldı ve yavaşça bıraktı beni.
Ben şaşkın şaşkın ona bakıyorum.Kardeşim Heleni'den sonra bana sarılan ilk kişiydi.Bir dakika?
-Adımı nerden biliyorsun?
-Burada ki herkes seni biliyor Elirya.
-Sen neyden bahsediyorsun?
Minik solgun ellerini bana uzattı,tuttum ve yüzümü buruşturarak yattığım yerde dogrulup oturdum.Sırtımdaki acıyla inledim.
-Bekle,ağrıların için bir şeyler getireyim.
O gözden kaybolurken etrafı inceleme fırsatı buldum ve bulundugum yerin bir mağarayı andırdığını farkettim tek farkı bulundugum kısma açılan bir kaç odaya benzer oyuk daha vardı. Yatagımın sol tarafında ateş yanıyordu ve cevresinde yere serilmis ot balyaları üstlerinde hayvan postları vardı. Oda da duvara asılı kandiller ve bir kac boynuzdan başka bir şey yoktu.Ateşin biraz ilerisinde boydan boya bir kumaş asılıydı.Zannediyorum giriş-çıkış için kullanıyor.Ben etrafı incelerken kehribar gözlü çocuk geldi.(Adını niye sormuyorsam?)-Sen beni tanıyorsun ama ben senle ilgili hiçbir şey bilmiyorum.Kimsin sen?
-Adım Burça, Annemle burada yaşıyoruz.Çok fazla Kansuyu yuttuğun için öksürüyordun annemde senin için kaya meyveleri toplamaya gitti.Yaptığı şuruplar agrılarına ve öksürüğüne iyi gelicek çabucak iyileşiceksin. Dedi ve kocaman gülümsedi.Benim aklımsa başka biyerdeydi.
-Kansuyu mu?
-Kızıl nehire böyle deriz.Kimse o nehirden içmez,yıkanmaz.Annemin anlattığı kadarıyla yıllar önce bir savaş olmuş çok kayıplar verilmiş ve atalarımızın kanı bu nehirden akmış ve o günden beri hep kırmızı akmaya başlamış.Atalarımızın kimle ne için savaştığını annem hiç söylemedi bana hep bu kadarını anlatır." Dedi ve yine kocaman bir gülücük.
Sırtımı açtı ve elindeki yapragı andıran şeyleri sırtıma koydu.Yapraklar sanki derimle bütünleşicekmiş gibi sırtıma gömüldü.Üstüne bir bez koydu ve belimden bağladı.Yaptı şey her neyse etkisini hissedebiliyordum sırtımın gevşedigini ve agrının azaldığını hissettim.Daha iyiydim sanki en azından rahat hareket etmeme sırtım hazretlerinden izin çıkmıştı.
-Dışarı çıkmak istermisin?
Ve yine bir gülücük birde hevesli söyledi ki 5 dakka daha yatıyım diyemedim .
Ellerinden tuttum yavaşça ayağa kalktım.Perdeye doğru yürüdük(bingo!doğru tahmin etmişim).Perdeyi araladı dışarıya bir adım attım ve gördüklerim beni ürpertti(pekte dogru bir tahmin sayılmaz galiba).
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-ANKA-ateş kehaneti-
FantasyBir rivayetten daha fazlası Elirya,Ateş Krallığında dogmuş bir alevkanlı.Ateşi kendisi dışında her şeyi yakmaya başladığında bir kehaneti gerçekleştirir. Kehanette Elirya'nın yok edeceğinden bahsedilen golgeler ve seytanlar onu daha bir çocukken ka...