3.KIVILCIM

73 15 0
                                    

  Bir kaç saat sonra çocuklar gitmiş ve ben bu zamana kadar bilmediklerimin acı gerçeklikleriyle başbaşa kalmış yüzleşmeyi bekliyordum.
  ...
Yıllar evvel Ateş Krallığında kardeşi Heleni ile oyunlar oynayan,etrafta küçük ateşler çıkarıp ufak tefek hasarlar yaratan minik ve sevimli bir kızmışım.Annem kraliçe Asha,babam kral Teon muş.İkisinin aşkının bulutları yaktığı söylenirmiş öyle ki Ateş Krallığında tek bir bulut dahi göremezmişsiniz.Saçlarımın parlak bakır tonunu annemden aldığımı söyledi Olivya , gözlerimse babamın gözleri kadar yoğun ve bal sarısı renginde...
  Büyüdükçe çıkardığım yangınlar verdigim hasarlar büyümüş.Öyle ki bir gün kardeşim Heleni ye sinirlenip onu ateşe vermişim.Zavallı kız günlerce sargılarla uyumuş.İçimdeki gücü kontrol edemez olmuşum ve bir gece yatağım ben uyurken alev almış(kabus görmüşüm sanırım).Yatağım kül olurken beni alevlerin arasından çekip almışlar, garip olansa burnum bile kanamamış, vücudumun ne biyerinde kızarıklık ne de yanık varmış.İşte o geceden sonra bela hep yanıbaşımda beni takip etmiş.Çünkü o gece beni takip eden belanın ölüm fermanı olan bir kehaneti gerçekleştirmişim.
"Zamanın en umulmadık bir anında,ateşlerin içinden bir alev yükselicek ,kendinden başka tüm karanlığı yakıp kül edicek,alevinin ardından ejderhalar yükselicek ,buzları yağmura çevirecek ve tüm gömülü tohumlar yeniden yeşericek.Ateşin harı düzeni yeniden kuracak,ışığı tüm gözleri açıcak."

