Çok uzun olmayan ama rahat bir uyku çektikten sonra yavaşça yataktan kalkan Zümrüt havanın kararmaya yakın olduğunu gördü. Salondan gelen ışık ve sesler bir kişiye ait olamayacak kadar çoktu. Kimlerle olduğunu merak ettiğinden çok hızlı olmasa da daha dik adımlarla kapıya doğru yürüdü ve salondan içeriye girdi.
Adımını attığı saniye konuşların bıçak gibi kesildiği ve herkesin yine hafif telaş hafif de acıma dolu bakışlarla kendisini incelemeye başlamasıyla o da kafasını L koltuğa yayılmış üç kişiye çevirdi. Karşısında Emre, Volkan ve gençten bir kızı buldu. Hafif çekik gözleri farklı olsa da kaşları, çene yapısının ve göz renginin aynı olmasından bu kızın Volkan'ın ya kardeşi ya da kuzeni olabileceğini düşündü. Zaten çok kafa yormasına gerek kalmadan;
"Merhaba canım, Leyla ben Volkan'ın kız kardeşiyim, geçmiş olsun demeye geldim abimle" dedi. Zümrüt ise hafifçe gülümseyip ne diyeceğini bilemediği bir kaç saniyenin sonunda sanki ev sahibiymişcesine;
"Hoşgeldin, teşekkür ederim" dedi ve pişman oldu. Bu eve, bu insanların hayatına bir kaç saat önce girmişken bu sahiplemiş gibi duyulan tavrı Emre hoş karşılamayabilirdi. Gözlerini istemsiz olan çevirse de Emre'nin yüzünden kendine geldiğinden beri görmeye alışkın olduğu bariz bir şefkat vardı.
Kendisiyle yaş gibi görünen kız elindeki büyükçe spor çantasını göstererek;
"Burada benim giymediğim bir kaç parça kıyafet var. Daha fazla uzarım diye düşünüp almıştım ama maalesef 1.60 kaldım" deyip gözlerini devirmesiyle Zümrüt'ü içten bir şekilde güldürmeyi başarmıştı.
"Hadi odana gidelim, sen bunlara bak. Abim de yemek sipariş etsin." diyerek ayaküstü herkese emir verince Emre hemen atlamış:
"Olmaz, Zümrüt'ün toparlanması için iyi beslenmesi lazım, dışardan hazır şeylerle geçiştiremeyiz" demişti. Herkes bu konuda hemfikirdi ama iki kardeş de yemek yapmak konusunda beceriksizdi. Hal böyle olunca Emre devreye girmiş, ben bir şeyler yaparım diye mutfağa doğru yürümeye başlamıştı.
Kızların odaya gitmesiyle salonda yalnız kalan Volkan da Emre'ye yardım edemese bile en azından yanında durur, yaptığı her işe karışarak en yakın arkadaşımı sinir ederim mantığıyla mutfağa adımını attı.
Emre ise tezgahın başında domateslerle uğraşıyordu. Elbette aşçı gibi değildi ama çok basit bir kaç yemek tarifini bilirdi. Yalnız yaşamanın getirisiyle hep dışardan yemek sıkıcı gelince bir kaç basit tarifi öğrenmişti işte. Volkana dönüp;
"Domates çorbası yapıyorum, buzlukta donmuş köfteler var sende onları ızgara yap tost makinesinde" diye iş buyurdu.
Öte yandan kızlar odaya geçmiş Leyla kızın hem hamile hem hasta olduğunu bildiğinden onu yatağa oturtmuş ve çanta da getirdiklerini dolaba yerleştirmeye başlamıştı.
Bir iki farklı çeşit kot pantolon, beş altı çeşit tişört ve kazak ve bolca baharlık pijama getirmişti. Tabi iç çamaşırlarını da unutmamıştı.
Çantanın en altına ise beyaz bir spor ayakkabıyla, renkli ev terlikleri koymuştu. Elini hemen terliklere atmış ve sanki her gün yaptığı işmiş gibi Zümrüt'ün önünde eğilerek ayağına ayakkabıları geçirdi. Bir yandan da konuşuyordu çok biliyor gibi:
"Bu dönemde üşütmemen lazım, ayağından bunları hiç çıkarma"
İşi bitince Zümrüt'ün koluna dokunmuş ve
"Duşa girmek ister misin?" diye sormuştu. Aslında duşa girmek onun da çok istediği bir şey olsa da alçıdaki koluyla tek başına duş yapamazdı yine de hemen tanıdığı bir kadından yardım istemekten de çekinince;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Şansımsın
RomanceSonunun ne olacağını bilmeden ailesinin zoruyla bir yola çıkarılan ürkek bir kızla bir küçücük bir yalanı çığ gibi büyüyen,ailesine söylediği yalanın mahçubiyetiyle ezilen bir erkeğin yolları nasıl kesişir ki? Bu hikaye kadere inanmayanları yeniden...