Bankadan çıktıktan sonra kendime güzel bir öğle yemeği ısmarlamak için sahile indim. Sade ve güzel görünen bir kafeye oturup kendime en sevdiğim favori yemeğimi körili tavuk söyledim. Tatile mi çıkayım parayı mı ezeyim bilemiyorum. Kesinlikle kafamı dağıtmaya ihtiyacım olduğunu biliyorum. Garson yemeğimi getirir getirmez telefonum çalmaya başladı. Arayana küfür ederek elimi telefonuma uzattım. Tanımadığım bir numara aramayalı uzun bir zaman olmuştu.
" Alo. "
" İyi günler, Mevsim hanımla mı görüşüyorum. "
" Evet buyurun benim. "
" Mevsim hanım ismim Merve ben Hürriyet gazetesinden arıyorum. Köşe yazarı Kenan Ekinci'nin asistanıyım. Kenan bey serginiz hakkında sizinle bir görüşme ayarlamamı istedi. Sergi açılışında size ulaşamadığı için görüşmeyi gerçekleştiremedi. Yarın öğleden sonra sizin için de uygunsa görüşmeyi gerçekleştirmek istiyoruz. "
Bu kadar uzun açıklama yapmışken nasıl hayır diyebilirim ki?
" Pekala ben yarın öğleden sonra uygunum. Mekan ve saati bildirirseniz sevinirim. "
" Tabi ki Mevsim hanım. Teşekkürler iyi günler. "
" İyi günler. "
Şimdi bu ne demek oluyor hemen açıklayayım ;
Birinci ihtimal olarak şunu diyebilirim ki ya serginin reklamını iyi yaptık ve bu ses getirdi ki elimde beş yüz binlik bir kanıt var. İkinci ihtimal ise hayatlarında ki en rezil sergiyi görmek için geldiler ki yine elimde belkide insanların bakıp bakıp gülmek için aldığı tabloların paraları var. Kafamdan ikincisi seçeneği kağıt gibi buruşturup attım. Soğuyan yemeğime odaklanıp yarının bana neler getireceğini düşünmeye başladım.*
Kafeden çıkıp kendimi doğruca evime attım. Biraz dinlenmem ve parayı nasıl harcayacağımı düşünmem gerekli. Atacağım her adımda dikkatli olmalıyım. Aslında biraz görgüsüzce ve sanki işini para için yapan bir kadınmış gibi gözüktüğümün farkındayım ama inanın öyle bir insan değilim. Sadece biraz huzura ihtiyacım var. Çantamı kapının yanında ki vestiyere astıktan sonra kendime kahve yapmak için mutfağa doğru ilerledim. Saçlarımı eve girmeden önce koluma geçirdiğim tokayla hızlıca topladıktan sonra kahve makinesinin düğmesine bastım. Makine emrime itaat ederken iki ay önce başka bir sergide tanıştığım ve daha sonra çok samimi olduğum gey arkadaşım geldi. Benim sergi işlerim ve onun okulu yüzünden aramız baya açılmıştı. Hoş ilk başta soğuk ve yapmacık tavırlarından dolayı pek ısınamamıştım ama daha sonra onu daha yakından tanıyınca nasıl sıcak kanlı bir insan olduğunu anlamıştım. Fatih'in vesilesiyle Ebru, Tuğba, Asiye ve Mehmet ile tanışmış ve çok sıkı arkadaş olmuştuk. Makinenin sesiyle düşüncelerime ara vererek üst raftan kahve fincanı mı alıp sonuna kadar doldurdum. Dış kapıya gidip vestiyerde ki çantamdan telefonumu aldım ve Fatih'e hemen bir mesaj çaktım.
- İnsan arada mesaj atar. Sergim için davetiye de yollamıştım ama neyse. 16.14
Mesajın son satırlarını pek samimi yazmadığım bir gerçek. Hatta iyi ki sergi açılışına gelmemişler ve beni o halde görmemişler diyorum. Belki yarın ki röportajdan sonra onlarla görüşüp bir şeyler yapar ve kafa dağıtırız. Fincanımı ve telefonumu alıp salona geçtim ve televizyonu açıp kanalları gezmeye başladım. Kendimi koltuğa bırakırken sallanan fincandan dökülen kahveyi görmemezlikten geldim. Sonuçta temizleyen bensem ne zaman temizleyeceğimin pek bir önemi yok. Zaten kendimi çok yorgun hissediyorum. Telefonun sesiyle irkilip aynı yere ikinci kez kahve döktüm. Sanırım bir rekora koşuyorum. Fatih'ten gelen mesajı açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mevsim
Teen FictionGeldi sevdi ve gitti. Geldi sevdi ve öldü. Geldi ve her şey onun için yeni başladı. 01.06.2015