Tüm bunları düşünürken arabadan inip okula aval aval bakıyordum. Tanrı bilir ya kaç dakikadır izliyordum okulu. Tabii bu sırada bana doğru gelen yakışıklıyı fark etmemiştim bile, o da beni fark etmemiş olacak ki neredeyse bir böceği ezer gibi ezip geçti bu da benim geriye sekip düşmemi sağladı ve çamurun içinde buldum kendimi. Bu da tüm planımı alt üst etti. Okula havalı bir şekilde giriş yapacak ve tüm gözleri üstümde toplayacaktım. Severdim böyle şeyleri, dikkat çekmeyi yani..
Bu düşüşle sinirlerime hakim olamadım sonra saldırganca:
-Hey yakışıklı!
-Bana mı dedin sen? derken yüzünde garip bir gülümseme oldu neredeyse beni gördüğü için mutlu olmuş diyebilirdim.
-Burada senden başkası mı var? Gerçi sen tekmişsin gibi davranıyorsun da yoksa beni bu denli itemezdin. Zaten itmekte denemez ezdin geçtin. Hep mi böylesin yani sen burnu havada kaslı –ne diyorum ben ya- yani havalı ve yakışıklı, ah iyice rezil oldum su an- her neyse işte daha dikkatli olsan!
Ben tüm bunları söylerken –saçmalarken o sadece bir gülümsemeyle beni izliyordu acaba aşık mı oluyordum. Aşk bu muydu? Ama daha çok sinirliydim de, yüzüne bakmadığım sürece. Yüzü o kadar güzeldi ki sarı saçları ve kahverengi gözleri tüm sıradan olması gereken özellikler onda adeta yunan tanrıçası gibiydi. Ağzının yamukluğu ise sanırım daha da güzelleştiren. Sonra burnu, havalı olmak için yaratılmış adeta. Adı her neyse bu yakışıklı bu okula ise daha da mutlu olacağımı biliyordum. Yine de sadece gülümsemesine kızmıştım.
-Hey sana diyorum kör oluğun kadar sağır mısın?
Tüm gülümsemesi kayboldu ve pişmanlık sardı içimi, kızdırmış mıydım? Noldu şimdi?
"Nefes bi sorun mu var?" ah babam, onu unutmuştum. Tüm bunlar olurken o beni mi izliyordu. Ben yakışıklıyı o beni... Ne güzel bir durumdayım. Babama dönüp hayır sadece bana çarptı derken de yakışıklıyı gösterecektim ki yoktu –gitmiş. Parfüm kokusu dışında hiçbir şeyi kalmamıştı.
"Hadi Nefes gidelim buradan." babam haklıydı, gitmeliydik. Kayıt için geç kalmış olabilirdim. Aşık olmak içinde erken...
"Hoş geldiniz lütfen size yardımcı olmama izin verin bla bla bla"
Bu insanların hepsi yardımcı olmak istiyordu çünkü işe çevirmişlerdi. Okul iş takibini ücret karşılığında üstleniyorlardı. Hep öğrencilerin kısa yoldan para kazanmak için çabaladıklarını duymuştum ben de okurken resimlerimi satmayı hatta bir grup kurmayı düşünmüştüm ama tuvallerimi siyah dışında boyamaya, müziğimde de başka sesleri duyana kadar. Bütün hayatımı alt üst eden notlarımı düşüren bir yıldı yine de sonunda istediğim yerdeydim. Sanırım babam şimdilik haklı ve kulağıma fısıldadığı gibi "iyiler hep kazanır." cümlesi gerçek olmuştu.
Odada ki tek stresli genç ben değildim. Karşımdaki kıvırcık saçlı güzel yüzlü kızın gözlerinde kaygı vardı ve bazen elinde mor ışıklar görüyordum.
Ah size bundan bahsetmedim daha de mi? Sanırım deli olmamı düşünmeyin diye erken anlatmak istemedim. Sizlerde ruh haline göre renkleri görebiliyorum yani sen aşıksan avucunda hafif kırmızı bir aura oluşur sinirliysen siyah olur. Huzurluysan pembe, yenilikçiysen yeşil, sadıksan mavi gibi renkler görüyorum. Son iki üç yıldır böyleyim, ilk önce sesler sonra renkler ve psikologlar haplar ilaçlar. Hayatımın özeti bu.
Bu "özel gücüm" sayesinde karşımda oturan kıvırcık saçlı kızın rengine iyice baktığımda korktuğunu da anlayabiliyordum ama anlayamadığım benden korkmasıydı. Bu renginin yanıp yanıp sönmesiyle alakalıydı. Karıştırıyor olamazdım ilk zamanlar çok zorlansam da hangi duygunun bana doğru olduğunu artık biliyordum ve bu kız benden korkuyordu. Ellerine bakmayı zorla bırakıp gözlerine döndüğümde sadece kaçırdı ve sessizce lütfen bana bir şey yapma dedi,
Tüm odada sadece dudaklarını kıpırdatarak...
-Baba! Duydun mu?
-Neyi?
-O kızı... Bana bir şey yapma dedi! Duydum de, derken babamın gözleri hızlıca odayı taradı ve kıvırcık saçlı kızı buldu gözlerinde anlık bir kararma olduğuna yemin edebilirdim. Bana dönüp "Nefes bunları konuşmuştuk, lütfen başa dönmeyelim. Artık büyüdün, oyun bitti. Simdi de üniversiteli oluyorsun ve ben, ben sensiz ne yapacağımı bilemiyorum." dedi. Bir anda içimde hüzün oluştu kocaman sarıldım. "Hep geleceğim ki yanınıza. Ben sensiz ne yaparım..." derken anonsu duydum:
-Nefes Kamila lütfen yerinizi alınız.
Ayağa kalktığımda kıvırcık saçlı kızın olması gereken tarafa döndüm ve yoktu, gitmiş. Kafam karışarak ilerlemeye çalıştım. Tökezleyip düşer gibi olduğumda çevreye bir kahkaha attım ortamda tozpembe renk oluştu ve en sevdiğim huzuru hissettim.
-Buyurun bunlar kimliklerim.
Bir birey olarak işlemleri benim yapıyor olmam çok hoşuma gitmişti. Artık 18'im ne de olsa. İşlemler bitmişti. Evin yolunu tuttuk. Okulun ilk haftası öğrenci kimliğim çıkacaktı onun dışında okulun yurdunda kalacaktım. Her şeyi tamamlamış sayılırdık. Aklımda ise tamamlayamadığım iki şey vardı. İlki Yakışıklı ikincisi kıvırcık saçlı kız. Tüm bunlarla boğuşurken evime geldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFES
Fantasy"Ah size bundan bahsetmedim daha değil mi? Sanırım deli olmamı düşünmeyin diye erken anlatmak istemedim. Sizlerde ruh haline göre renkleri görebiliyorum yani aşıksan avucunda kırmızı bir aura oluşur sinirliysen siyah olur. Huzurluysan pembe, yenilik...