Kafeden ayrılırken kondurduğu busenin sıcaklığı hala yanağımda idi. Diğer insanlar bu ilişkiyi hep sevgiden yoksun ve bitmeye mahkum görüyor. Neden böyle düşündüklerine anlam veremiyorum. Bir insanla bir şeyler yaşarken, vıcık vıcık olmaya alışmışlar sanırım. Bisikletimin kilidini çoktan açıp yola çıkmıştım bile. E şimdi ne yapacağım ben? İşlerim de erken bitti. Hiç değilse akşam beşe kadar meşgul olurum diye düşünüyordum. Bisikletimi durdurup telefonumu çıkardım ve saate baktım. Hımm saat ikiyi yirmi geçiyor. Ne yapsam? Ofise gidip sıkıcı evrak işleriyle uğraşmak istemiyorum. Gereksiz ve sadece mutlu günlerimde yanımda olan insanlarla da görüşmek istemiyorum. Eve gidip yemek yapmak , kitap okumak veya film izlemekte istemiyorum. Sanırım ben yaşamak istemiyorum. Xavier'le az önce görüştüm. Keşke erken gitmeseydi. İşini hep benden üstün görüyor ve sanırım haklıda. Ne zaman "benden daha mı önemli şimdi bu" diye düşünecek olsam aklıma, işime köstek olma deyişim aklıma geliyor. Tamam önemli. Kısa bir iç çekiş ve Pof. Ben niye sergime gitmiyorsam sanki sergi benim değil. Telefonumu çantama atmaktan vazgeçip son durumları öğrenmek için İrem'i aradım. Çalıyor, çalıyor, çalıyor... Hava da iyice kapattı sanırım yağmur yağacak ve ben yine bisikletle çıktığıma pişman olacağım.
- Efendim Mevsim?
Sonunda yahu!
- Alo, İrem hala sergide misin? İşler ne durumda?
- Hayır tatlım yarım saat önce bugünlük işleri bitirdik. Şuan çok meşgulüm Mevsim, öğlen yemeği için biriyle randevum var ona yetişmeliyim yarın görüşürüz!
- İyi. Tam.. Had.. Dıt dıt dıt dıt...
AH! İnsan bir bekler yahu! Sinirim iyice sağdan sağdan yüklenmeye başladı. Ne yapacağım lan ben!? En iyisi gidip bu boktan duygularımı tuvallerime aktarayım hem zihnimi boşaltmış hemde üzerimde ki gerginliği atmış olurum biraz.
*****
Uyuyamıyorum! Uyuyamıyorum! Yarın akşam sergim açılacak ve ben uyuyamıyorum. Lanet olsun. Yarın, mosmor olmuş göz altlarım ile kendi sergimin açılışına gitmek istemiyorum ama o kadar heyecanlıyım ki. Saat gecenin üçüne yaklaşırken ağırlaşan göz kapaklarıma kapanması için izin vermek zorundayım. Hemen hemen beş dakika sonra çalan kapı ile irkilerek yatağımdan kalktım. Kimdi şimdi bu saatte gelen? Tüm ışıkları yakarak aşağı kata sessiz adımlarla indim. Kapıya ağır adımlarla yaklaşırken ellerimi yavaşça çeliğin soğukluğuna bırakıp gözlerimi kapı deliğine doğru yaklaştırdım. Ah! Xavier! Bu saatte ne işin var senin burada? Gergin bedenim yavaşça rahatlarken bir elimle yataktan kalktığımdan beri inatlaştığım kafamda ki kaşıntıyı giderip diğer elimle de kapıyı açtım.
"Buenos días, madam. "
Gözlerinde gördüğüm gizem beni korkutmaya yetmişti. Her zaman gizemli oluşu hep ürkütmüş olsa da sanki bu sefer başka bir problem varmış gibi anlamsız bir his doğuyor içime.
" Günaydın, yani gün aymadı daha tabi aman ne saçmalıyorum ben, her neyse senin bu saatte ne işin var burada hadi gir içeri yoksa komşularıma bolca dedikodu malzemesi çıkaracaksın. "
Yavaş adımlarla içeri girdi. Arkasından kapıyı kapattıktan sonra kahve makinesini çalıştırmak için mutfağa yöneldim. O ise çoktan kanepeye oturmuş beni seyrediyordu. Salonda ki kanepe mutfak tezganının tam karşısında yer alıyordu. Mutfak ile salon arasında, duvara halat ile asılı olan televizyon görüş açımı biraz kısıtlıyordu. Mutfağa geçtikten sonra ona seslendim.
" Kahve yapacağım içiyorsun herhalde. Seni buraya kadar sürükleyen şeyi öğrenebilir miyim? "
Salona arkamı dönüp kahve makinesinin düğmesine bastım. Sağ köşeye, bulaşık makinesine doğru eğilip bardak alıyordum ki duyduğum gıcırdama sesi ile arkamı dönmem bir oldu. İşte tam o anda bir kabusun içerisinde olduğumu ve kontrolün beynimde olduğunun farkına vardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mevsim
Teen FictionGeldi sevdi ve gitti. Geldi sevdi ve öldü. Geldi ve her şey onun için yeni başladı. 01.06.2015