"ATEŞ KEHANETİ "  Gölgelerin ve Şeytanların(karanlığın) yok olacağını ve onları yokedecek olan alevinse ben olduğumu söylüyormuş.Tüm insanlar bu kehanet denen şeyin seneler önce belkide yaşlı bir bunak tarafından uydurup çocuklara anlatılan bir masal olduğunu nasıl  düşünemezler?! Krallıkta o gecenin ardından kehanetin başladığı söylentileri yayacak kadar bu insanları buna inandıran ve sevindiren şey ne? Gölgelerin ve Şeytanların bu söylentileri işitip küçücük ve savunmasız bir kızdan korkmalarını gerektiren ne?Tüm bu soruların mantıklı ve geçerli sayılacak bir cevabı olmalıydı.Olivya'nın anlattıkları hâla kafamın içinde dönüp duruyordu.Gölgeler ve Şeytanlar Ateş Krallığına, evime, saldırmışlardı.Her şeyi karanlıklarıyla yok etmişler.Kullandıkları kara büyüler halkımızı savunmasız yakalayıp gözlerindeki alevi söndürmüş.Çocukların neşesini emmişler,annelerin çığlıklarını yıllarca Krallığın ormanlarında yankılatmışlar.Onları bukadar acımasız hale getiren şey ne bilmiyorum,korku mu? ölüm mü?yoksa ateş mi? Yıllardır yaşadıkları ve burunlarını bile çıkarmadıkları cehennemlerinden onları çıkaran şeyin küçücük bir kıza giydirilen kehanet palavrası olduguna inanmak istemiyordum.
Bir çocuktan korkup ailemi,halkımı ve evimi yokettiler.Beni ve kardeşimi kaçırıp mahzenlerdinde yıllarca esir tuttular ve onları öldürmiyim diye yıllarca içimdeki ateşi sömürdüler ve kullandılar.Beni öldürememelerinin sebebi ise öğrendimki içimde ki ateşmiş zira önce onu söndürmeleri gerekiyormuş yoksa alevlerin arasından tekrar ve bu sefer daha güçlü doğacağıma inanıyorlarmış.
Artık bir şeyi daha öğrendim ve bundan eminim içimde ki ateş, kardeşimi kollarımdan alıp ,ailemi ,evimi ve halkımı katledenleri bulup onları bu evrenden silene kadar sönmeyecek. O çok inandıkları kehaneti gerçekleştireceğim! Yemin ederim, bunu yapacağım!
  Bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum ama ne gerekiyorsa yapacağımı adım gibi biliyorum.İçimdeki ateşi nasıl kullanıcağımı bile bilmezken bir savaşı başlatmaya yemin ettim.Tek başıma,hiçkimsem yokken nasıl savaşacağım?Düşmanlarım bu kadar karanlık ve güçlüyken onları yok edecek ışığı ve ateşi nasıl yakacağım?
  Kafam allak bullak ve aklımda bir ton cevaplanmayı bekleyen sorularla mağranın ortasında yanan ateşin başına oturmuş boşluğa bakıyordum. Burça'nın neşe dolu sesi beni dipsiz sorular kuyusundan sıyırıp aldı:
- Annem geldii!!
Kocaman kehribar rengi gözleri ve uzun kirpikleriyle gördügüm en güzel çocuktu.Sesindeki sevinç tınısı insanı huzurla doldurmaya yetiyordu.
  Arkamı döndüm ve Burça'nın nasıl bu kadar güzel bir çocuk olduğunu şimdi daha iyi anladım. Burça'nın annesi dalgalı bir denizi andıran belinin hemen altında biten simsiyah saçlı aynı koyulukta bir çift kırmızı göze sahip ,uzun kirpikleri ve gözlerinin kırmızılıgını kıskandıran dolgun dudaklarıyla muhteşem bir dişilige sahipti.Bu kadar güzel bir kadın olmak nasıl bir histi acaba? Tenrengi o kadar soluk bir beyazdı ki kolundaki damarlarını burdan bile görebiliyordum.Kucagında bir kaç yabani ot ve yüzünde Burça'nın kocaman gülücüklerinden biriyle bana bakıyordu:
"Ah,Uyanmışsın!Şurubu hemen hazırlayıp geliyorum,bitkilerin özünü kaybetmesini istemeyiz."
Diyip göz kırptı ve ben bir şey diyemeden iceride bir odaya girip gözden kayboldu.
"Burça! Annenin adı ne?" Diye fısıldadım.
"Alis!" Diye o da fısırdadı.Galiba normal konuşsak daha sessiz olurduk.İkimizde kıkırdadık.Biz bir süre gülüşüp şakalaşırken annesi elinde kase gibi kıvrılmış bir kauçukla içeri geldi.
"Burça sırtına yosun yapıştırmış,sırtın çoktan iyileşmiştir bile bunuda öksürüğün için son bir kez içsen yeterli olur sabah içmişsin zaten yarına bişeyin kalmaz" kocaman gülüpseyip yaprağı bana uzattı ve ben şurubumdan yavaş yavaş içerken Burça ya bizi biraz yalnız bırakmasını rica etti. Burça yanıma yaklaşıp bana sarıldı.Öksürdüm ama bu sefer kansuyundan dolayı degil Burça'nın bana nedensiz sarılmasına şaşırmıştım ve şurup bogazıma kaçtı.Bu çocuk beni sürekli şaşırtıyor!Son bir kaç yudum kaldı ki Alis'e içmesem dercesine baktım tadı biraz acıydı sanki fakat o ısrar edici bir tebessüm yollayınca hepsini içip yapragi Alis'e uzattım.Elleri ellerime değdi,soğuk ve belli belirsiz titriyordu.
"Elirya,Ateşin kızı."dedi ve bana bakıp tebessüm etti elliyle gözümün önüne gelen bir kaç tel saçı kulağımın arkasına attı.
"Tatlım,şimdi sana söyliyceklerimi sözümü kesmeden dinlemeni istiyorum." Başımı tamam der gibi salladım ve davam etti.
"Beni yanlış anlamanı istemem.Buradaki herkes seni tanıyor ve artık yaşadığını biliyor.Tüm Dip Halkı seni seviyor Elirya sen bizim kurtarıcımıssın,ve seni korumak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırız.Emin ol Dip Halkı gibi Gölgeler ve Şeytanlar da senin yaşadığını biliyordur fakat senin nerede olduğunu bilmiyorlar. Bunun için seni bulmaya geliyorlar civardaki tüm köylere seni bulmak için gelicekler Elirya, ve buraya ugrayacaklardır.Fakat bu sefer seni kaçırmaya yada hapsetmeye değil ateşini söndürmek için gelicekler artık onlar için daha da büyük bir tehditsin yaşadığını bu zamana kadar kimse bilmiyordu ama artık hayatta olduğunu her geçen gün daha çok insan biliyor ve bu seni tehlikeye atıcak tek düşmanın Gölgeler ve Şeytanlar degil Elirya,kimseye güvenemezsin.Düşmanların seni bulmadan saklanman ve içindeki gücü kullanmayı öğrenmen gerek.Bunu yapmaya mecburum çünkü yarın şafak vaktine kadar burayı karanlığa gömecekler."
Beynim uyuşmaya başlamıştı sanki artık Alis'in yüzünü net göremiyordum.Duyduklarımın verdigi dehsetten mi yoksa bugün ögrendiklerimin yükünün ağırlığından mı gözlerimi artık açamıyordum ve duyduğum sesler giderek uzaklaşıyordu.Karanlığa teslim olurken son duydugum sözler:"Yaşaman gerek Elirya,yaşaman gerek."

-ANKA-ateş kehaneti-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin