Bu kaçıncı oldu bilmiyorum ama galiba son kez. Tekrar Son Şansımsın'ı düzenlemeye karar veriyorum. Bu hikaye, Zümrüt ve Emre kafamda son 4 yıldır her gün başka anılarla canlansalar da devam edememenin ve bunları yazamamanın verdiği bir kırgınlıkla hep yarım bıraktım. Yıllardır buranın düzenli bir okuyucusu olmama rağmen bu sefer bir şeyler yazmaya, zihnimde dans eden karakterleri sizinle buluşturmaya geliyorum. Önceden denk gelenlerin bilebileceği iskelet aynı kalsa da çok şey değişti; özellikle benim kurgu ve yazma becerim. Hala kimi zaman yorum ve mesaj alıyorum hikayene dönmüyor musun diye, tüm bunların hatırına Zümrüt ve Emre'ye son bir şans veriyorum ve düzenlenmiş ilk bölümü sizlerle paylaşıyorum. Umarım benim kadar keyif alırsınız."Hayır! Gitmem! Duydun mu beni, gitmem! BIRAAAAAAK!!"
Tüm mahalle sabahın altısında gelen bu çığlıklarla açtı gözlerini. Ne olduğu anlamak için camlara çıktıklarında Süleyman'ın, kızını sürükleyerek meydana çektiğini gördüler. Neler olduğunu herkes anlamıştı. Zümrüt, Turgut denilen o adamın kahvesine gidiyordu. Yanındaki kocasına dönüp söylendi Ayşe
"Şu mendabur herifin götürdüğü kaçıncı kız bu, yazık değil mi bunlara"
"Öyle ama ne yaparsın para tatlı geliyor herkese"
Bahsedilen Turgut geçen yılın başlarında mahalleye kahvehane açmış, zaten aylak olan Ukluca Mahallesi erkekleri tüm zamanlarını burada geçirmeye başlamıştı. Ukluca İstanbul çıkışında deyim yerindeyse Allah'ın bile unuttuğu bir mahalleydi. Buradaki erkekler yazın inşaata gider çalışır, kışın ise yatardı. Biriktiren biriktirdiğini harcar, biriktirmeyen de veresiyeyle geçinirdi.
Kışları yeni açılan kahveye gitmeye başlayan halk üstüne birde sürekli "Abi olunca öde", "Ya bu seferde benden olsun", "Canın sağolsun abim" gibi lafları Turguttan duyunca iyice yayılmış, kimse hesabı düşünmemişti. Hele de Turgut bu adamlara arada bir iki duble rakı koyup, arka tarafta kumar oynatmaya başlayınca mahallenin en sevilen adamı olmuştu o kış. Ama her güzel şeyin sonu gibi yaz gelip çattığında herkes bahçelere, inşaatlara gitmeye başlayınca bir gün Turgut mahalleden Salih'e o mahallede kimsenin ödeyemeyeceği bir hesap çıkarmıştı. O parayı yemeden içmeden iki yaz çalışarak kazanamayacağını bilen Salih kaçacak yer ararken bir gün Turgut kapısını çalmış;
"O borcu silerim, üstüne 10 binde nakit eline para veririm ama kızın Neriman'la evlenmeme razı olacaksın, imam getirip yarın dini haftaya da resmi nikahı yaparız" deyince Salih havalara uçmuştu. Onun gözünde hem borç gitmiş, hem ele para geçmiş, hem evden bir boğaz gitmiş, hem de yağlı kapı bir damat olacaktı. Bir taşla dört kuş mantığıyla hemen kabul etmiş, her ne kadar kızı istemese Turgut'a kızı vermişti.
Mahalleliye tüm gün hava atan Salih Turgut'un kahvede herkese çay söylemiş, damadım diye adamı övüp durmuştu. Tüm mahalleli de olayı Salih'ten dinleyince Turgut'un Neriman'a gerçekten aşık olduğunu zannetmiş, nerede tanıştılar, nerede görüştüler diye dedikodu bile yapmıştı.
Ertesi gün kıyılan imam nikahından sonra Neriman'ı tüm itirazlara rağmen eve götüren Turgut bir daha ne resmi nikah lafı etmiş ne de Salih'i kahveye sokmuştu. Neriman'ı hiç göremeyen Salih Turgut'un evini basmaya gidince de yanındaki adamları tarafından bir güzel dövülmüş, sokağın ortasına atılmıştı. Zaten üç ay sonra belediyenin arkasındaki çöplükte yüzü yara bere içinde Neriman'ın cesedini bulmuşlardı.
Aradan iki hafta bile geçmeden Mehmet'e, sonra Mustafa'ya sonra Bayram'a sonra ona buna derken herkese aynı teklifle giden, sonra da evlenen ama kızları hiç göstermeyen bu Turguttan herkes şüphelenmeye başlamıştı. Sorsan herkes bu adama sövüyordu ama Neriman'ın başına geleni bile bile neden kızını verdin deyince kimseden cevap gelmiyordu. Herkes para için kızlarını bu adama satmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Şansımsın
RomansaSonunun ne olacağını bilmeden ailesinin zoruyla bir yola çıkarılan ürkek bir kızla bir küçücük bir yalanı çığ gibi büyüyen,ailesine söylediği yalanın mahçubiyetiyle ezilen bir erkeğin yolları nasıl kesişir ki? Bu hikaye kadere inanmayanları yeniden...