Eşyalarımı toplama işini anneme bırakarak dışarı çıktım. Mahallemde yürürken komşularımı özleyeceğimi bile düşündüm hele ki Şükran Ablayı. Az topumuzu patlatmamıştı. Yaramazdım ve çocukluğumda çok katlandılar bana. Hepsini özleyeceğim ama en çokta çocukken aç bile olsak eve gitmeden oynadığım arkadaşlarımı. X ve Y, isimleri bu değil tabii ama ikisi de birbirine aşık olduğu halde yıllarca söylemediler aynı denklemin içinde ama her zaman ayrı durdular ben de bu yüzden onlara böyle seslendim. Onların aşkı ilkokul sıralarında başladı. X ve ben yan yana otururken Y hep ona sataşırdı sataşmaktan kastım iter, çeker, silgi atar, çelme takardı. Ben o zamanda kenardan onları izleyip gülerdim, şimdide aynılardı. Karşıdan gelirken Y hala X'i çıldırtıyor ve saçlarını çekerken bir şeylerden bahsediyordu. Geldiklerinde X'le kocaman sarıldık. O güzel saçları yine çiçek gibi kokuyordu. Onu özleyecektim. Y yine şapşallaşarak ikimizi kollarının arasına aldı ve kız gibi davranmayın derken komik olduğunu düşünüyordu biz de onu kırmayıp gülümsedik. Bütün gün sahilde ağaç altında oturup gelecekle ilgili hayal kurduk. Ben aşık olmayı diledim. Onlarsa üniversiteyi. Gerçi Y kazanmıştı ama X için gitmedi. Aynı yere gitmek için söz vermişlerdi. Onların rengi hep mavi ve kırmızıydı. Sadık, huzurlu ve aşk dolu.
Bu güzellikleri bırakıp evime döndüm kapı aralıktı ve renkler dolanıyordu evde. Bu iyi bir şey olmadığının göstergesiydi ki bir ses duydum. Babamı...
-Asla izin vermem nefesi alamazsınız! Asla!
Annem ise sadece sessizdi. Neler oluyordu anlamıyordum ve kapı hızlıca açıldı karşımda ise simsiyah giyinmiş bir canavar duruyordu. Kolumdan tuttuğu gibi içeri attı beni.
-Duy! diye bağırdı "Seni nelerden kaçırdıklarını duy! Senin güçlerini nasıl körelttiklerini! Bu güçler bir zavallı da olsa bile şu an dünyaya hükmediyordu, ama sen bir zavallıdan daha zavallısın. Ne olduğun hakkında fikrin yok." derken gerçekten sinirliydi. Gözleri koyu kırmızıydı ve avuç içinde renk yoktu. Anne ve babam dışında ilk defa bir insanda aura yoktu. Bu daha da korkuttu beni ve de dedikleri. Ben neydim de böyle konuşuyordu? Babama döndüğümde elindeki hançeri gördüm sonra yüksek sesle ölüm şarkısı söyledi –bana öğrettiği ve asla söylememem gereken şarkıyı.
Karşımdaki canavar bundan rahatsız olmuştu kulaklarını tutarak kükredi. Kapıya doğru yöneldi sese dayanamıyordu. Gitmesini istemiştim ama bana o söylediklerini sormak istiyordum. Önüne geçtiğimde babam sadece gözlerime yapma der gibi baktı ve dinlemedim. Adam ise bunu fırsat bilip hızlıca gitti evden ama giderken sadece acı çeker gibiydi.
-Biri bana burada neler olduğunu anlatabilir mi?!
-Bak kızım çok vaktimizin olduğunu sanmıyorum. Sana her şeyi anlatacağım sadece buradan gitmemiz gerek.
-Kafayı mı yediniz siz? Ben hiç bir yere gitmiyorum, olanları anlatana kadar.
-Nefes, nefesim. Dinle beni sadece pasaportunu al ve çık evden. Zamanımız kalmadı.
Tüm gözüm kararmıştı daha yeni hayallerime kavuşmuştum ve ailem bana ülke dışına kaçmayı teklif ediyordu. Çıldırmak üzereydim ki sadece bağırdım. Sesimin en nükteli hali ile. Annemle babam sadece dona kaldı. Nasıl yaptım bilmiyorum ama onları hareketsiz bırakmıştım. İşler daha da kötüye gidiyordu.
-Anneeee anne?! Lütfen cevap ver. Ama o sadece olduğu yerde duruyordu. Hareketsizce. Korkumdan çıldıracaktım.
Kapı aralandı ve Yakışıklı içeri girdi.
-Çok gevezesin ve sesin fazla çıkıyor. derken hayretler içinde ona bakıyordum. O ise sadece bana bakıp harika bir şeyler mırıldandı. Hayat ise akmaya devam etti. Anneme sarıldım. O ise gözünü Yakışıklı'dan alamadım. Babamsa hançeri onu duvara iterken boynuna tutmuştu bile. Bense sadece yeter diyebildim umutsuzca. Yeter bu gün benim en güzel günümdü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFES
Fantasy"Ah size bundan bahsetmedim daha değil mi? Sanırım deli olmamı düşünmeyin diye erken anlatmak istemedim. Sizlerde ruh haline göre renkleri görebiliyorum yani aşıksan avucunda kırmızı bir aura oluşur sinirliysen siyah olur. Huzurluysan pembe, yenilik...