Sarhoş

41 7 3
                                    

Aradaki uzun sessizlikten sonra ona döndüm tüylerim diken diken olmuş ve her yerim titriyordu. Oysa siyah dudaklarını hafifçe germiş metallica tşörtünün biraz üstünde biten ters haçlı kolyesiyle oynuyordu. Soğuktu. Ve etrafa yaydığı enerji korkutucuydu. Duygusuzca:
-  Buraya sana bir şey vermeye geldim. Diyerek elindeki bir kağıdı uzattı.
- Bu ne diyerek yavaşça aldığımda.
- Orası seni ilgilendirir diyerek gözlerini üstümden çekti ve Venüs'e odaklandırdı.
- Hey, diyerek seslendiğimde gözlerini Venüs'ten ayırıp bana alaylı bir şekilde gülümsedi:
- Güzel kediymiş, diyerek hızla kapıdan uzaklaştığında Venüs miyavlıyor bacaklarımı tırmalıyordu.
Kapıyı kapattığımda Venüs'ü kucağıma alıp sakinleştirmeye çalıştım. Kendine gelip sakinleşince bana verdiği kağıdı titreyerek açtım.
Kağıttan latince yazılmış bir dua çıkmıştı. Arkasındaysa onun el yazısıyla yazılmış bir yazı vardı.
Onun
Evanın
Yaklaşık bir aydır onu görmemiştim
Ve ben kahretsin ki onu çok özlemiştim.
Duayı okuduğumda bana iyi geldiğini hissetmiştim. Ruh halim yaşam enerjisiyle dolmuştu.
- Teşekkürler diyerek mırıldandım. Gözlerimin dolduğunu hissedince. Hızla ayağa kalktım. Hava almalıydım. Soğuk hava bana iyi gelecekti.

***

Yüzüme çarpan rüzgar adeta bir tokat etkisi yaratıyor, soğuk içime kadar işliyordu. Önüme çıkan ilk kafeye girdim ve sıcak bir latte alıp oturdum. Yalnız kalmaktan nefret eden biriydim ama şimdi hiç kimsenin yüzünü görmek istemiyordum. Kahveyi sevmezdim. Ama artık kahvesiz gün geçiremiyordum. Uyumayı yatakta zaman geçirmeyi zaman kaybı olarak gören ben yataktan çıkmak dahi istemiyordum. Eskiden mutluydum. Gülüyordum. Oysa artık gülümsemek sadece çenemi ağrıtıyordu. Evet o beni değiştirmişti. Ve ben beni değiştirmesine izin vermiştim. Kumsala doğru yürüdüğümde her attığım adım bende Deniz kızı Ariel etkisi yaratıyordu. Attığı her adımda bıçakların üstünde yürümek kadar acı duymasına rağmen prensle dans eden Ariel.
Nedensizce olduğum yere çöktüğümde gökyüzüne karşı haykırdım:
- Tanrım acı çekiyorum.
Hıçkırıklarım ve göz yaşlarıma aldırmadan tüm gücümle bağırmaya devam ettim:
- Sesimi duy artık!
- Tanrım?
- Ölüyorum!
Sesim çıkamayacak kadar kısıldığında olduğum yere uzandım ve gözlerimi kapayarak kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Uyandığımda hava daha kararmamıştı. Ellerimle gözlerimi ovuşturduğumda akmış olan rimelim ellerime bulaştı. Kum taneleriyle karışmış olan saçlarım iyice dolaşmıştı. Boğazım ağrıyor ve sanki uyudukça daha da yoruluyordum. Ayağa kalktığımda bacaklarım uyuşmuş bedenimi hissedemiyordum. Yavaş yavaş yürümeye başladığımda dalgaların sesi ve deniz kokusu beni rahatlatıyordu.
Onu görünce duraksadım.
Evan...
Elindeki bira şisesi ve darmadağınık o hali.
Kan çanağı Gözleri...
Beni gördüğünde Bira şisesi yere düştü. Yutkundu ve Acıyla fısıldadı:
- Zoey?

Siyah Ve MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin