" Ben senin her parçan iken, sen benim hiç bir parçama ait olamıyorsun. "
Pardon? İşte beni çıldırtacak sebep olacak bir mesaj daha. Acaba erkeklerin ciddi bir ilişkide kadınlardan daha fazla duygusal bir karaktere büründüğünü tek ben mi fark ediyorum? Şu mesaja bak! Birde edebiyat yapıyor. Telefonumu yatağımın kenarına bıraktım ve sol tarafımda ki abajura uzanıp ışığı yaktım. Sanırım şuan tek ilacım sigara. Komidinin üzerinde ki paketten bir dal alıp fitil çizgisine kadar eriyip yok oluşuna tanıklık ettim. Yatağımın karşısında ki makyaj masasının üzerinde ki saat uyumam gerektiğini yüzüme vuruyordu. Işığı söndürdükten sonra yatağımın içine gömüldüm ve elimle yatağa tecavüz edercesine telefonumu aradım. Ekranını açıp mesaj var mı diye baktım ama ne gelen var ne giden! Kendimi umarsızca uykunun karanlık kollarına bıraktım.
*****
Alarmın tiz ve soğuk sesi beynime kalkmam gerektiğini söylüyordu ama o kadar yorgun hissediyordum ki kalkmaya mecalim yoktu. Kalkmaz isem başıma gelecekleri biliyordum. İrem elinde bir sürahi suyla yatak odama kadar gelip beni tehdit ederdi. Aramızda ki ilişki menajerlik ilişkisinden daha da ötede bir şeydi. Biz dosttuk. Yataktan zar zor kalkıp duş almak için banyoya girdim. İşte büyük gün yaklaşıyor! Sergi salonumu açmama çok az kaldı! Bir yıldır bunun için uğraşıyorum. Kaç gece uyumadan çalıştım ve kaç gece sanırım başaramayacağım diye ağladım hatırlamıyorum bile ama üç gün sonra hayallerimi gerçekleştireceğim. Önüme çıkan bütün engelleri bir bir aştığımı herkese göstereceğim. Bu zorluklara Xavier'de dahil tabi. Gece attığı mesajın acısını çıkartacağım ama ondan önce işime ve sanatıma odaklanmam gerekli . Bir insanın sevgilisi ona yardımcı olacağına neden engel olur anlamıyorum. Hızlı bir duştan sonra bornozumu giyerek yatak odasına geçtim. Günün klasik, bir çok erkek için itici ve bomba sorusu! Ne giyeceğim ben şimdi? Yaklaşık yirmi dakika dolabımı enkaza çevirmekle meşgul olduktan sonra üzerime alelade spor bir kot ve bluz geçirip aynanın karşısına geçtim. Belime kadar uzanan sarı, ıslandığı için karamel rengi olan saçlarımı kurutmaya başladım. Bukle bukle olan saçlarıma son bir kaç çeki düzen verdikten sonra makyaj masamın önündeki pufa oturup hafif ve kehribar rengi gözlerimi ön plana çıkaran bir makyaj yaptım ve en sevdiğim parfümümü sıkıp kendime kahvaltı hazırlamak için alt kata indim. - Tabi ki dubleks ve ahşap merdivenli bir evde yaşıyorum! Eski hayallerimden biriydi! - Telefonumun çalmasıyla arayana ve telefonu yukarıda bıraktığım için kendime söverek üst kata tekrar çıktım. Uyurken yere düşen telefonumu alıp arayanın kim olduğuna dahi bakmadan açtım.
- Alo ?
- Günaydın hanımefendi. Bir isteğiniz var mı diye aramıştım. Rahatsız ettiysem affedin lütfen.
Normalde bu şekilde dalga geçerek konuşmasına uyuz oluyorum ama ses tonu bedenimi çoktan sarıp sarmalamıştı bile. Bu adamın ses tonu beni sarhoş ediyordu.
- Günaydın. Rahatsız ettiğinin farkına olmana sevindim. Özellikle de dün gece attığın anlamsız mesajın...
- Ha o mu? Boşver gitsin. Klasik ben işte. Kendi hatalarımı başkalarına yüklemeyi seviyorum. Neyse unut gitsin.
- Sen, iyi olduğuna emin misin?
Sanki çok büyük bir suç işlemiş gibi konuşması kafamı karıştırmaya başlıyordu.
- Evet iyiyim şey diyecektim şu sergi salonunda ki işlerini hallettikten sonra sahilde ki kafe de kahve içelim mi?
- Tamam anlaştık. Benim artık kapatmam gerekli görüşürüz. Seni seviyorum.
- Görüşürüz.
Açıkçası bu sevgi sözcüklerinden yoksun ve soğuk konuşma midemi bulandırmıştı. Ben onu sevdiğim kadar hiç bir erkeği sevmemiş ve ona dokunduğum gibi hiç bir erkeğe dokunmamıştım. Peşimden koşan hep o olmuştu. Her ne kadar dışarıdan onu hiç takmıyormuş ve başıma buyruk yaşıyormuşum gibi görünsem de içten içe onu çoktan sahiplenmiş ve tüm kalbimi ona adamıştım. Bunu göremeyecek kadar kör olamazdı, olmamalıydı. Her neyse biraz kendimi kandırmamın bir zararı olmaz.
Dış kapının sesiyle düşüncelerimi bez bir torbanın içerisine sıkıştırarak ağzını tekrar açmak üzere sıkıca kapattım
" Hey uykucu saat sekize geliyor yoksa hala uyanmadın mı! "
Kendimi toplayıp aşağıya indim.
" Günaydın İrem. Çoktan uyanıp duşumu bile aldım. Kendime kahvaltı hazırlamak üzereydim sen kahvaltını yaptın mı ? "
İrem'i kabullenmek için uzun uğraşlar verdim. Her ne kadar ters ve soğuk olsa da hem iyi bir dost hemde işinde iyi bir menajer diyebilirim. Mutfağa geçip kahve makinesinin düğmesine bastım ve kahvaltı hazırlamaya koyuldum.
" Ben yedim tatlım. Malum senin gibi yayıla yayıla bir gün geçiremiyorum. Erken davranmam gerekli. "
İrem mutfak masasına oturup elindeki dosyadan bana bir şeyler okumaya başladı ama ilgimi okuduğu prosedürler değilde benim parfümümü bile bastıran tıraş köpüğü kokusu çekti. Sorup sormamakta gidip gelirken ayarına ettiğim dilim her zaman ki gibi beynimden önce davrandı. Neden tüm uzuvlarım beynimden bağımsız çalışıyor ki!
" Immm bir erkek kokusu alıyorum sanki. Artık tıraş mı olamaya karar verdin İrem? " Kahkahayı patlatır patlatmaz İrem'in donuk, ifadesiz ve sinirli bakışlarıyla susmak zorunda kaldım. Gerçekten şakadan anlamıyor bu kız.
" Sen beni dinlemiyor musun? Doğru bu prosedürler seni pek ilgilendirmiyor! Sanki ben açıyorum sergiyi! Tüm birikimini ve emeğini buna harcadığının farkında mısın? Lütfen biraz daha ciddiye al bu konuları."
Neden bu kadar sert çıktı ki şimdi? Hayır yani bu iş konuları önemli tamamda biz aynı zamanda dostuz da. Hangi ara konuşacağız bu konuları.
Dudaklarımı büzüp " Peki tamam sen kaldığın yerden devam et özür dilerim sadece hayatında biri var diye düşünmüştüm. Unutma biz arkadaşız."
" Aslında ben özür dilerim sadece yeni bir şeyler o yüzden pek paylaşılacak bir şey yok. Neyse, ne diyordum biliyorsun bugün organizasyon grubu sergide ki tabloları yerleştirecek birazdan gidip kontrol etmen gerekli herhangi bir sorun çıkmasını istemeyiz. "
" Tamamdır. Birazdan gidip bakacağım onların ödeme günü yarındı değil mi? "
" Evet. Benim çıkmam gerekli lütfen iki saat içerisinde galeride ol tatlım. Bugün için kusura bakma sanırım biraz gerginim. Görüşürüz. "
Elinde ki kağıtları dosyasına koyduktan sonra ayağa kalkan İrem'i kapıya kadar geçirdim. Daha sonra tüm eve yayılmış kahve kokusunun cazibesine dayanamayarak mutfağa geçip kahvaltımı tamamladım. Bulaşıkları, makineye dizip dış kapıya yöneldim. Vestiyerden çantamı ve ceketimi alıp - Nisan ayına pek güven olmuyor. - evden çıktım. Dışarı çıkar çıkmaz derin bir nefes aldım. Böyle stresli günlerde benim için işe yaradığı söylenebilirdi. Evin önündeki bisikletimin kilidini çözüp son kez yaşlı ve çökmüş duran evime baktım. Dışarıdan çok şirin bir ev deyip geçen insanlar olduğuna eminim ama benim için ruhu daha farklı. Çok şey bilip susmak zorunda kalan insanlara benzetiyorum bu evi. Susmaya mahkum edilmiş ama konuşacak olsa ortalığı birbirine katacak gibi. Elimde ki kilidi posta kutumun içerisine saklayarak bisikletime yöneldim. Çantamı ve ceketimi bisiklet sepetime yerleştirip yola koyuldum. Bence çok tatlı bir bisikletim var! Pembe renkli ve üzerinde kaligrafi sanatı ile ismim yazılı MEVSİM SAMYELİ. Yakında, çok yakında bu ismi duymayan kalmayacak. Ve işte o zaman ben eski ben olmayacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mevsim
Teen FictionGeldi sevdi ve gitti. Geldi sevdi ve öldü. Geldi ve her şey onun için yeni başladı. 01.06.2015