8.KIVILCIM

59 13 14
                                    

Işık hüzmesi hızla üstümüze doğru gelirken gözlerimi kıstım ve korkuyla Mesih'in koluna yapıştım.Işık o kadar parlaktı ki ağaçlık alan gündüz vakti gibi aydınlanmıştı.Işık hızla üzerimize dogru gelmeye devam ediyordu.Yaklaştıkça kadın silueti almaya baslamistı.Önümüzdeki iki metre karelik alana okadar hızlı gelmesine ragmen yavaşça iniş yaptı.Etrafı aydınlatan ışık yavaşça sönerken ışığın arkasındaki kız ayakta muazzam fizigi ve guzelligiyle karşımızda duruyordu.

"Vayyy anasını beee Allah neler yaratıyor."

Bu ses vahşi ve 200 kiloluk yanımdaki ayıdan çıkmıştı. Hössstt!yanii.

"Oha canım kızı yeseydin bide!!"

Mesih bana bakti çapkınca sırıttı.

"O da olur merak etme,yolumuz uzun."

"..."

Bişey diyemedim tabii!!

Kızın kalçalarının hemen üzerinde biten dalgalı altın sarı (tam anlamıyla altın sarısı)ve kocaman mavi gözleri vardı.Kıvrımlı vücudu gerçekten kusursuzdu.Üzerinde kırmızı ve ince belini kavrayan uzun bir elbise vardı.Kollarını omuzunda asılı aynı renkte kadife pelerinle örtmüştü.(dügüne mi gidiyon?!) Kafasında da ufak işlemeli kırmızı bir saç tarağı vardı.(bu ne uyum ya !eminim icindeki don bile kırmızıdır.Töbee töbee.)

Ellerini önünde birleştirdi.Gülümsedi.

"Merhaba! Ben Cersie."

Mesih karizmatik bir yürüyüşle yanına gitti ve kızın sol elini avucuna alıp inanilmaz ve ondan hic beklemedigim bir nezaketle öptü.Ben şokk!

"Merhaba Cersie,Ben  Mesih, bir kadına kırmızının hiç bukadar yakıştığını görmemiştim."

Ovuvuvoviv yaaa tabiii kesin öyledir.Ayı!

"Ah,Eliryaa!"

Kız Mesih'in elinden kurtulup bana doğru hızla yürüdü ve kucakladı.Esaslı kızmış ben Mesihle biraz fingirder zannediyodum.Ahahah Mesih'de şaşkın şaşkın arkasından bakakaldı tabi.

"Merhaba Cersie,tanıştığımıza memnun oldum."

Cersie hâla beni kucaklıyordu.Ellerimin boşlukta sallandığını farkedip kucaklamasına karşılık verdim. Ellerimi sırtına koydugumda yumusacık saçlarına dokundum. Cersie'nin çok huzur veren bir kokusu vardı. Mmmm portakal çiçeği veee ıhlamur gibi. Off bilemedim ama onun gibi bişey galiba. Cersie'nin omuzundan Mesih'e baktım.Kollarını birleştirmiş bize bakıyordu. Dil çıkardım. Tek kaşını kaldırdı ve alt dudağı yaladı ve disiyle agzinin icine aldı. Gözlerim ve ağzım bir karış açık öylece kalakaldım.Sapık!!

"Seninle tanışmayı okadar çok istiyordum ki!" Diyerek Cersie beni bıraktı.

"Nedeen?" Diyerek gülümsedim.

"Tüm Alem seni merakla bekliyor Elirya. Seni bir ilah olarak görenler bile var. Ateşin Annesi diyenler, kanatları olan bir alev topu oldugunu zannedenler ve daha niceleri o kadar çok ki. "

Bir kahkaha attım.

"Kanatlı bir alev topu mu? Ahaha."

Cersie'de bana katıldı. Birlikte kahkalar atıyorduk.

"Öhöhöm"

Mesih bize dogru yürüdü ve

"Yolda devam edersiniz artık gitmemiz lazım peşimizde bir şeytan ve gölge ordusu var."

"Haklısın fazla vaktimiz yok.Gün doğmadan gitmeliyiz."

Cersie yanıma yaklaştı.

"Hazır mısın?"

"Evet ,hazırım."

Saç tokası saçından çıkardı.Avuçlarının arasına aldı. Gözlerini kapattı.

"serix siusfa"

Saç tokası parladı,parladı ve parladı. O kadar parlaktı ki bakamıyordum. Başımı sağ tarafıma çevirdim ve sol kolumu gözlerime siper ettim. Işık bir erkeğin "serix siusfa" demesiyle söndü ama bu ses Mesih'in degildi. Kolumu yüzümden indirip Cersie'in eline baktım. Elinde bir buçuk metre uzunluğunda sapı kırmızı yüzlerce farklı taştan oluşan gövdesi ise icinde sanki bir ateş yanıyormuş gibi alevler gozuken ve bir tur yazi mi yoksa desen mi oldugunu kavrayamadigim ince islemeli parlak bir maddeden kılıç vardı. Korkuyla bir adım geriledim.

"Korkma Elirya, bu senin kılıcın."

"Anlamadım?"

"Bu kılıç son ejderhanın alevinde dövüldü. Ve evrende var olan ilk ve tek siyah unicorn boynuzu. Ejderha ateşinde dövülen unicorn boynuzu, var olan en saglam madenlerden, taşlardan bile daha sağlam ve keskin olur. Bu kılıcı seneler evvel büyük büyük dedene Elf halkı armağan etmiş. Yıllardır Ateş Krallığında bunu kullanabilen kimse olmamış. Çünkü kılıç içindeki alevleri ve parlaklığını dedenin eline geçtiği andan itibaren mühürlemiş. Ve hizmet etmeyi reddetmiş. Kılıcı kimsenin bilemeyeceği bir yere kitlemişler.O duyduğun ses kılıcın sesi Elirya. Senin kehaneti başlattığın gece yeniden parlamaya ve alevlerini yansıtmaya başlamış. Gölgeler ve şeytanlar krallığa saldırdığında kılıç İhtiyarlar'a gelmiş.Kılıç Alem'e gelebilen tek şeydi. O günden sonra Alem'e giriş çıkış icin bir kapı olarak kullandık.Bunun dışında hiç kullanılamadı yıllardır seni bekliyor Elirya."

"Bu-bu inanılmaz."

Mesih kafası karışmış gibi kılıca bakıryordu.

"Bişey mi oldu?" Diye Mesih'e sordum.

Bana baktı.

"Ha yok bisey."

Cersie bize bakıp.

"Hadi artık gitmemiz gerek.Ellerinizi kılıçla kesmeniz gerekiyor. Gerisini o halledicek zaten."

Elini ilk önce Cersie kesti. Damarlarından çıkan bildigimiz kan degildi. Gümüş rengi parlak bir sıvıydı. Kan yere düşmek yerine yercekimine küfreder gibi yükseldi ve havada asılı kaldı. Ben şok üstune şok yaşarken Mesih elini kesmek için kılıca yöneldi. Avucunu açtı ve kılıcı kaldırmadan oldugu yerde keskin yüzeyine dokundu. Avucundan koyu renkli sıvı aynı şekilde yükseldi ve havada asılı kaldı. Sıra bana gelmişti. Elimi kılıca doğru uzattım. Kılıç hafiften parlamaya başladı. Üstünde yansıyan alevler daha gerçekçi görünmeye başlamıştı. Avucumu keskin yüzeyinde gezdirdim. Kanım bir volkandan fışkıran lav gibi yogun ve parlaktı. Yavaşça yükseldi ve Mesih'le Cersie'nin kanlarının hizasında durdu.

"Söyliyeceklerimi tekrar edin."

Cersie 'ye tamam der gibi kafamızı salladık.

"teludiuon du ixe nemun."
" fiyaq vu cenum."
" zelau nu vezun."

Kan damlaları üçümüzün üstünde yükseldi ve hızla birbirlerine dogru ortada birleştiler.

"Ellerinizi elimin üzerine koyun."

Cersie sağ elini uzattı. Elimi Cersie'nin elinin üzerine koydum. Mesih'te elini elimin üzerine koydu.
Birlesen kan damlaları yağmur gibi üzerimize yağmaya başladı. Etrafımızda ki herşey görünmez olmuştu bir ışık seli herşeyi içine almıştı. Işık hüzmeleri arasında ayağımız yerden kesildi ve artık ormanda değildik.

Bir cam kubbenin altındaydık. Ürberdim. Çünkü bu oda şeytan kulesindeki odaya benziyordu. Tek farkı karşımda gölgeler degil 7 insan duruyordu.

-ANKA-ateş kehaneti-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin